Bir devletin vatandaşlarını tanıyıp kendisini tanımamak gerçekten şaka gibi bir şey… Böyle bir şakayı insan değil başkalarına kendisine bile açıklayamayacağı apaçık değil mi? O halde ne yapmalı? “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır” şiarından vazgeçip bir an önce “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” hakikatini gerçekleştirecek bir politikaya yönelmektir.
TCK 216’nın ‘gerekçe’si: Karan ve Çetinkaya’nın beraatine…
Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’nın ‘2’şer yıl hapis cezası’na çarptırılmasıyla ilgili bir yazı bu.
‘Lâdini’yi ‘din karşıtlığı’ olarak anlayınca işler karışıyor
Dinlerin bu haliyle bir biçimde anayasada yer almasının da (mesela tercihe bağlı olarak cumhurbaşkanı ve milletvekilleri yemininde) sakıncası yok. Ama iş dönüp dolaşıp; iktidarın dini (hem de tek bir dini – hem de tek bir yorumuyla) politikasının direk taşlarından birisi yaparak ‘bütün inançların eşitliği’ temel ilkesini tanımamasına gelince karşısında tabii ki demokrasinin itirazını bulacaktır.
Otopark sorunu!
‘Önündeki apaçık gerçeği inkâr edip kendisine kafasına estiği gibi hayali bir gerçeklik icat etmek’ bu devletin özniteliği olsa gerek…
Nerede görülmüş böyle anayasa değişikliği!
Özetle ‘anayasayı tanımadığını baştan ilan etmiş bir anayasa değişliğine dair kanun’dur bunun adı.
Ak Parti ‘ahlakçı’ bir harekettir
Ak Parti’nin gerçek ilkesini şöyle ifade edebiliriz: ‘Ak Parti ahlakçı bir harekettir, dolayısıyla da gerçek anlamda bir siyasi parti değildir.
Nişanyan’ı unutacak mıyız?
Sadece Şirince ile hatırlamadığımız, ülkenin önemli düşünürlerinden birisi olarak da aklımızda olan Nişanyan’ı tıkıldığı dört duvar içinde unutacak mıyız?
Ağır mı ağır bir sorun ve hafif mi hafif bir tutum
Nasıl da nazik ve ağır bir konudur bu ‘vatansızlık’ meselesi. Hafifliği hiç ama hiç kaldıramayacak bir konu. Hele de milyonlarca ‘vatansız’ın perişan olduğu bir dönemde.
Yeni anayasa bir aya varmaz önümüzde!
Ne diyelim, isimleri zikredilen akademisyenlerden biri cezacı olmasına rağmen memlekete ve millete hayırlı olsun…
Yaralayıcı bir söylem: ‘Dirilerin’ ölülere kefil olması…
Eskinin ve yeninin büyük, çok büyük acıları karşısında bu derece mi ‘soğukkanlı’ olunabilir? Günümüzde var mıdır –mümkün müdür- böyle bir değil defalarca yurttaşlarının ‘dirisi’nin değil ‘ölüsü’nün makbul olduğunu ilan eden eşdeğer mevkide bir ses?