
H. AYHAN TİNİN
Hayat Güzeldir
insanatinart@gmail.com
Seksenli yıllarda Gündoğarken grubunun unutulmaz ezgisiydi; ‘Bir Yaz Daha Bitiyor.’
Yıllardır bu sahillere son yaz geldiğinde dilime takılır durur…
Bir yaz daha bitti.
Fakat bu kıyıların son yazı başladı.
‘Sarı yaz’ da derler. Deniz sakinleşir, göl gibi olur. Rüzgârlar diner. Sokak kedilerinin üzerine bile bir sakinlik çöker.
Yaz günlerinin doyumsuz kalabalığı dağılmıştır.
Güneşi en güzel alan şezlong… Sahilin en güzel yeri… En kalabalık en curcunalı beach… Akşam yemeğinde denizin en kenarındaki masa… En uzun güneşlenme saatleri… En sabaha kadar eğlenmeler… En sofistike siparişler…
Salatanın üzerine hardal sos ve biraz da ceviz…
Domateslerin üzerindeki maydanozları alıp biraz soğan koyar mısınız, ama yeşil…
Her şey beklenildiğinden iyi ya da kötüdür.
Bu nasıl bir lezzet azizim İstanbul’da en mükemmel restoranda bunu yiyemezsin.
Olmamış abi, bizim Sarıyer’deki Nevruz Usta yapacak ki bunu…
Sürer gider böyle…
Bütün o hızlı hayatın, her şeye yetişme telaşının içindeki eksik kalmışlıklar beş, bilemedin on güne sığdırılmaya çalışılır.
Yetişilememiş bir hayat vardır. Kimler neler yapmış ne paralar kazanmış ne yatırımlar gerçekleştirmiştir.
Yetişilememiş bir kariyer vardır. Dünkü çocuklar adam olmuş nerelere gelmiştir.
Yetişilememiş bir ebeveynlik vardır. Kimlerin çocukları nereleri kazanmıştır. Neyi eksik yapmışlardır ki? Tablet demiş tablet, telefon demiş telefon alınmıştır.
Çocuk bir özel okulu kazansa da dert büyüktür. Yılda yüz milyar üzerinde ödenecektir gelecek beş yıl içinde… Daha üniversite kursu, ayrıca özel hocası, balesi, piyanosu, tenisi… İki değil dört kişi çalışsa bir ailede yetişmesi zordur. Askıya alınacaktır özel hayat. Neyse ki çocuğun başarılarını sosyal medyada filan paylaşma imkânı vardır da biraz pansuman olur geç kalınan her şeye…
“Hadi bakalım seneye bu tatil yok” diye yarı sitemkâr, yarı kendini suçlayan şakalar yapılır.
Oysa seneye kredi kartı, borç harç, uzun taksitli, banka kredili bir tatile daha illa ki gidilecektir.
Bir yaz daha bitiyor.
Her şeyi ama her şeyi kısacık bir zaman diliminde yaşamak için, insanların yorgun düştüğü, denizin, martıların, tabiat ananın kalabalıktan sıkıldığı bir tatilden eve dönüş zamanı geldi.
İlk yağmurlarla birlikte telefondan yaz resimlerine bakmak daha bir eğlenceli hale gelir
Bir kıyı kasabasına yerleşme hayalleri valizlerden çıkar…
Eşlerden biri mutlaka;
“Aaaa ben orada bütün kış yapamam, sen istersen git” diyerek hayallere bir limon sıkar…
Zaten kimsenin gitmeye, konforunu bozmaya, “Başka bir hayat mümkün mü?” diye düşünmeye cesareti yoktur.
Bir yaz daha bitiyor.
Sahillerde ülkenin dört bir yanından ama en çok doğudan gelmiş genç delikanlılar; garsonlar, bulaşıkçılar, komiler, aşçılar… Onlar da yavaş yavaş dönme hazırlığına girerler.
Evli olanlar çocuklarına, eşlerine hediyeler alır, daha gençler orada bıraktıkları sevgiliyle daha sık yazışmaya başlar, tanış olunan birkaç müşteriyle helâlleşmeler yaşanır, otobüsler organize edilir.
Kim bilir kaçıncı kışı ömrümüzün?
Geriye kalan zamanı bilmeden, yine yetişmek için koşular başlayacak caddelerde… Toplantı masalarında birileri ağlayacak, öfkelenecek, birilerinin nasıl hak etmediğinin, kahve makinaları önünde dedikodusunu yapacaklar. Kimse “Ben bu kopya hayatları yaşamak zorunda mıyım, başka bir hayat kurabilir miyim?” diye düşünmeyecek. Gözleri bağlı koşmaya devam edecek.
Kalabalık otobüslerle dönenler, yaz hikayelerini memleketteki arkadaşlarına biraz da abartarak anlatacaklar. Eşler, sevgililer başlangıçta hem çok sevinip hem de biraz küs yapacaklar.
“Bir yaz daha bitiyor/gökyüzü bulutlandı/dalgalar yorgun ağır/kıyıda soluklanırlar gibi.”
Bu kıyılarda şimdi son yaz.
Nisana kadar geçmiş yazı kıyıya vurup durur deniz.
“Bu kalabalıkta kumsala inilmez abi” desek de, gelecek yazı bekleriz.