Korkulan oldu, şu cümle yazıldı:
“Mağdurun, şüpheli ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğinin kabul edilmesi gerekiyor.”
Bu yılın başlarıydı… Vicdanı olan bir bürokrat ulaştı, “Bu dosya kapatılmak isteniyor” dedi.
O dosya, 17 yaşındaki E.M’ye tecavüz edilmesini anlatıyordu. Sadullah Alagöz adlı AKP’li iş insanı, siyaset ve bürokrasideki gücüyle korkutup küçük kıza tecavüz etmekle suçlanıyordu.
Biliyorsunuz aylar geçmesine rağmen ilerlemeyen soruşturma, SS kitabında yazmamızla Türkiye’nin gündemine geldi. Şüpheli Alagöz’ün, tecavüz mağduru olan çocuğu korumakla görevli Aile Bakanı Derya Yanık ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile buluşmasını tüm engellemelere rağmen konuştuk.
Ve şimdi…
Tecavüz olayından bir yıl sonra iddianame tamamlandı. Sekiz sayfalık o iddianameyi okuyorum ve maalesef korktuğum oluyor. Zira, savcı tecavüzün yaşanmadığını düşünüyordu. Bu yüzden ‘nitelikli cinsel istismar’ suçlamasını düşürüp davayı farklı bir yöne kaydırıyordu:
“Cinsel ilişkinin zorla olduğuna dair yeterli, somut ve inandırıcı delil elde edilemediği ve mağdurun şüpheli ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu şekilde şüphelinin mağdurla rızası ile cinsel ilişkiye girmek suretiyle reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu işlediğine dair hakkında kamu davası açmaya yeter delil ve şüphe bulunduğu anlaşıldı.”
Mağdur çocuk E.M’nin pantolonunda ve bluzunda şüpheli Alagöz’ün DNA’sı bulundu.
Adli Tıp Kurumu buna dair rapor yazıp delili kanıtladı.
Evet, ama ne önemi var! “Mağdurun olaydan hemen sonra değil de 10 gün sonra şikâyette bulunmasını” ilk gerekçe olarak iddianameye yazıp “Rızası var” deniyordu.