SELİM BAŞARIR
iletisim@selimbasarir.org
Araştırma, öğrenme ya da gözlem yoluyla elde edilen verilere dayanarak insan zekâsının çalışması sonucunda ortaya çıkan temel düşüncelere ve bunlara yöneltilen anlama ‘bilgi’ adını veririz.
İlk çağlardan itibaren insan hep ‘bilmek‘ istemiştir. Bilgi sahibi olmak, ‘düşünen insan‘ için belirsizliğin ve buna bağlı gerilim ve kaygı duygularının azalması anlamına gelir. Çünkü insan için bilgi çok değerli ve öncelikli bir ‘ihtiyaç’tır. Bu nedenle özlü sözlerde bilgi ‘görülen şey‘ olarak tanımlanır, yani beş temel duyumuzdan görme duyusu gibi kıymetlidir.
Bir insanın zihninde bilgi eksikliği ve belirsizlik nedenleriyle oluşan ve uzun süren boşluk hissi, artık dilimize yerleşmiş anksiyete kavramının da ilerisinde, Almanca ‘angst’, Fransızca ‘angoisse’ sözcükleriyle ifade edilen ve kişinin ne pahasına olursa olsun, hatta ‘hezeyan’la doldurmayı tercih etmek zorunda bile kalacağı bir uç durumla açıklanır.
İnsan ve toplum bilgiden mahrumsa, son çare olarak fikir üretir. Fikir, dış dünyanın insan zihnine yansımasıdır, oluşmasında bilimsel veri değil hissiyat esastır. Dolayısıyla gerçeği ya da doğruyu ne ölçüde ihtiva ettiği tartışmaya hep açıktır.
Keza, toplumların belirsizlik yaşadığı ve bilgilendirilmediği süreçlerde, kendi inanç, öğrenim ve kültürlerine göre ‘en inanılır’ bulduğu söylemlere, fikirlere yönelmesi ve sarılması da doğaldır, bu tavırları eleştirilemez.
Öte yandan, yeterince doğru bilgiye sahip olanların toplumun bilgisizliğini eleştirmeye ya da yanlışları savunanlarla tartışmaya bolca vakit harcadığına çok sık şahit oluruz. Ancak aynı mesaiyi topluma doğru bilgileri aktarmak amacıyla kullandıklarını nadiren görülür.
Doğru ve ‘yeterince tam‘ bilgiye sahip her insanın ilk görevi, toplumunu, milletini ve hatta insanlığı bu bilgiyle aydınlatmaktır. Şahsi ya da milli sır ve mahremiyet alanında olmadığı sürece, bilgi aktarmak izne tâbi değildir. Bilgi topluma arz edilir, lütuf değildir, bu adabı akıldan çıkarmamak toplumun huzuru için elzemdir.
Bilgiden mahrum edilen ve belirsizliğin karanlığına terk edilen insanların ve toplumların edimlerini yargılamakta ısrar edenlere ise şu ünlü sözü hatırlatmakta fayda olduğu düşüncesindeyim: “İlk taşı günahsız olanınız atsın…”