turdao@gmail.com
Önceki gece gelen şok faiz artış kararı ardından Merkez Bankası küresel piyasalarda günün konusu oldu. Avustralya’dan ABD’ye, Asya’dan Avrupa’ya gün içinde yapılan tüm değerlendirmelere Türkiye ve Merkez Bankası’nın politika değişikliği damgasını vurdu. Elzem hale gelen müdahalenin geç de olsa yapılması yerinde bulundu.
Yanlış zaman, yanlış neden
Gelgelelim böylesine çalkantılı bir piyasa ortamında gözlerin Türkiye’ye çevrilmesinin pek sevinilecek bir tarafı yok. Türkiye bir defa daha yanlış zamanda yanlış nedenlerle dünyanın manşetlerindeydi.
Dün TSİ 21:00’de gelen kararıyla ABD Merkez Bankası Fed ise hiç şaşırtmadı. Aylık tahvil alım programının hacmini 10 milyar dolarlık bir indirim daha yaparak 65 milyar dolara çekti. FED 2009 krizi sonrasında başlattığı aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımlarını piyasaları fonlayarak ekonomiyi canlandırmanın ve istihdamı artırmanın bir aracı olarak kullandı.
Ancak piyasaya çıkan düşük maliyetli dolarların bir kısmı aralarında Türkiye’nin de olduğu yüksek getiri vaad eden gelişmekte olan piyasalara gitti; bu ülkelerin güçlü ekonomik performansını ateşledi. Şimdi gördüğümüz ve yaşadığımız, bu sürecin tam tersine işlemesi.
Fed’in plan programı
Olan bitenlerin Türkiye açısından öğretici tarafı ise Fed’in bu tersine süreci de belirli bir program dahilinde başlatıp uygulaması. Önce Mayıs 2013’te tahvil alımını kademeli olarak azaltacağını açıkladı ama başlangıç için kesin tarih vermedi. Sonra 2013’ün sonlarına doğru uygulamaya geçeceğinin sinyalini verdi, ardından Aralık ayında 10 milyar dolarlık ilk indirimle azaltıma başladı.
Son karar, bu program dahilindeki ikinci azaltımı haber veriyordu. Fed aylık tahvil alım programını 2014 sonuna kadar sıfırlamayı öngörüyor. Kuşkusuz bu süreç de dalgalanmalara sebep oldu. Fed de eleştirilerden nasibini aldı. Tahvil alım programının önce başlatılması, sonra da bitiriliyor olması dünyada hâlâ pek çok eleştiriye konu oluyor.
Gerçek gücün temeli
Ancak, doğru ya da yanlış, Fed attığı her adımı zamanında gerekçeleriyle anlatarak kendi duruşu hakkında belirsizlik yaratılmasına mümkün olduğunca imkan vermedi. Ne düşündüğünü ve ne yapacağını piyasayla paylaştı. Kendi belirlediği takvim içinde uygulamayı zamana yaydı. Dahası Fed tüm bunları yaparken ABD Başkanı Obama’nın bir açıklama yaptığını duyan olmadı.
Ve bir kez daha anlaşıldı ki bir merkez bankasının gerçek gücü devasa bilançolar ve derin rezervlerden önce kredibilite ve bunu besleyen öngörülebilirliktedir.