Türkiye bu yoksulluğu kader olarak görmek zorunda değil elbette. Eğer ekonomisini, ulaşımını, tarımını, sanayisini, enerjisini, nüfusunu planlayabilirse bu sarmaldan kurtulması mümkün. Bakın ne diyor daha 1930 yılında, ulaşımın önemi konusunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Ekonominin gelişmesinde başlıca gerekli olan yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaştırma araçları, milli varlığın maddi ve siyasi kan damarlarıdır, refah ve kuvvet aracıdır.”
Türkiye’de devlet büyük ölçekli sanayi tesisi kurmuyor, kuramıyor. Tersine elde kalan son kamu iktisadi teşebbüslerini de (KİT) özelleştiriyor. Özel sektörün de gücü sınırlı. Üretimden değil, paradan para kazanmayı yeğliyor. Kârını azami kılmaya çalıştığından risk almıyor. Yatırım ve üretim maliyetlerine katlanmak istemiyor. Kalkınmada öncelikli yörelere yatırım yapmaktan, fabrika kurmaktan, istihdam yaratmaktan uzak duruyor. Türkiye’nin önde gelen özel şirketleri arasında kaynağını, yatırımını, üretimini, şirket merkezini yurtdışına taşıyanların sayısının arttığını yazıyor gazeteler.