O gün Erdoğan’ın sesi biraz kısıkmış. Birand -yine onun anlattığı kadarıyla- doğrudan sormuş: “Kemoterapi yüzünden mi! Ben de kemoterapi sonrası yaşıyorum bunu, oradan biliyorum.”
Erdoğan doğrulamış. Ve bir süre buna dair deneyimlerinden, hastalıkla mücadelede son durumlarından konuşmuşlar.
Önceki gün cuma namazı sonrası Erdoğan’ı dinlerken aklıma geldi. Sesi yine kısık, cılız, sanki içine kaçıyormuş gibiydi.
Erdoğan’ın, öncesi de vardır elbette, en az 13 yıldır kanser tedavisi gördüğünü biliyorum. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en iyi doktorları tarafından, en ileri tıbbi teknoloji ile kontrol altında olduğunu da duyuyorum.
Sağlık çok önemli. Hiç kuşkusuz Erdoğan gibi olağanüstü imkanlara sahip bir ismin tıbbın imkanlarından yararlanması.. Saray’daki özel hastanesi bir yana, gittiği her yere seyyar hastanenin de peşi sıra gelmesi son derece normal.. Ve katiyen eleştirilemeyecek bir durum.
“AMA” diye düşünmeden edemiyorum: “YILLARDIR DİKEN ÜSTÜNDE YAŞAYAN, İNSAN HAYATININ NE KADAR KIRILGAN OLDUĞUNU KENDİSİNDE DENEYİMLEYEN BİRİ, BAŞKALARININ HAYATINA NASIL BU KADAR KOLAYCA ARKASINI DÖNEBİLİYOR?”
Osman Kavala ve onun nezdinde tüm Gezi tutsakları..
Selahattin Demirtaş ve onun nezdinde açılım kurbanları..
Çetin Doğan ve onun nezdinde cezaevinde ölüme terkettikleri generaller..
Barış Terkoğlu ve onun nezdinde hapse atmalara doyamadıkları gazeteciler..
Bir de sürgünde yaşayıp sürgünde ölenler..