
ARZU UZUNALİ
Arzuuzunali@gmail.com
Vatandaş olarak biraz uyuşmak için herhangi bir diziye sadece bakmak istedik. Ancak araya bazı bakanların bakamadığı bazı meseleler girdi.
Kafamızı Ortadoğu’daki soykırımdan, sokaklarda katledilen, taciz edilen kadınların haberlerinden, sonu hiç gelemeyecek gibi gittikçe derinleşen ekonomik krizden uzaklaştırmak için sığınmaya çalıştığımız bir dizi keyfimiz var. Gerçeğine çok benzeyen aşırı karamsar dizilerin en azından kurgu olduğu bahanesiyle üç saatimizi kazasız belasız başka bir dünyaya devretmenin rehavetini yaşamak istiyoruz.
Ancak devlet kurumlarına reklamda damping mi yapıldı, kurumların reklam ihalesini yepyeni bir ajans mı aldı bilinmez, devletimiz dizi aralarında kendimize gelmemiz ve rehavete asla kapılmamamız için bir dizi kamu spotunu ardı ardına sıralıyor bu günlerde. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sağlık Bakanlığına, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan TEMA’ya her türlü kurumun vereceği çok önemli mesajları, uyarıları var.
Ancak söz konusu kamu spotlarına bakıldığında, ya bakanlıktaki insanlar hangi ülkeye baktıklarını tam olarak bilmiyor ya da meselelere doğru yerden bakılmadığının farkında değiller.
Çünkü mesela Milli Eğitim Bakanlığı’nın kamu spotunda bir öğrenci üzgün bir surat ifadesiyle beslenme çantasından bir gofret ve bir kraker gibi ‘sağlıksız’ yiyecekler çıkarırken diğer arkadaşları çantalarından muz, süt, elma gibi ‘sağlıklı’ yiyecekler çıkarıyor. Didaktik bir kadın sesi reklam sonunda “Çocuğunuzun sağlıklı beslenme alışkanlığı edinebilmesi için sağlıklı bir beslenme çantası hazırlamanız gerektiğini unutmayın” diyor.
Yani diyor ki 1 kilo muzun ortalama 60 TL, bir kilo elmanın ortalama 30 TL, bir gofretinse 9 TL olduğu; asgari ücretin 17 bin 2 TL ve enflasyonun da yüzde 38’lerde seyrettiği bir ülkede bunun sorumlusu biz olamayız. Sizsiniz.
Gittikçe derinleşen ekonomik krizin altında ezilen aileler çocuklarını okutamazken, her beş öğrenciden biri okula aç giderken böyle bir kamu spotu hazırlayan bakanlık bu ülkeye baktığına emin mi? Belki yurtdışından getirdiğiniz anti kanserojen tropikal meyveleri birbirinize ikram ederken ülkedeki meyve ve gofret fiyatlarını kaçırmış olabilirsiniz.
Bu reklamın bünyede yarattığı şok henüz dinmemişken hiç vakit kaybetmeden bir diğer kamu spotuna geçiliyor. Durmak yok, hiçbir şeyin sorumluluğunu almamaya, bu ülkeyi başka birileri yönetiyormuş gibi davranmaya devam!
“Haydi şimdi cep telefonumuza HAYDİ uygulamasını indiriyoruz ve hayvana eziyet edenleri doğrudan doğa ve çevre koruma polis birimine ihbar ediyoruz!“
Mükemmel fikir! Peki bu hattı arayıp, vatandaşlarının tüm tepkilerine kulak tıkayıp ‘Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini’ni sabaha karşı genel kuruldan geçiren ve masum hayvanların katline yol veren meclisi ihbar edebiliyor muyuz? Hayvanlara eziyeti reva gören birileri var bu ülkede ama… Bu spot vatandaş olarak bana yapılmış olamaz. Burada da bir yanlışlık var.
Bitti mi? Bitmedi! Dizini izlemek istiyorsan sana birkaç tatlı tavsiyemiz daha olacak vatandaş!
TEMA vakfı başlıyor. İşte efendim biyoçeşitlilik çok önemli. İçtiğimiz ilaçların yapımında bize şifa taşıyan otlar ve hayvanların rolü büyük. Sadece sağlıklı beslenmeye değil, biyoçeşitliliğe de önem vermelisin sayın vatandaş.
Vallahi biz vatandaş olarak yapabileceklerimizi elimizden geldiğince yapıyoruz. Bahçeme arılar moru seviyorlar diye mor çiçekler dikmeye gayret gösteriyorum. Atıklarımızı ayrıştırıyoruz, birkaç arkadaşım şehirdeki yarım metrekarelik mutfaklarında kompost yapmaya çalışıyor. Elimizde olmayan, neredeyse hiç temas edemediğimiz toprağı korumaya çalışıyoruz.
Milli servetimiz ormanlarımızı imara biz açmıyoruz. Doğal su kaynaklarımızı tüketen santrallere, toprağı zehirleyen madenlere izinleri biz vermiyoruz. Tam tersine bu ülkede toprağını korumak isteyenler kör (!) kurşunlara kurban veriliyor. Şimdi biyo çeşitliliği de ben koruyayım vatandaş olarak ama ona da öncelikle izin vermeniz gerekiyor.
Yine de “Tamam” diyoruz, ‘Biyo çeşitlilik… Şimdi ne olur dizimizi izleyelim.’ Ancak devletimiz Sağlık Bakanlığı’nın spotuyla adeta devrim niteliğinde bir filme imza atıyor. (En güzelini hep en sona saklar.)
Sağlık Bakanlığı’nın kamu spotunda takvime sezaryen doğuma gideceği güne kalp koyan hamile annemizi izlerken birden karnındaki bebek endişeyle konuşmaya başlıyor. Anne sezaryene alınırken bebek “Anne… Anne ne oluyor… Anne burası neresi?” diye endişeyle doğuyor. Hooop diğer versiyona geçiyoruz. Annesi normal doğum yapan içi rahat bebek konuşuyor ve “Annecim hazırsan birlikte başaracağız” tarzında motive edici sözlerle annesini vajinal yani normal doğuma hazırlıyor. Sonuçta bakanlık normal doğum yapan kadınların bebekleriyle aralarında daha sağlıklı bağlar kuracağını iddia ederek filmi sonlandırıyor.
Harika! Öncelikle sezaryen ya da normal fark etmeden bebeklerimize doğdukları coğrafya nedeniyle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Çünkü hele cinsiyetleri kızsa oynadıkları kamu spotundan da anlaşıldığı üzere hayatları, politikası gereği kadını her konuda tahakküm altına almaya çalışan bir devlete karşı mücadeleyle geçecek. Devleti onu her fırsatta gerek yasayla, gerek yasasızlıkla gerekse düşüncesiz bir kamu spotuyla yaralamayı çok iyi bilecek. Yani keşke tek sorununuz annenizle sağlıklı bağ kurabilmek kadar birinci dünya ülkesi problemi olsaydı ama asıl sorununuz maalesef belli sezaryen ve vajinal bebekler…
Kadınlar, geçmişinde binbir suçtan hüküm giymiş, sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya gezen psikopatların arasında yaşam mücadelesi verirken, 8 yaşında bir kız çocuğunun cinayetinin soruşturulması önerisi meclis açılır açılmaz ilk oylamada reddedilirken, kadın cinayetlerinin üstü basın yasaklarıyla kapatılmaya çalışılırken, kadınları korumaya yönelik en ufak bir yasa, öneri üzerine bile çalışılmazken oturup gerçekten kadının vajinal ya da sezaryen doğum yapmasına mı takıldınız? Hem de uğurlarına parmağınızı bile oynatmadığınız kadınları bebekleriyle kurdukları bağı sorgulayacak kadar küstahça bir yerden inciterek?
Neyse ki sonuç olarak kamu spotları gerçekten işe yaradı. Bir vatandaş olarak ülkenin tüm bakanlarıyla aynı ülkeye bakmadığımızın bir kez daha farkına varmış olduk. Diziyi de izlemememize gerek kalmadı. Çünkü anlaşılıyor ki uyuşacak bir saniyemiz bile yok.