• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Bitmiş denizin kumunda yüzenler…

17/12/2021 21:02

DAĞHAN IRAK

daghan@daghanirak.com

@daghanirak

Türkiye, tarihinin en tehlikeli toplumsal deneylerinden birini yaşıyor. Birkaç gün içinde ‘Türkiye Ekonomik Modeli’ diye paketlenen bir çılgınlık, ülkeyi daha önce savaş dönemlerinde bile zor görülen bir yoksulluğa sürüklüyor. Allah’ın açlıkla sınamadığı halkı, kendisini O’nun yeryüzündeki gölgesi sayanlar sınıyor.

Türkiye’deki ara rejim, çok uzun süredir frenleri patlak, yokuş aşağı giden bir kamyon. Keyfiyet, sorumsuzluk ve hesap vermezlik iç içe girmiş; normalde koca bir devlet mekanizmasını oluşturan şebeke, aynı prize üst üste takılan fişler gibi tek bir kaynağa bağlanmış, yükü kaldıramıyor, kıvılcımlar çıkarıyor, ortalığın yangın yerine dönmemesi tamamen tesadüflere bağlı… Krizin dozu arttıkça, aklî çözümler iyiden iyiye rafa kaldırılıyor. “Ya tutarsa” diye göle maya çalma seviyesini çoktan aştık, göle çimento çalıp tutmasını umut edenler direksiyonda oturuyor.


“Faiz sebep, enflasyon netice” gibi birinci sınıfların Makroekonomi 101 derslerinde bile hocaya mavi ekran verdirecek bir teorinin peşine takılmanın ne boyda bir ekonomik felakete yol açacağını açıklamayı uzmanlarına bırakayım, ben yine bildiğim yerden, gördüğümü anlatayım.

Ülkenin zaten pek matah olmayan devlet mekanizmasını felç edip, ucube bir parti-devlet rejimiyle ve kifayetsiz muhterislerden müteşekkil bir kadroyla değiştiren iktidar, yıllardır konjonktürel şansıyla dönen dükkanın sermayesinin kediye yüklendiğinin inkârı içerisinde. Dahası, bilhassa 2013’ten beri kendi meşruiyetini tamamen alternatif bir gerçeklik yaratarak ve kitlesini ona inandırarak sürdürebilen bu yapı, artık kimseyi inandıramamanın çaresini daha yüksek sesle yalan söylemekte arıyor. Söylenen sözlerin birbirini tutmuyor olması kimsenin umurunda değil, neticede “Ya tutarsa?” Mesela, aile şirketi gibi yönetilen hükümetin çarçur ettiği 128 milyar doların nerede olduğuna dair kaç farklı açıklama duyduk? Sonunda o 128 milyar dolar, Schrödinger’in rezervi oldu, aynı anda hem Merkez’in kasasında, hem yol yapımında kullanıldı. Yersen…

Parti-devlet rejimi için sorun şu ki halk artık yemiyor; yalnızca süslü yalanları yemese iyi, başka yiyecek bir şey de bulamıyor. 2013’ten beri adeta bir mitomani tarikatına dönüşmüş olan AKP’yi hâlâ ayakta tutan, ülkedeki yoksullaşmanın alt sınıflara sadaka ekonomisi, daha üst sınıflara ise ahbap-çavuş kapitalizmi üzerinden yansıtılmamasıydı. Bir sonraki seçimde Erdoğan’a oy verecek bir yüzde ellinin gönlü hoş tutulduğu sürece sıkıntı yoktu. Bugüne geldiğimizde ise o yüzde elli artık yok, MHP’nin mafya soslu milliyetçilik gazıyla bile yok. Erdoğan’ın kişi kültüyle ayakta tutabildiği, ancak giderek küçülen bir seçmen kitlesi var. Onlar da artık hayatın gerçeklerinden paylarını alıyorlar. Geçen gün haberi düştü, İstanbul’daki AKP’li ilçe belediyeleri, Büyükşehir’in kapısında kuyruklar oluşan ucuz Halk Ekmek büfelerine elektrik bağlanmasını engelliyor. Bu büfelerin kapısında bekleyen halkın ne kadarı AKP seçmeni dersiniz? Mesela daha yeni metrelerce kuyruk videosu düşen Sultangazi’de AKP, son yerel seçimde CHP’nin tam iki katı oy olarak %59’la kazanmıştı. AKP’nin ekmeğe muhtaç bıraktığı, CHP’li belediyenin ise ucuz ekmek sağladığı bu seçmen, acaba şu an ne düşünüyordur?

AKP’nin ekonomi politikalarından şöyle ya da böyle memnun olan, iktidarın kendisini mecbur ettiği sürdürülebilir yoksulluğa şükredip, eldeki ekmeği kaybetme riskini bugüne kadar alamayan insanlar trenden inince, onlardan boş kalan yerlere de fanatikler yayıldı. AKP, bugüne kadarki seçim başarısını muhafazakarlar için ekonomik-toplumsal ağ oluşturmuş olmasına borçluydu. İnsanlar, kendi kimliklerinin daha önce hiç olmadığı kadar temsil edildiğini görmekle kalmadılar, bundan ekonomik fayda sağlayabileceklerini de gördüler. O fayda rejiminin alt sınıflar için olan ayağı şu an çökmüş durumda. Kimliğin temsili ise eskiden olduğu gibi canlı bir toplumsal ağ üzerinden değil, direkt Erdoğan’ın şahsında gerçekleşiyor. Bu enkazdan yeterli destek çıkabileceğine dair ufukta en ufak bir umut ışığı olsaydı, AKP, işler iyice fenalaşmadan elli kere erken seçime giderdi. Şu an için 2023’e kadar, geçmişte olduğu gibi her şeyin bir şekilde mucizevi şekilde yoluna girmesini bekliyor.

Diğer taraftan, AKP treninde yalnızca tutunacak tek ikbal dalı parti-devlet rejiminin devamı olan kifayetsiz muhterisler ve/veya kişi kültünden gözü belermiş fanatikler kalınca, mevcut yapı bir siyasi partiden ziyade çılgın bir tarikata benziyor. O zaman da parti-devletin son dönemdeki anlatısını incelemek için siyasal iletişimin biraz dışına çıkmak gerekiyor.

AKP, son yıllarda benim aklıma, giderek daha fazla, Leon Festinger’i getiriyor. Festinger, özellikle 1950’li yıllarda epeyce ses getirmiş, Amerikalı bir sosyal psikolog. Literatüre en önemli katkısı ise bilişsel uyumsuzluk kuramı. Festinger’e göre bir grup içerisindeki bireyler, o grubun sistemindeki inanışlarla gerçeklik uyuşmadığında, gerçekliğin alternatif bir yorumlamasını yaparak, gerçeğe uymayan inanışı değil inanışa uymayan gerçekliği değiştirmenin peşine düşerler. Başlangıçtaki inanışın dışarıdan yanlışlanması, ona olan inancı düşürmek yerine pekiştirir; zira insanlar iki farklı veri arasındaki uyuşmazlığın yaratacağı huzursuzluktan kaçmaya çalışırlar. Tabii bu tip bir eğilimin, özellikle katı inanç sistemlerine bağlı küçük gruplarda daha çok gözlemlenebildiği malum. Zaten, Festinger’in kuramına da en çok tarikatlarla ilgili literatürde rastlıyoruz. AKP, özellikle Gezi’den itibaren, kendisini tamamen kişi kültü ve çıkar örgütlenmeleri üzerinden var eden bir yapı. İç parti üyelerinin, kişi kültü etrafında bina edilen ve Erdoğan’ın her daim haklı olduğu dışında bir öğretisi olmayan yeni anlatıya uymama gibi bir lüksleri yok, hayatları buna bağlı zira, rejim değişikliği yalnızca muslukların kapanmasına yol açmaz, haysiyetli su faturaları da kesilebilir. Geriye kalanlar ise, yıllardır bilişsel uyumsuzluğu bertaraf etme çabası içerisinde, A Haber ve türevlerinin pompaladığı alternatif gerçeklerle zihin dünyalarını güncellemeye çalışıyorlar. Son yıllarda, bu öyle bir hâle geldi ki, hükümet medyasının bile zaman zaman yetişmekte zorlandığı zikzak hızına yetişebilmek için koskocaman bir iletişim teşkilatı kuruldu.

AKP rejiminin iletişim operasyonu, gerek görevin imkansızlığı, gerekse bu işle görevli kadroların gülünç derecede basiretsiz olması nedeniyle zaten tangır tungur gidiyordu bunca zamandır. Rejimin keyfiliğinin, batma hızıyla doğru orantılı olarak artması, bu düzeneğin üstündeki baskıyı da kaldırılamaz hâle getirdi. Tek bir kişinin, bir gün her şeyin uzmanı olma yolunda, her gün bir şeyin uzmanı olma iddiasına bürünmesi; mantıkla açıklanabilir şeylerin sayısını tükenme noktasına getirdi. Yaratıcı alternatif gerçeklikler üretme konusunda zaten zorlanan teşkilat, mesela şimdi durduk yere bir günde ortaya atılan ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ni yenilir yutulur hâle getirmek zorunda. Koca bir ülkeye, fakirleşmenin aslında zenginleşmenin anahtarı olduğunu açıklamak kolay değil tabii. Haftalardır aynı anda ülkenin hem ekonomik saldırı altında olduğunu, hem de yaşananların hükümetin bilinçli bir planının parçası olduğunu savunmak yeterince yorucu değilmiş gibi, iki yıllık ön lisans iktisat bilgisi için bile bir hâyli hayret verici bir ekonomi kavrayamayışının ürününü, yeni ve devrimci bir ekonomik model olarak makyajlamak durumundalar. Bir diğer deyişle, denizin çoktan bittiğini saklamak yetmiyor, insanları kumda yüzmeye ikna etmek ve kumun deniz olduğuna inandırmak zorundalar.

AKP’nin her gün eriyen desteğinin, dağılma noktasına gelmemesi için tek sığınağı, Festinger’in kuramının parti seçmeni için geçerliliğini koruması… Ancak insanların ne kadarının Erdoğan’a olan bağlılığının açlıkla olan sınavı geçebileceği hâyli şüpheli. Türkiye’yi Çin yapmanın geçerli bir ekonomik strateji olduğunu varsaysak dahi (ki değil), yirmi yıldır zenginlik vaat edilen bir halkı ucuz işçiliğe ikna etmek çok kolay değil.

Diğer taraftan, kendini adaylık tartışmalarının içinde kaybetmiş gözüken müstakbel hükümetin üyelerinin, halkı kasten fakirleştirmenin bir görev suçu teşkil ettiğinin farkına varmaları ve şu an işlenmekte olan bu suçla nasıl hesaplaşacaklarının yol haritasını çizmeleri gerek. Zira devralacakları ülkeyi yönetebilmek için, mesela şu an döviz üzerinden yapılan servet transferlerinin peşine düşmeleri gerekecek. “Haram olsun” deyip geçebilecekleri bir konu değil bu.

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Dağhan Irak

SON HABERLER

Zelenski ateşkese hazır: Görüşmeler için Vatikan ve Türkiye'yi değerlendiriyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD Başkanı Donald Trump’a müzakerelere hazır olduklarını söyledi.

'Altın kalpli' katil balinalar, pilot balina yavrularını evlat ediniyor

Bilim insanları katil balina sürülerinin pilot balina yavrularını evlat edindiğini keşfetti.

Trump: Vatikan, Rusya-Ukrayna müzakerelerine ev sahipliği yapabilir

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinin çok iyi geçtiğini ve Rusya-Ukrayna müzakerelerinin hemen başlayacağını açıkladı.

Eski Deva Partili vekil Seda Kâya Ösen CHP'ye katıldı

DEVA Partisi’nden istifa eden İzmir milletvekili Seda Kâya Ösen CHP’ye katıldı.

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Tarihin bazı anları vardır; sadece bir milletin yönünü değil, ruhunu da değiştirir.
19 Mayıs 1919, işte tam da böyle bir andır.

Kurtuluş ve Kuruluş: Türkiye İşçi Partisi'nin 'sol ittifak' hakkındaki görüşü…
Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığı

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 757 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Şükrü Hatun: Sokaklarda şişmanlık taramasının iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum

Aziz Çelik: Genç istihdamı ve genç işsizliğine ilişkin tablo giderek vahim bir hâl almaya başlıyor

İpek Özbey: Ülkenin geleceğinin emanet edildiği gençler hangi sorunlarla mücadele ediyor?

Müjdat Gezen: Sakın bu şarkıyı yasaklamasınlar?

Orhan Bursalı: Yaşasın 19 Mayıs, yaşasın gençlik

İbrahim Kahveci: Görüntüde büyüyoruz ama gerçekte fakirleşiyor

Abdulkadir Selvi: 'Bir oy CHP'ye, bir oy HDP'ye' derken PKK'nın Lozan'la ilgili değerlendirmelerinden haberiniz yok muydu?

Murat Muratoğlu: Türkiye'de enflasyonun asıl dümeni siyaset rüzgarıyla döner

Deniz Zeyrek: 500 milyon liralık bu kamu zararının hesabı sorulmayacak mı?

Saygı Öztürk: 'PKK'nın silah bırakması' tartışmaları

Erdal Sağlam: 19 Mart krizinin ekonomide yarattığı tahribatın etkisi devam ediyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×