KÜRŞAT BUMİN
kursatbmn@gmail.com
‘Teşbihte hata olmaz‘ diyerek başlayalım:
Almanya’nın 1933 yılında başına gelen büyük felaketi hatırlıyorsunuz. Hitler’n başında bulunduğu parti, meclis seçimlerinde oylarını üçer beşer artırarak ilerlemektedir. Mecliste temsil edilen iki güçlü parti –Sosyal Demokrat Parti ve Komünist Parti- Hitler’in yükselişine engel olmaya çabalamaktadır (Bu iki parti arasında ‘sosyal faşistlik‘ suçlamasının da eksik olmadığı düşmanlığı unutmasak da şimdi konu bu değil). Bu iki parti son seçimlerde sırasıyla 121 ve 100 milletvekiline sahiptir. Nazi partisi bu seçimlerden 196 milletvekiliyle çıkmıştır.
Göz açıp kapayıncaya kadar…
Peki nasıl oldu, neler oldu da bu denge çok kısa sürede altüst olup Hitler’in Almanya’nın tek hakimi olmasının yolu açılabildi.
Reichstag’ın Nazilerce kundaklanmasına rağmen faillerin komünistler olduğunun ilanı kapıya dayanmış totaliter sistemin ayak sesiydi. Bunu ‘halkın ve imparatorluğun yıkımını kaldırmaya dair yasa’ adı verilen kararnamenin meclisten geçirilmesi izledi.
Peki ama bu işin ‘yasal‘ ayağı nasıl kotarılacak, mecliste bulunan komünist ve sosyal demokrat milletvekilleri nasıl devreden çıkarılacaktı? Kararnamenin kabulü için gerekli üçte iki çoğunluk bu meclis aritmetiğiyle nasıl sağlanacaktı?
Bunun da kolayı bulundu. Reichstag yangınından sonra tutuklanan 100 komünist milletvekili zaten devre dışıydı. Buna ilaveten sosyal demokrat milletvekillerinin katılımı da meclisi kuşatan SA sayesinde engelleyince iş tamamdı… İşte size arzu ettiğiniz şekilde, muhaliflerden tümüyle arındırılmış bir meclis… Almanya artık kuvvetler ayrılığı ilkesini çoktan geride bırakmış, totaliter bir sistemin hüküm sürmeye başladığı bir ülkeye dönüşmüştür.
Görüyorsunuz, ‘Bu ne sürat!’ dememek mümkün değil. Avrupa’nın parlamentosu en çeşitli-çoğulcu demokrasisi, göz açıp kapayıncaya kadar bir fanatiğin 3’üncü Reich’ına dönüşmüştür.
Demek ki dikkatli olmak gerekiyor; olur olmaz kararnamelerden, anayasaları oyun alanı haline getiren kanun tekliflerinden korkmak gerekiyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin şakaya gelir tarafı yok yani. Bir de bakıyorsunuz ki göz açıp kapayıncaya kadar insanlığın politikada bugüne kadar icat edebildiği değerli bir baraj göz açıp kapayıncaya kadar yerle bir oluyor.
Nerede görülmüş?
Şimdi de bu konuyla yakından değilse uzaktan ilgisi muhakkak bir başka gelişmeyi gözden geçirelim:
Önümde ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ başlıklı metin duruyor. Ak Parti’den 316 milletvekilinin imzasını taşıyan bir teklif bu.
Metne ilişkin ilk tepkim şöyle oldu: Bunu kim-kimler kaleme aldı? Teklif sahiplerinin hukuk alimi olmasını beklemiyoruz tabii ki; ama bu imzacıların hiç değilse az biraz sağduyu sahibi olmalarını beklemek hakkımızdır sanıyorum….
Yahu bu nedir böyle; bir anayasanın ‘kalıcı’ maddelerinin bir ‘geçici madde‘yle ortadan kaldırıldığı nerede görülmüş?
Görüyorsunuz, ismi üzerinde ‘geçici‘. ‘Geçici Maddeler‘in özellikle yargıyı ilgilendiren faslının ne derece araçsal olduğunu ve anayasa hukukunun az biraz bile olgunlaşmasıyla nasıl çöpe atıldığını (ve atılacağını) 12 Eylül cuntasının 82 Anayasa’sına sıkıştırdığı maddeleri hatırlayarak test edebiliriz. Baksanıza, bugün de kafanıza estiği gibi kaleme aldığınız bir ‘geçici madde‘ anayasanın iki maddesini (83 ve 85 maddeler) hükümsüz kılıyor! Bana sorarsanız sadece bu iki maddeyi değil, mesela anayasanın –mutlaka defedilmesi gereken- şu meşhur 14. Maddesinin ikinci fıkrasını da ‘zamanı geçmiş‘ sayıyor: ‘Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.’
Görüyorsunuz, ‘dokunulmazlık‘ söz konusu olduğunda akla ilk gelen o meşum 14. Maddenin bu ikinci fıkrası bile söz konusu kanun teklifini kaleme alanların ‘faaliyetleri’ne kıyasla ne kadar da olgun…
Gerçekten, kimdir bu yazıcılar, kimdir bu kendilerini anayasa yazıcı addedebilenler? Ne güzel bir anayasal düzen bu böyle; al kalemi eline ve yaz bir ‘geçici madde‘ ve canının istediği anayasa maddeleri ile değiş-tokuş yap…
Gerekçe de görülmüş bir şey değil
Bu kanun teklifinin ‘Genel Gerekçe‘sine ilişkin de birkaç söz edelim: ‘Türkiye kamuoyu milletvekillerinden, her şeyden önce, terörü ve teröristi destekleyen, şiddete çağrı yapan milletvekillerinin dokunulmazlığı istismar ettiğini düşünmekte, bu tür fiilleri olanların yargılanmasına Meclis tarafından izin verilmesini talep etmektedir.‘(!)
Bu ‘gerekçe‘yi de teklifi yazanlar kaleme almış olsa gerek, çünkü bu gerekçe de gerçekten görülmüş bir şey değil… Kanun teklifi, ‘Türkiye kamuoyu‘nun ısrarlı talepleri üzerine hazırlanmış… Bu ‘Türkiye kamuoyu‘nun kimlerden oluştuğu ve onunla nasıl irtibata geçildiği, kanaatinin nasıl ölçüldüğü filan gibi ayrıntılar önemsiz tabii ki… Bu gerekçenin ‘Halkın ve imparatorluğun yıkımını kaldırmaya dair yasa‘yı hatırlattığını söylersek yazıcıları üzer miyiz acaba?
Yani özetle ‘anayasayı tanımadığını baştan ilan etmiş bir anayasa değişliğine dair kanun’dur bunun adı.