• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Baladın sonunda bitiktir işin

08/05/2022 14:52


BAHADIR KAYNAK

Ülkedeki sığınmacı sorunu, sonunda üst düzey siyasetçilerin birbirini düelloya davet etmesine kadar giden (evet abartıyorum) tuhaf gelişmelere kapı araladı. Geçen haftalarda Zafer Partisi genel başkanının gündeme tekrar taşıdığı meselenin toplumda ciddi yankı yapması, kitlesel infiale siyaset kurumunun da cevap vermek zorunda kalması, içişleri bakanını öfkelendirmiş görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile en azından söylem değiştirdiği, sığınmacı sorununa el atacağını söylediği bir ortamda bakan Soylu doğrudan Özdağ’ı hedef alarak hayli ağır ifadeler kullandı. Bunun sonucunda da Özdağ, Soylu’yu sert bir konuşmayla teke tek karşı karşıya gelmeye davet etti. Silahsız geleceğini de ekledi.

Rahmetli Çetin Altan bizim kültürümüzde düellonun bulunmadığına, bunun yerine pusu kurmayı tercih ettiğimize hayıflanırdı. Her ne kadar Özdağ’ın daveti doğrudan bir düello çağrısı olmasa da karşılıklı kullanılan üsluplar Altan’ın haklı olduğunu düşündürüyor.


Bu yazının başlığına da ilham veren Cyrano de Bergerac oyunu Avrupalıların bu konularda bizden çok ileride olduğunu gösterir. Gerçek bir şahıstan alınan ilhamla yazılan oyunda Cyrano de Bergerac, iri burnuyla dalga geçen hasmını düelloya çağırır. Bir yandan kılıç şakırdatırken diğer yandan şiir okuyarak rakibinin hakaretlerine edebi biçimde cevap yetiştirir. Arada bir de “Baladın sonunda bitiktir işin” diye eklemeyi ihmal etmez. Son sahnede tahmin edileceği gibi ölümcül darbeyi indirirken de bu unutulmaz dizeyi tekrarlar. Umut edelim de bizim siyasetçilerimiz işi bu noktaya getirmesin. Kullanılan üsluba bakılırsa zaten bu karşılaşmadan iyi bir şiir de çıkmaz.

İşin magazin tarafını bir kenara bırakıp sığınmacı sorununun içeride yarattığı tansiyonun sonuçlarına bakmak istiyorum. ‘Geceden Mülteci Kederim‘ başlıklı yazımda konuya değinmiştim ama hem konu sıcaklığını koruyor hem de birkaç alternatif senaryoyla konuyu detaylandırmak faydalı olur.

Siyaset boşluk kaldırmaz

Her şeyden önce daha önce hiçbir konuda böylesine bir toplumsal basınç biriktiğini hatırlamıyorum. O zamanlar sosyal medya olmadığı için fazla iskonto ediyor olabilirim ama 1990’lardaki karakol baskınları zamanında bile kitlesel infial bu seviyeye ulaşmamıştı denebilir.

Ekonomik kriz ve süregiden yoksullaşma süreci sebebiyle zaten gerilen toplum, yabancıların şehirlerde yarattığı sorunları giderek büyüyen bir rahatsızlıkla karşılıyor. Hükümetin mültecilere yönelik açık kapı politikasının zaman ilerledikçe kanıksamaya değil, öfkeye dönüştüğü görülüyor. Açıkçası büyük muhalefet partilerinin böylesine bir yarayı yeterince kaşımaması, daha küçük bir siyasi partinin bu gedikten girip büyük etki yaratmasına imkân sağladı. Siyaset boşluk kaldırmaz, böylesine büyük bir toplumsal duyarlılığın ana gündem maddesi olması kaçınılmaz.

Alternatif çözüm senaryoları

Mülteci sorununun giderek artan bir yoğunlukta kamuoyunu meşgul edeceği varsayımıyla hükümetin önündeki alternatif çözüm senaryolarını inceleyelim.

İlk alternatif, bugüne kadar sürdürülen kulağının üzerine yatma, konuyu önemsizleştirme yöntemi diyebiliriz. Bu tür bir tercihin avantajı, dış politikada zaten mevcut sıkışıklığa ilave yeni bir kısıt getirmeyecek olması. Yani hükümetin sadece Türkiye’deki sığınmacıları geri gönderme hedefiyle yeni bir pazarlığa girmesi, hamle yapması gerekmeyecek. Göstermelik birkaç tedbirle konuyla ilgileniyormuş gibi görünmeyi de bu alternatifin bir parçası olarak değerlendirebiliriz. Bu yolda devam edilmesi, seçime doğru iktidarın ciddi bir toplumsal hassasiyete cevap vermemesi ve zaten elinin zayıfladığı bir süreçte yeniden kan kaybı yaşaması anlamına gelecek. Erdoğan, elindeki medya gücünü de kullanarak bazı göstermelik önlemler alıp bunun parlatılmasını sağlamayı deneyebilir ancak sosyal medyadaki canlılığı düşünerek bu tür bir stratejinin uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Eninde sonunda seçim öncesi bir adım atılması ihtimali daha yüksek ancak bu senaryoyu da bir kenara yazmış olalım.

Diğer tüm alternatifler hükümetin mülteci meselesiyle ilgili tedbirler almasını içeriyor. Bunların içinde en başta geleni, sayısı 4 milyona ulaşan Suriyelilerin eve dönmesi için bir plan geliştirilmesi (Suriyelilerin Avrupa’ya gönderilmesini ihtimal dışı gördüğüm için o seçeneği eliyorum).

Kamuoyunda en sık duyduğumuz önerilerden biri, Esad ile anlaşma sağlayarak savaş sebebiyle ülkemize kaçan insanların geriye dönüşünün sağlanması. Şam yönetimi bir kez daha savaşta karşısında yer alan muhalif gruplara yönelik af çıkarırken, içeride bu fırsattan istifade sığınmacıların geri gönderilmesini söyleyen sesler artıyor. Bu görüşe göre savaş bittiğine ve af da çıktığına göre Suriyelilerin geri dönmesinin önünde engel kalmıyor. Bu basit çözümün iktidar tarafından bir türlü uygulanmaması ise ideolojik takıntılarla açıklanıyor.

Oysa bugüne kadarki örnekler Erdoğan’ın kendine özgü pozisyonlar almasına rağmen sıkıştığı zaman pragmatik davranabileceğini gösteriyor. Son olarak İsrail cumhurbaşkanının ziyareti, Suudi veliaht prensiyle kucaklaşma vakaları bu durumu teyit ediyor. Mısır’la da yakınlaşma arayışları devam ediyor. Gelgelelim Esad’la el altından temaslar sürmesine karşın Erdoğan bir türlü kendisini rahatlatacak bu kararı alamıyor. Neden?

Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin eve dönme isteğinin yıllar içerisinde net biçimde azaldığını gözlemliyoruz. Kamuoyu yoklamaları “Savaş biter ve istediğim durum oluşursa dönerim” diyenlerin oranının yüzde 16’ya kadar düştüğünü gösteriyor. Dolayısıyla zaman geçtikçe gelen insanlar burayı daha fazla kendi memleketleri olarak benimsiyor. Böyle bakıldığında hükümetin Suriyelileri evine göndermesi, zor kullanılmasını gerektirecek.

Kendine burada bir gelecek kurmuş, geri döndüğünde başına ne geleceği belirsiz bunca insanın palas pandıras kapıya konulması, Suudi veliaht prensiyle kucaklaşmanın çok ötesinde bir etki yaratacaktır. Üstelik savaş sırasında muhalefet tarafında yer almış birçok kişinin geri döndüğünde -bütün garantilere rağmen- güvenliğinin garanti edilemeyeceği çok açık. 2011’de başlayan ayaklanmalara yol açan siyasi atmosfer olduğu gibi duruyor; üstüne bir de 10 yılı aşan savaşın getirdiği nefret ve karşılıklı güvensizlik var. Esad’ın bile kapı dışarı edip kurtulduğu bu kitleyi baş ağrısı olarak düşünüp Türkiye’de kalmasını tercih edeceğini düşünebiliriz. Dahası fırsat bulduğunda Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiğimiz alanlardaki muhalif unsurları da bize doğru itekleyip tuzsuz aşım, kaygısız başım diyeceğini tahmin edebiliriz.

Karşımızda buradan gitmek istemeyen, karşı taraftan reddedilen bir kitle, bir de tampon bölgelerde kalakalmış milyonlar var. Esad topraklarını geri istiyor ama üzerinde yaşayanlar konusunda aynı hevese sahip mi, şüpheliyim.

Buradan geliyoruz üçüncü alternatife. Mülteci tartışmaları alevlenirken Erdoğan 1 milyon mültecinin İdlib’e yerleştirileceğine dair bir ifade kullandı. Bu, pratik bir çözüm gibi görünmekle birlikte Suriye’nin bölünmüşlüğünü kalıcılaştıran, mevcut sorunu kemikleştiren bir adım olur. Erdoğan böylelikle içerideki baskıyı hafifletirken, ikinci seçenekte belirttiğimiz tatsız durumdan kaçınabilir.

Elbette bu çözüm de ancak belli bir gruba uygulanabilir zira büyük şehirlere yerleşmiş, işini gücünü kurmuş insanların böyle bir zorlamaya direnmesi kaçınılmaz. Ancak daha büyük sorun, Suriye ve Rusya ile yaşanacaktır. İktidarın bu yöne meylettiğini gösteren söylemi, Esad’la köprülerin tamirine değil bilakis sorunların derinleşeceğine delalet eder. Üstelik daha Suriye’de savaş tamamen sönümlenmedi. Rusya’nın, Ukrayna’daki güçlükleri mevcut durumu zorlamak isteyen aktörlerin iştahını artırabilir. Balkan Savaşı’nın son raundunda sağlanan teselli gibi bir fırsat kollanabilir. İktidar, mevcut koşullarda Esad’la anlaşmak yerine Suriye’nin parçalanmışlığını kalıcılaştırmak pahasına ileri adımlar da atmayı deneyebilir. Buradan da mültecilerin kısmen sınırın ötesine yerleştirilmesini sağlayacak bir çözüm arayabilir. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimali bence düşük değil.

Kimin ayakta kalıp kimin devrileceğini ise ancak balat bittiğinde göreceğiz.

Filed Under: Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Bahadır Kaynak

SON HABERLER

Bakan, Atatürk Havalimanı’nın yıkımında ‘altı oka sığındı’: Devrimcilikse devrimcilik…

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, yıkımına … Devamı...

Dolar 16’ya dayandı: Eksi rezervle buraya kadar mı?

Kamu bankalarının döviz satışlarıyla bir süredir belli bantta hareket eden … Devamı...

Fransız şehrinde havuzlarda isteyen istediğini giyecek ya da giymeyecek

Fransa'nın Grenoble şehrinde artık havuzlarda isteyen istediğini giyecek: … Devamı...

Starbucks kürtaj ve cinsiyet değiştirme için seyahat etmesi gereken çalışanının masrafını ödeyecek

Merkezi ABD'deki kahve dükkanı zinciri Starbucks, çalışanlarının kürtaj ve … Devamı...

Safra kesesinden çıkardığı 1250 taşla ismini yazdı

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne mide … Devamı...

Twitter için yan çizmeye başlayan Elon Musk, CEO’ya dışkı emojisi gönderdi

Tesla CEO’su Elon Musk, Twitter'daki sahte hesapların oranının şirketin … Devamı...

Tahran’da hava kirliliği: Okullar ve devlet kurumları tatil

İran'ın başkenti Tahran'da hava kirliliğinin yüksek seviyelerde seyretmesi … Devamı...

Vergi uzmanı hesapladı: 279 liraya çıkan 70’lik rakının 194 lirası vergi

Vergi uzmanı Ozan Bingöl, son zamla birlikte satış fiyatı 279 TL olan … Devamı...

Benzin, son zamla motorini geride bıraktı

Dolar/TL kurundaki artışın ardından benzin fiyatlarına litre başına 1,70 TL … Devamı...

Kadıköy Belediyesi’ne ‘rüşvet’ operasyonu: 224 kişi için gözaltı kararı

İstanbul Kadıköy Belediyesi'nde 'rüşvet ve sahtecilik' operasyonu … Devamı...

Ekrem İmamoğlu meselesi
Güldür Güldür’de Nebati’nin skeci yayınlanmadı: Muhalefetten sansür çıkışı

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1659 gündür hapiste

YAZARLAR

İsveç Köftesi, Kürt Böreği

Bahadır Kaynak

Yekta Kopan’ın özrü, Gezi’nin sızlayan kemikleri…

Dağhan Irak

Akrep’te Ay Tutulması

Neslihan Kazdal

Buluşalım artık!

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Tekrardan kaçın ama sakınma!

Mustafa Dağıstanlı

Onca insan ‘sivil ölüme’ mahkûmken toplumda huzur olacaktı, öyle mi!

Murat Sevinç

Zafer Partisi nedir, kimin işine yarar?

Dağhan Irak

GÜNÜN 11’İ

Rahmi Turan: Bu ekonomi paketiyle tuzu kurular kazanacak

Alaattin Aktaş: Toplam yük 30 milyar liraya doğru gidiyor

İbrahim Varlı: Yeni ‘güvenlik mimarisi’ tartışmaları ete kemiğe bürünür hale getirildi

Okan Müderrisoğlu: Biraz sabır, her şey bambaşka olacak!

Evren Devrim Zelyut: Kaçan sermaye devasa boyutlarda

Yusuf Karadaş: Türkiye’yi yeni dayatma ve tehditlerle yüz yüze bırakabilecek bir kumar

İsmet Berkan: Amerika’yı dengelemek isteyen Türkiye’nin yegane şansı

Akif Beki: Cahit Özkan’dan, başka ne demesini bekliyordunuz!

Ali Sirmen: NATO’da Türkiye’nin fiili veto hakkı hiçbir zaman olmadı

Can Ataklı: Saray medyası sanki bu çok olağanüstü bir teknolojiymiş gibi şişiriyor

Murat Muratoğlu: Hiç beklemedikleri hamle geldi

ABD İlaç Dairesi ilk kez onayladı: Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma yöntemi olarak külot

‘Kimseyi değiştirmeye çalışmayın’ o kadar da doğru bir tavsiye olmayabilir

Los Angeles’ın Hollywood’u varsa Edirne’nin de ‘Ediwood’u var!

Machine Gun Kelly ödül törenine 30 bin dolar değerinde manikürle katıldı

Üç teknoloji devi şifreleri kaldırmak istiyor: ‘Dönüşüme’ hazır mısınız?

Uzmanlar anlattı: Neden horlarız, nasıl önlenir

Öksüz kalan tilki yavruları korumaya alındı, ‘Sarıkız’ emzirdi

Kolunu kaptırdığı timsahla güreşerek canını kurtardı

Bozuk paraları hurdacıya satmak isteyenlere ‘suçüstü’

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi