Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Aleviler, Maraş Katliamı’ndan sonra politikleşti ama egemen olmak için değil, esasen eşit yurttaşlık haklarını ve güvenliklerini savunmak için. siyasal alevilik diye bir şey hiç olmadı, bürokrasi içinde ve çeşitli devlet kademelerinde yer alma konusunda ayrımcılık yaşadıklarınınsa tanıkları var.
bu noktada şuna değinmek istiyorum: geçmişte, türkiye’de yaşayanların birbirlerinin etnik kökenlerini ve inançlarını bilmediği, sormadığı iddiası doğru değil.
lazlar, fıkra kahramanı haline getirilip ayrımcılığa uğrasalar da, kimliklerini gizleme gereği duymazlardı. çerkesler de. kimin laz, kimin yörük, kimin çerkes, kimin balkan göçmeni olduğu bilinirdi. müslüman olmayan azınlıklar arasındaysa, özellikle 6-7 eylül pogromu sonrasında, çocuklarına türkçe müslüman isimleri koyanlar olmuş ama yahudiler, rumlar, ermeniler adlarından ya da soyadlarından tanınır. korunmak amacıyla, kendilerinden olanların sayıca çok olduğu mahallelerde yaşarlardı; hâlâ da biçok yerde öyledir. bürokrasi, ordu falan zaten söz konusu bile değil de, 1960’tan bu yana meclis’te yer almış müslüman kökenli olmayan vekil sayısı 18, bunların dokuzu 2011 sonrası vekil olmuş ve altısı hdp geleneğinden!
kürtler ve özellikle aleviler, tarih boyunca gördükleri baskı sebebiyle sık sık kimliklerini saklama ihtiyacı hissettikleri, onlara bu hissettirildiği için, onların “kim olduğu” bilinmezdi. çok bilinen bir olgudur; ramazan’da nice alevi aile, sahur vakti ışıkları yakıp kap kacak gürültüsü çıkartmak zorunda hissetmiş kendini. kürtlerin çocuklarına kürtçe isimler koyması, kürt özgürlük mücadelesinin bir aşamasında ve onun bir sonucu olarak mümkün oldu.