
SELİM BAŞARIR
iletisim@selimbasarir.org
1997 yapımı, Taylor Hackford’un yönettiği Devil’s Advocate (Şeytanın Avukatı) filminin final sahnesinde, şeytanın enkarne olduğu John Milton’dan kurtulduğunu sanan genç avukat Kevin, zafer sarhoşluğunu yaşarken gelen bir iş teklifine hemen sempati ile yaklaşır. Anında arka planda şeytanın şu sözleri duyulur: “Kibir, insanın en sevdiğim zaafiyeti…”.
Kibir, kendisini mutlak beğenmek, başkalarından kendi fikir ve eylemleriyle üstün olduğuna inanmak, büyüklenmeci (‘Ben bilirim‘, ‘Ben yaparım‘) bir ego sergilerken, ötekileri açık ya da gizli olarak aşağı görmek, çoğunlukla da bunu söylem ve tavırlarına yansıtmaktır.
Bir kişideki kibirli tutumları, psikanalitik teori ile kolayca açıklayabiliriz: Bir insanın egosunun (benliğinin) özellikle 0-12 yaş arasında aldığı psikolojik yaralar sonucunda, narsisizminin arızalı hale geçmesi ile en sık olarak Narsistik Kişilik Bozukluğu, Paranoid Kişilik Bozukluğu veya Dissosyal Kişilik Bozukluklarından biri oluşur. Bu bozuklukların farklı unsurlarının aynı kişide bir arada bulunduğu ve kısaca ‘Narsistik Psikopat‘ diye adlandırdığımız, pandemisi en az 20 yıl önce başlamış olan bir ‘karma kişilik bozukluğu’ git gide daha öne çıkmaya başlamıştır… Bu kişilerde, dışa vurumu güçlü ve sık tekrarlayan kibirli davranışlar kolayca dikkatimizi çeker.
En az yirmi yıldır bir ‘Narsistik Psikopat Davranışlar Pandemisi‘ yaşadığımızı vurgulamak, okuyanda aşırı iddialı bir teşhis izlenimi yaratabilir: Pandemi kavramı ‘tüm dünyayı ilgilendiriyor’ anlamına geldiğine göre, en azından gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, toplumların git gide kural tanımamak, bilime sadece menfaati olduğu zaman inanmak, her tür toplumsal konuda sorumluluk alabilen aydınlardan nefret etmek, gözü kararmış bir şekilde dünya eko sistemini tahribi sürdürmek ve yapılan tüm uyarılara suçlama ile yanıt vermek ya da uyaranları susturmaya kalkışmak davranışlarının dünya üzerinde artmadığını söyleyebilir miyiz?
İnternetteki sosyal medya alanları büyük çoğunlukla suçlama yazıları ile doludur. Bilgi sahibi insanlar, birbirleri ile ve siyasetçilerle sonuçsuz bir ‘sadece ben bilirim, sen yanlışsın‘ tarzında suçlama yarışlarına girmektedirler. Birçok kişi, ‘ötekini’ suçlamada cömert davranırken, iş durum değerlendirmesi yapmak ve pratik çözümler sunmak konusuna gelince son derece cimri kalmaktadır. Yapıcı olabilmek önce alçak gönüllü olmakla ve ötekini yenmeye zaman harcamamakla başlar. Aydın olmak, bir farkındalık meselesidir, çok okuyup çok ahkâm kesmek değildir. Kibirden olabildiğince arınmaktır. Toplumun içinde durmayı bilmektir.
Kendi kibirli davranışlarımızı, çok bilmişliklerimizi, hatalarımızı fark etmeden topluma yol göstermeye kalkışırsak, aydın olamayız, toplumu aydınlatamayız, sadece hatalı ya da suçlu arayan ‘amatör savcı heveslisi‘ne dönüşürüz…