GÜLBEN ÇAPAN
gulbencapan@diken.com.tr
@istanbulartsnob
Türkiye sanat piyasasında misafir sanatçı programları gitgide önem kazanmaya başladı. Neredeyse bütün kurumlar misafir sanatçı programları açtı. Bunların arasında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) ‘Be Mobile-Create Together!’ (BMTC) projesi Fransa, Hollanda, Almanya ve Türkiye’den sanatçılara yer veren, Türkiye’de faaliyet gösteren dört kültür kurumunu bir araya getiren yegane program.
Çünkü proje Fransız Kültür Merkezi, Hollanda Büyükelçiliği, Goethe Enstitüsü ve İKSV ortaklığında yürütülüyor. Proje, virüs yüzünden önlem amaçlı mottosunu değiştirip hareketsizliği benimseyerek yoluna devam ediyor ama yaratıcılık açısından projenin tüm aktörleri sınırlarını zorluyor.
Covid-19 toplumlar için çok büyük bir sınav niteliğinde. Avrupa ve Amerika’nın da durumu çok açık görülüyor. Maalesef bu virüs ülkece Türkiye’nin de zayıf yanlarını ve eksiklerini ortaya koyuyor. Bu yüzden sanata destek veren, diplomasi alanlarına dokunan bu projenin ortaklarına özellikle de böyle bir dönemde söz vermenin doğru olacağını düşünerek, hem projenin detaylarını hem Avrupa’nın sanatçılara bu süreçte verdiği desteği hem de kültür kurumlarının Covid-19 gerçeğiyle nasıl başa çıktıklarını sordum.
Ankara Fransız Kültür Merkezi Müdürü Sébastien de Courtois, Hollanda Başkonsolosluğu Kültür Ataşesi Dr. Quirine Mireille van der Hoeven, Goethe Enstitüsü İstanbul Müdürü Dr. Reimar Volker, İKSV güncel sanat projeleri ve İstanbul Bienali Müdürü Bige Örer ve ‘Be Mobile-Create Together!’ proje koordinatörü Gözde Gazioğlu sosyal mesafe önlemi olarak e-posta üzerinden sorularımı cevapladı.
BMCT projesi kapsamında yurt dışından sanatçılar Türkiye’de misafir oldular ve burada ürettiler. Proje koordinatörü olarak bu çoklu kültür projesinde ne gibi deneyimlerden bahsedebilirsiniz?
Gözde Gazioğlu (BMCT koordinatörü): Proje kapsamında Eylül 2019’dan beri Almanya, Fransa ve Hollanda’dan toplam 15 sanatçıyı İstanbul merkez olmak üzere Ayvalık, Şirince ve Bursa’da misafir ettik. Ayrıca İKSV Sanatçı Evi olarak 12 sanatçıyı üç aylık sürelerle İstanbul’da ağırladık.
Türkiye’de misafir ettiğimiz sanatçılara üretim, araştırma ve projelerini sürdürmeleri için destek ve atölye imkanının yanı sıra ihtiyaç duymaları halinde profesyonel gelişim desteği sağlayan bir model kurguladık. Proje süresince farklı işbirliklerimiz de oldu. Bu sebeplerden ötürü mevcut ekosistemde iyi bir etkileşim sağladığımızı düşünüyoruz. Ekip olarak bizler için sadece profesyonel değil kişisel olarak da müthiş bir deneyimdi. BMCT! sayesinde güzel dostlar ve anılar biriktirdik. Sanatçılarla yeniden farklı ve yeni etkinliklerde bir araya geleceğimize inanıyoruz. Ayrıca bu projenin Avrupa ve Türkiye arasında uzun dönemli işbirlikleri ve ortaklıkların geliştirilmesine vesile olmasını umuyoruz.
Covid-19’dan BMCT nasıl etkilendi?
Gözde Gazioğlu: Biz gelişmelerin bu boyuta varacağını öngörerek tedbirlerimizi almaya başlamıştık. İstanbul’da İKSV Sanatçı Evi’nde konaklayan sanatçılarımız ülkelerine dönmek yerine, İstanbul’daki misafir sanatçı programlarına devam etme kararı aldı. Sanatçıların konaklamasının devamı için tüm hazırlıklarımızı yaptık. Avrupa’daki misafir sanatçı programlarında konaklayıp çalışmalarını karantinada sürdürmeyi tercih eden Türkiyeli sanatçılarımız da var. Bu zor sürecin sanatçıları bulundukları şehre ve projeye başka türlü bağlayacağını düşünüyoruz. Tüm zorluklara rağmen proje sonunda çıkacak kitabımız için de dijital platformlardan yürüttüğümüz çalışmalarımız devam ediyor.
‘Kör noktalara ayna tutuyor’
Türkiye’deki kültürel projelere ciddi destekler sunan başlıca Avrupa kültür kurumlarının müdürleri olarak, bu virüsü yenmeyi umarız başaracak olan dünya sizce nasıl bir yer olacak?
Bige Örer (İKSV güncel sanat projeleri müdürü): İnsanlık tarihinin önemli eşiklerinden biri olacak, kolektif açıdan sarsıcı bir dönemden geçiyoruz. Bu zor dönem öte yandan içinde bulunduğumuz sistemin kör noktalarına ayna tutuyor: Bilim insanları, akademisyenler, aktivistler, sanat dünyası aslında epey zamandır üretim ve tüketim sistemlerinin bu şekilde devam edemeyeceğini, insan merkezli bu dünya algısının hızla değişmesi gerektiğini dile getiriyordu. Bu krizin ekonomik, politik, sosyo-kültürel ve çevresel sistemler üzerinde nasıl bir dönüşüme yol açacağını şimdilik öngörmek mümkün olmasa da artık sürdürülemez ‘eski‘ sisteme geri dönülemeyeceğine ve uluslararası işbirliklerini dijital ağlar ve platformlar aracılığıyla yeni ve alternatif yollar kurarak geliştireceğimize inanıyorum.
Dr. Quirine Mireille van der Hoeven (Hollanda Başkonsolosluğu Kültür Ataşesi): Tüm dünya için zor bir zamandan geçiyoruz. Virüs Türkiye’yi de Hollanda’yı da etkiledi. Hayati bir görevi yerine getiren doktorlara ve bütün sağlık çalışanlarına saygılarımı sunmak istiyorum. Kültür alanını da zor bir dönem bekliyor. Özellikle de kültür-sanatın işlevinin insanları çoğunlukla fiziki olarak bir araya getirmek olduğunu düşünürsek. Pek çok sanatçı ve kültür alanındaki serbest çalışanlar açısından gelecek şu an tamamen belirsiz. Bütün dünyayı etkileyen bu pandemi, yaratmış olduğumuz sistemleri baştan aşağı farklı bir şekilde düşünmemizi zorunlu kılıyor. Bu kriz bizi geleceği yeniden düşünmeye zorluyor. Pek çok şey değişecek, hatta çoktan değişmeye başladı bile. Neler olacağını durup beklemek yerine, anda olup zamanla birlikte dönüşmeyi becerebilmeliyiz. Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul başkonsolosluğunun kültür bölümü olarak, yaratıcılığımızı harekete geçirmenin, kültürle sürdürülebilir bağlar yaratmaya ve kurmaya devam etmenin şimdi tam sırası olduğuna inanıyoruz.
Dr. Reimar Volker (Goethe Enstitüsü İstanbul müdürü): Aşının bulunmasıyla birlikte bu krizin tamamen aşıldığı bir dünya bambaşka bir yer olabilir. Krizin özellikle de gelişen ekonomilerin kaldırmakta zorlanacağı ağır ekonomik sonuçlarını bir yana koyarsak, sanatsal ifadenin analog biçimlerinin yanı sıra konser, müze ziyareti, tiyatro gibi etkinliklere katılmak da dahil, doğrudan sosyal etkileşimler yeniden kıymetli hale gelebilir.
Sébastien de Courtois (Ankara Fransız Kültür Merkezi müdürü): Ben bu bilinmezliği, odaklanmamız gereken eğilimlerin ne olduğunu açıkça gösteren bir durum olarak görüyorum: Daha fazla ‘çoktaraflılık’ ve daha fazla hümanizm. İnsanların kalplerine dokunamıyorsak, tek başına kültürün hiçbir anlamı yok. Kurumlar bazen çok katı olabiliyor, bizimse bizden beklenenlere daha duyarlı olmayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Sanat, edebiyat, müzik, koreografi ve konferanslar alanında, Türkiyeli izleyicilerle birlikte daha fazla alternatif çözüm üretmek ve tartışmak gibi bir sorumluluğumuz var ama bunu yaparken sadece İstanbul ve Ankara’da değil Türkiye’nin her yerinde iyi, yetenekli ve istekli ortaklara ihtiyacımız da var.
‘Karanlık tünelde bir ışık’
Tarih boyunca sanat ve kültür, umutsuzluğa veya cinnet haline karşı romantik bir çare olarak hep yeniden ileri sürüldü. Sizce sanat ve kültür bugün yaşadığımız krizde nerede duruyor?
Bige Örer: Tarih bize insanlar arasına bir duvar örmenin imkansız olduğunu gösterdi. Bugünlerde ülkeler ve toplumlar arasına örülmeye çalışılan görünmez duvarlara ve yükselen milliyetçi, otoriter politikalara rağmen sanatın birleştirici ve sağaltıcı gücünü hissediyoruz. Bu sebeple içinden geçtiğimiz ve ne kadar süreceği belli olmayan bu kriz süresince en temel kavramları yeniden düşünmeye başlıyoruz. Sanat, felsefe, dostluk ve sevgi bu dönemin içinden çıkabilmemizi sağlayacak.
Dr. Quirine Mireille van der Hoeven: Bugün hala ayaktaysak bunu umuda borçluyuz. Umudun olduğu yerde korkuya ve kendine güvensizliğe yer yoktur. Sanat ve kültür umutta kendini dışa vurur. Sanatçılar ve kültür çalışanları, bu kriz zamanında insanlara umut vermek ve düş kurmalarına yardım etmek için kendi evlerinden yoğun şekilde çalışmaya devam ediyor. Müzeler kapılarını sanal ortam gezileri için açıyor, müzisyenler kendi telefonlarından konserler veriyor, oyuncular oyun üretiyor, tasarımcılar çocuklar için etkileşimli oyunlar yaratıyor. Kültür-sanat her zaman olduğu gibi bu karanlık tünelde bir ışık görevi görüyor.
Dr. Reimar Volker: Alman filozof Walter Benjamin, ‘Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı‘ başlıklı çığır açıcı makalesinde, otantiklik fikrini ve sanatın yeniden üretiminde kaybolan ‘aura‘yı inceler. Hem de 1935 gibi çok erken bir tarihte. Bugün çoğu sanat formunu sadece ekranlarımızdan deneyimler hale geldik. Biricik bir deneyim yanılsaması yaratmanın ötesine gitmeyen dijital arzlarda patlama yaşıyoruz. Bunun sanata genellikle atfedilen romantik, iyileştirici, hatta katarsis sağlama gibi özelliklere tam olarak nasıl katkısı olabilir ya da ekranlarımızda gördüğümüzün arkasında olup bitenin hakkı bu şekilde nasıl verilebilir, bilemiyorum.
Sébastien de Courtois: Bu süreçte, Netflix’ten daha fazlasına, daha doğrusu bu kitlesel medya kanallarının yanında başka şeylere de ihtiyacımız var. Her kültür farklı ve ‘Be Mobile-Create Together!’ gibi bir Avrupa -Türkiye ortak projesinin amacı da ülkelerimizi kendi ötelerine geçmeye olumlu anlamda zorluyor. İnsanları bir araya getirip sanat üretmelerini nasıl sağlayabiliriz? Uzun zamana yayılan bir soru bu, öyle ki bu zamanın sosyal medyanın anlık dünyasıyla hiç ilgisi yok. Tarihten bildiğimiz gibi, bir sanat yapıtının, sözgelimi bir kitabın yaratılması aylar, hatta yıllar alır.
Destek modelleri
Almanya sanatçılara, serbest çalışanlara ve küçük işletmelere destek olmak için 50 milyar avro ayırdığını açıkladı. Fransa, Hollanda ve Türkiye’deki durum nedir?
Bige Örer: Türkiye’de corona virüsü salgınının en fazla etkilediği alanlardan biri de zaten oldukça kırılgan bir yapıya sahip olan kültür-sanat ekosistemi. Bu alanın faaliyetlerine devam edebilmesi için kamu, sivil toplum ve özel sektörün birlikte geliştireceği, uzun vadeli ve kapsamlı bir destek mekanizmasının hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamında, Özlem Ece’nin liderliğinde, hem dünyadaki farklı destek ve dayanışma modellerini incelediğimiz hem de iyi örneklerden yola çıkarak Türkiye’ye yönelik önerileri dile getirdiğimiz bir politika metnini bu hafta yayımladık. Bu süreçten ekonomik olarak etkilenecek tüm birey ve kurumların bu alanda çalışmalarını sürdürebilmeleri için destek modellerinin acilen hayata geçirilmesi gerekiyor.
Dr. Quirine Mireille van der Hoeven: Hollanda daha önce duyurulmuş olan genel ve özel tedbir paketlerinden ayrı olarak, Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanı (Ingrid van Engelshoven) kültür alanı için 300 milyon avroluk ek kaynak ayırdıklarını duyurdu. Ama tüm desteklere rağmen, kültür alanının maalesef ciddi darbe alacağını görebiliyoruz. Hem Türkiye’de hem de Hollanda’da kültür alanını desteklemeye devam etmemiz son derece önemli.
Önümüzdeki dönemde bu tür yeni inisiyatifleri desteklemek ve bu projelerin hayata geçmesine destek olmak amacıyla, Hollanda Büyükelçiliği ve başkonsolosluğunun kültür bölümü, Hollandalı ve Türkiyeli ortakların işbirliğine dayalı projelere küçük fonlarla kültürel mikro-destekler sunuyor.
Sébastien de Courtois: Fransa da sanatçılara, serbest çalışanlara ve küçük işletmelere yoğun bir destek veriyor. Rakamları tam bilmemekle beraber, sunulan desteklerin miktarı milyarları buluyor. Türkiye’nin kendi sanatçılarına, şu an kapalı olan ve krizden muhtemelen çok fazla etkilenecek olan müzelere, tiyatrolara ve sinemalara destek olmak için ne kadarlık bütçe ayıracağını da sormamız gerekiyor.
Türkiye’de halihazırda yaklaşık 15 sanatçıyı konuk eden BMCT projesinin parçası olmayı kabul etmenizin/tercih etmenizin sebebi nedir?
Dr. Quirine Mireille van der Hoeven: Temel amacımız, sanat ve kültür yoluyla bağlantılar kurmak ve sürdürülebilir kültürel işbirliğini desteklemek. Bağlantıları kurmak diyebiliriz buna. Sadece Hollanda ile Türkiye arasında değil, Türkiye’deki çeşitli gruplar arasındaki, hatta farklı ülkeler arasındaki bağlantıları da kastediyoruz. ‘Be Mobile-Create Together!‘ projesinin de benzer bir gayesi var: Avrupa ile Türkiye arasında yeni, sürdürülebilir bağlantılar kurmak ve kültürel ağları güçlendirmek.
Dr. Reimar Volker: Bilhassa böyle zor zamanlarda, bir şeyleri daha derinlikli anlamanın en iyi yolunun doğrudan kişisel etkileşimden geçtiğine kesinlikle inanıyorum. Sanatsal işbirliklerindeyse, bu daha da geçerli.
Sébastien de Courtois: Fransız Kültür Merkezi olarak, bu projede en iyi ortaklarımızla birlikte çalışacağımızı biliyorduk. Misyonumuzun özü de zaten bu: İlham verici fikirleri olan insanları bir araya getirmek, kariyerlerinin henüz başında olan sanatçıların (ve yazarların) yurt dışına çıkıp ortak değerimiz olan, yaratma ve ifade özgürlüğünün elçiliğini üstlenmelerinin önünü açmak.
BMCT fon desteğini nereden sağlıyor?
Sébastien de Courtois: Çok basit, Avrupa Birliği’nden ve Türkiye’den.
Bu süreç, uçak yolculuklarını, şehri keşfetmeyi, sanat üretmeyi, üretileni sunmayı içeren bir proje olan BMCT’yi sizce nasıl etkileyecek? Kurumunuz ne tür yeni stratejiler geliştirecek?
Bige Örer: İstanbul’da misafir ettiğimiz sanatçıların araştırma ve üretim süreçlerine devam edebilmeleri için dijital platformlar aracılığıyla çözümler üretmeye devam ediyoruz. Programları netleştikçe sosyal medya hesaplarımızdan duyuruyoruz. Bu zor dönemde Türkiye’den sanatçıların Avrupa’daki programlara, Avrupa’dan sanatçıların ise Türkiye’deki programlara daha da çok tutunduklarını görmek bizi mutlu ediyor. Bu zorlu süreçte karşımıza çıkan krizleri birlikte çözmeye çalışırken proje paydaşlarının arasındaki bağın güçlendiğini de görüyoruz. İstanbul’da ağırladığımız misafir sanatçılarımızdan Vivien Tauchman, ‘öteki’ hayatlarla beden hareketleri üzerinden bağ kurmayı amaçladığı ‘Bir-Başkası-Olarak-Ben-Eğitimleri‘ adındaki performatif derslerini, dijital platformda canlı olarak, herkesin katılımına açık bir şekilde düzenliyor. Önümüzdeki günlerde ise misafir yazarlarımızdan biri, kitabının lansmanını yapacak.
Dr. Reimar Volker: BMCT gibi projeler, kültürel mübadelenin her biçimi açısından çok daha önemli hale gelecek. Tek bir etkinlik için gidiş gelişler uzunca bir süre kolay olmayacağından, yerel sanat ortamlarıyla hemhal olmanın ve birlikte çalışmanın daha çok öne çıkacağı, sanatçıların geldiklerinde daha uzun süreler kalıp çalışacakları programlar oluşturabiliriz.
Sébastien de Courtois: Sanatçı değişimlerinin yüzde 70’ine yakını Covid-19 salgınından önce gerçekleştiği için çok şanslıyız. Yazın temmuza kadar misafir sanatçı programlarını tamamlamanın yollarını arıyoruz. Şu an İstanbul, Ankara ve sekiz farklı ülkeden sanatçının kültürlerarası katkılarıyla ortaya çıkacak bir kitap üstünde çalışıyoruz. Böylesi bir zamanda hepimiz için fevkalade bir görev!