LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Ülke için ‘kader seçimi’ dedikleri bir seçimden yenilgiyle çıkan muhalefetin bugünlerdeki tek derdi kimin haklı olduğu.
Mevcut siyasi aktörler ve onların taraftarlığına soyunmuş kimileri kendi haklılıklarını ispat etmek için büyük bir çaba sarf ediyor.
Sanırım haklılıkları kabul görürse büyük bir madalya kazanacaklarını düşünüyorlar.
Mesela CHP yönetimi ve kimi CHP’liler en doğru adayla gidilmesi gereken ülkenin ‘kader seçimi‘nde bir aday dayatmasında bulunmamış, dayattıkları adaya göre masa dizayn etmemiş, dayattıkları adaya onay almak için meseleyi masadaki partilerle koltuk pazarlığına indirgememiş, ‘Yapmayın, etmeyin, bu yöntem ve aday doğru değil‘ uyarılarını düşmanlık olarak değerlendirmemiş, bu uyarıları yapan herkesi linç etmemiş gibi davranıyorlar ve bu süreçte ellerinden geleni en halis niyetle yaptıklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Onlara göre bu süreçteki en haklı ve en doğru politikayı izleyen parti CHP.
İYİ Partililer ise aday belirleme sürecinde sağlıklı ve etkin bir rol üstlenmiş, genel başkanları Meral Akşener masada tek bir gün adaya ve yönteme itiraz etmezken TV ekranlarında muhtemel adayı yıpratıcı konuşmalar yapmamış, ‘Sağ seçmen Kılıçdaroğlu’na oy vermez’ kampanyasıyla İYİ Parti seçmenini Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha da uzaklaştırmamış, bir yıl süren altılı masa toplantılarında tek bir gün bile ‘Adayı anketle belirleyelim‘ teklifini getirmeyip son aday toplantısında bunu konu edip masayı terk ederek toplum nezdinde masaya güvensizliği artırmamış gibi davranarak bu süreçte en doğru tavrı kendilerinin takındığını anlatma derdindeler.
İYİ Parti’ye ve kimi taraftarlarına göre en haklı onlar.
Herkesin kendini haklı çıkarma yarışına girdiği bir ortamda Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun bundan geri kalması elbette düşünülemezdi.
O da çıktı ve “Muhafazakâr seçmenin CHP’ye oy vermeyeceğini biliyordum” deyip arka planda ülke için ne büyük(!) fedakarlıklar yaptığını açıklayarak haklı çıkma yarışa girdi.
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına açıktan itiraz etmiş, muhafazakâr seçmenin CHP’li bir adaya oy vermekte zorlanacağı gerçeğini bildiği halde 5-10 vekillik karşılığında Kılıçdaroğlu’nun adaylığına onay vermemiş, aday belirleme sürecinde, “Kılıçdaroğlu bizim onayımızı almadan ülkeyi yönetemez” diyerek toplum nezdinde muhalefete yönelik çok başlılık algısı yaratmamış, dahası seçim sürecinde ekranlara çıkıp “90 yaşındaki halamı bile Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edemiyorum” diyerek tedirgin olan muhafazakar seçmenleri daha da tedirgin etmemiş gibi davranarak bu süreçte elinden gelen her şeyi yaptığını anlatıp esasında ne kadar haklı olduğunu gösterme çabasında.
Mansur Yavaş’ın ve Ekrem İmamoğlu’nun muhtemel adaylığına en açık karşı tavır alan, “Aday mutlaka Kemal Kılıçdaroğlu olmalı” diyerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazları bastırmada en etkin rolü üstlenen ama seçimden sonra bütünüyle arazi olan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nu ve büyük bir umutla parti kurup bana göre bu süreçte en etkisiz, en işlevsiz politika izleyen Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı saymıyorum bile.
Onlar Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleme karşılığında aldıkları vekillerle oyalanıyorlar.
Gelinen noktada seçimlerin üzerinden yaklaşık iki ay geçmesine rağmen muhalefetin ilgilendiği neredeyse tek konu bu.
Kaybedilen ‘kader seçimi’nin ülkeye faturası, toplumda yaşanan büyük umutsuzluk, karamsarlığa teslim olan gençler, kadınlar, yoksulluğun pençesinde kıvranan milyonlar ve ülkenin aldığı tahribat hiçbirinin gündeminde değil.
Dediğim gibi en önemli dertleri, kimin haklı olduğunu ispat etmek.
Eğer haklı olduklarını ispat etmeyi başarırlarsa sanırım toplumdan büyük bir aferin alacaklarını ve bu vesileyle koltuklarını koruyacaklarını düşünüyorlar.
Üstelik bu süreçte ülkesi için endişe duyan, bu endişesinden dolayı bütün farklılıklarını bir tarafa bırakıp muhalif aktörlerin onca yanlışını görmezden gelerek büyük bir birliktelik duygusu oluşturan, bu duyguyla sandıklara koşan ama güvendiği muhalif siyasetçilerin beceriksizliği sonucu ağır bir yenilgiye maruz kalan ve o yenilginin acısını iliklerine kadar hisseden insanlardan bekliyorlar.
Bütün aktörleriyle beraber tüm muhalefetin bu seçimi elbirliğiyle Erdoğan’a hediye ettiği gizlenmez bir gerçek.
Muhalefet partilerinin kendilerini haklı gösterme çabasından vazgeçip hiçbir partinin diğerine bir söz söyleyecek durumda olmadığını, ortaya çıkan bu tabloda tek haklı olanın onlara umut bağlayan ve bugün yaşanan yıkımın ağır faturasıyla baş başa kalan toplum kesimleri olduğu gerçeğini kabul etmeleri gerekiyor.
Gerekiyor ki bari bundan sonra doğru düzgün bir politika izleyebilsinler.
Önümüzde yerel seçimler var. Muhalif toplum kesiminin yeniden toparlanabilmesi için yerel seçimlerin önemi büyük.
Fakat muhalefette büyük bir bozgun havası hâkim.
Üstelik haklı çıkma çabasıyla birbirlerine ettikleri sözlerle bu bozgun havasını daha da kalıcı hale getiriyorlar.
Yenilginin faturasını birbirlerinin üzerine atma çabaları muhalefet açısından yerel seçimleri de büyük bir tehlikeye sokuyor.
Kendi haklılıklarını ispat etmek amacıyla diğer muhalif partilerle ilgili söyledikleri sözlerle muhalif toplum kesimini daha da ayrıştırıyor, yan yana gelmez hale getiriyorlar.
Mayıs 2023 seçimlerinden bir yıl öncesinde başlayan yanlışlarından zerre kadar ders çıkarmayıp tam tersine aynı oyunlara, aynı entrikalara, aynı kurnazlıklara, parti ve kişisel çıkar hesaplarına devam ediyorlar.
Mayıs seçimlerinden önce muhalifler, sağcı, solcu, Alevi, Kürt, muhafazakâr, milliyetçi gibi farklı toplum kesimlerinden oluşuyordu.
Bu ayrışmalar yetmezmiş gibi şimdi de Kemalciler, Ekremciler, İnceciler, Mansurcular, Meralciler şeklinde ayrışıyorlar.
Ve bunu da ne yazık ki ülkenin karşı karşıya kaldığı durumu unutup koltuk savaşına girişen siyasetçiler yapıyor.
Temelini ülke hassasiyetinin oluşturduğu ortak bir duygu, ortak bir amaç ve bu amaç etrafında oluşacak birliktelik yaratma çabasının yerini her partinin, her aktörün kendi pozisyonunu sağlama alma çabası aldı.
Önümüzdeki yerel seçimlerin muhalif kamuoyunun yeniden toparlanması için hiçbir önemi yokmuş gibi İYİ Partililer CHP’lilere, CHP’liler İYİ Partililere, Deva, Gelecek gibi muhafazakâr partililer CHP’lilere, CHP’liler bu partilere akıl almaz hakaretler ediyor.
Sanki yeniden bir araya gelme, ülkemizi sıkıştığı bu girdaptan çıkarmak için bir birliktelik kurma ihtiyacı yokmuş, esas olan partilerin ve aktörlerin pozisyonlarını korumakmış gibi hareket ediyorlar.
Seçimlere kadar birbirlerine olmayacak sözler edip seçimlerde tabanlarının bu sözleri unutup ittifak ruhuna göre hareket edeceklerini sanıyorlar.
Böyle olmadığını, edilen sözlerin tabanları birbirinden uzaklaştırdığını, ittifakları işlevsiz hale getirdiğini mayıs seçimlerinde gördüğümüz halde aynısını yapmaya devam ediyorlar.
Yaptıkları yanlışlardan dolayı en küçük bir sorumluluk almayan, yerlerine yeni aktörlerin gelmesine fırsat vermeyen, başarısızlıklarının faturasını halka ödetmeyi alışkanlık haline getiren, ülkenin kaderini kişisel siyasi ayak oyunlarıyla mahveden bu siyasetçiler kronik bir soruna dönüştü.
Çünkü bugün ettikleri söz ve takındıkları tavırla toplumun yeniden toparlanmasını, ülkeyi girdiği bu girdaptan çıkaracak iradenin oluşmasını da engelliyorlar.
Umarım akıllarını başlarına alırlar da ülkeye bu kötülüğü yapmaktan vazgeçerler.
Daha da ayrıştırmayı, umutsuzluğa sevk etmeyi değil, gidişatın karşısında duracak güçlü bir toplumsal birliktelik oluşturmayı birinci öncelik yaparlar.