Her filmde bir duygusal yakınlaşma yaşanır ve aksiyon-macera filmlerinde insana “Felaket tam kapıda siz şu an ilişkinizi konuşmak istediğinize emin misiniz?” dedirtir.
Bile bile izler işte insan. Akıcıdır, zihni boşaltır ve hep iyi biter, gerilim ortadan kalkar. Film boyunca zayi olanları unutur, son karede kazananların zaferiyle avunuruz.
İşte bu sıralar bir sürü klişeyi birden izliyor gibiyim ama film olmadığı için gerilim ortadan kalkmadığı gibi insan kapat tuşuna da basamıyor.
Bu hafta İmamoğlu’na gelen tutuklama kararı mesela.
Edilen bir hakaretin iadesinden verildi ceza. Üstelik de bu ülke şartlarında trafikte, bir bekleme sırasında, otoparkta, barlarda bir söz dalaşında daha ne kelimeler sarf ediliyorken, iktidar bunun misli hakareti her gün ekrandan savururken.
İmamoğlu’na bile bunu yapan size ne yapmaz ki dercesine.
Yargıyı, kolluğu, Meclis çoğunluğunu yanına almış bir iktidar neler yapabilir? Vallahi neler yapmadı ki zaten, ucu herkesin hayal gücünün yettiği yere kadar. Kemalettin Tuğcu yazamazdı böylesini, verdikçe verdiler zulmü.
Dezenformasyon yasası çıkmış, pırasanın kilosu 30 lira beyanından bile içeri alırlar. Sen unutursun yazdığını 10 sene geçmiştir de arar bulur, artık suç derler, kime neye itiraz edeceksin?
Ahmaktan bu kadar ceza çıkıyorsa yarın üç beş yıl herkes yatar, bunca ahmaklık içinde daha ne küfürler kaçıyor ağızlardan.
Herkes kafasında uğultuyla yaşıyor, el gidiyor sürekli tartışma programları, analizler, tespitler ekranda.
Sırayla şalter indirirler, ne gazete kalır ne televizyon, bir de emir gider yandaş medyaya, ver kardeşim ekrana halaylı, türkülü programları diye.
Beynimiz ambale, ne olduğumuzu anlamadan öyle atlamalı zıplamalı yarışmalar, gönül telimizi titretenler, ay bu dizidekiler gerçek hayatta da aşık olmuş birbirine derken the end.