SELİM BAŞARIR
iletisim@selimbasarir.org
–Buyurun, şu koltuğa oturun lütfen.
-Teşekkür ederim Doktor Bey.
–Rica ederim. Birkaç temel bilgi not edeceğim. Adınız?
-Cumhuriyet.
-…!?
-Babam en uygununun bu olduğunu düşünmüş, adımı seviyorum.
–Elbette. Peki sizi buraya, benimle görüşmeye getiren sıkıntıyı anlatır mısınız?
-Bunalımdayım. Özgüvenim azaldı, çünkü bu ben değilim. Yaşadıklarıma inanamıyorum; hiç istemediğim şeylere şahit oluyorum, değişmeye zorlanıyorum, aşağılanmaya maruz kalıyorum. Sizce ben hasta mıyım?
-Değilsiniz, daha çok bir tükenme durumunu andırıyor. Zaten psikoterapiye çoğunlukla karakter bozukluğu olan kişiler tarafından huzuru kaçırılmış insanlar gelir. Belki size de aynısı oldu; anlatmaya devam edin lütfen.
-İyi bir ortamda doğmuşum. Babam bir sevinç ortamına doğduğumu anlatırdı. Çocukluğumdan hatırladıklarım, sevgi ve güven dolu bir evde büyüdüğüm, o evimizde hemen hiç tartışma olmadığı, yardımlaşmanın çok önemli olduğuydu. Zengin değildik ama temel ihtiyaçlarımızda bir eksiklik yoktu.
–Sonra?
-İlkokulda öğretmenimi ve derslerimi çok sevmiştim. Öğretmenimiz, adeta zamanla yarışıyor gibi, hepimize çok şey öğretmeye çalışırdı. Bize ırk, köken, cinsiyet, dil, din gibi konularda ayırımsız ve aynı haklara sahip, doğal vatandaşlık sorumlulukları olan bireyler olduğumuzu öğretti. Çabalarımızın ve çalışmamızın hedefi, ülkemizin refah ve barış içinde yaşamasını sağlayacak bireyler olarak yetişmemizdi.
–Ortaokul yılları nasıl geçti?
-İdeallerim belirginleşmişti. Her ne yaparsam yapayım, sadece bana değil içinde yaşadığım topluma da faydalı olmasını istiyordum. Çağa uyum sağlamış, bilimi temel alan, özgür düşünceli, her bir bireyi eşit ve kardeşçe yaşayan bir ülke idealim çok güçlüydü.
…
–Sustunuz?
-İlk öğretmenimin ebediyete intikâl ettiği haberi geldiğinde 15 yaşındaydım. Çok üzüldüm. Mesleğine kendisini o ölçüde adamış bir insanın dünyada çok ender bulunduğunu bir süre önce idrak etmiştim…
–Sonraki yıllarınız nasıldı?
-Öğrenmeye, çalışmaya, ideallerim yönünde çabalamaya devam ettim. Ancak yıllar geçtikçe çevremde garip sohbetler artmaya başladı!
–Ne gibi gariplikler?
-Çağdaş toplumların benimsediği evrensel ilkeler küçümseniyor; toplumun içinde kendi kendisini ‘seçkin’ ilan eden kişiler itibar görüyor, insanlar kızdıkları zaman birbirlerini ırk, köken, mezhep üzerinden suçlama cüreti gösteriyordu. Eşitlik kavramı sanki ortadan kalkmıştı ve kimse bunu fark edemiyordu. Bir de, seçilmiş ya da atanmış kişiler yetkilerinin sınır ve süreleri olduğunu adeta görmezden geliyorlardı. Bunları her söz konusu ettiğimde ise bende bir gariplik olduğu söyleniyordu…
–Peki sizi benimle görüşmeye getiren olay, yani bardağı taşıran damla neydi?
-Bir insanın varlığı hakkındaki inancının içtenliğine ve mahremiyetine ve bir inancın, bir diğer inancın sınırını asla ihlâl etmemesine çok önem veririm. Çünkü toplumsal barışın öncelikli yapı taşı budur. Bir toplumun ‘her anlamdaki ortak alanlarında’ çağdaş bilimselliğe göre toplumsal uygulamalar hâkim olduğunda, her çeşit ayrılıklar fikir tartışması ile çözümlenir ve böylece inançlara saygı da ihmal edilmemiş olur. Yok eğer inançlara göre toplumsal uygulamalar yapılırsa, işin içine bireylerin bilgi ve tecrübeleri yerine duygu ve ön yargıları karışır ve o toplum önünde sonunda çıkar gruplarına bölünür. Bunlar hakkında uyarmak istediğim herkes bana garip davranıyor..!
Sizce neyim var benim?
–Hiçbir şeyiniz yok. Sizin aklınız başınızda. Kendinize çok iyi bakın. Asıl insanların size çok ihtiyacı var…