• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Astana’dan Tahran’a

17/07/2022 20:25


BAHADIR KAYNAK

@bahadirkaynak

Türk dış politikasında en çok tartışma yaratmaya aday girişimlerden birisi, Suriye iç savaşının orta yerinde Ankara’nın Batı ile siyasi hedeflerine ulaşamayacağı kanaatine varıp dümeni diğer tarafa kırmasıydı. Astana Süreci, aslında birbiriyle birçok konuda uzlaşamayan üç büyük ülkenin başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Suriye’deki politikalarına güvensizliğinin bir ürünüydü. Türkiye ve Rusya’nın 2016 sonrası yakaladığı uyum, Ankara için sınır ötesi operasyonların kapısını araladı ve böylelikle güvenli bölgeler oluşturulabildi. Bunun karşılığında, Rusya ve desteklediği Suriye Ordusu ise muhalifleri temizleyerek kuzeye doğru harekâtını sürdürdü ve bugün içinde bulunduğumuz dengeye ulaşıldı.

İlk yıllarında iktidar basınının köpürtmeye doyamadığı Batı karşıtlığına dayalı dış siyasetle de pek uyumlu gözüken bu süreç üç ülkenin Suriye’nin geleceğine birlikte karar vereceği şeklinde pazarlandı. ABD, Suriye’yi bölmeye çalışıyor, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü aktörlerle iş tutup Fırat’ın doğusunda bir devletçik kurmaya çalışıyordu. Buna karşı Astana Süreci’nin parçası devletler, Suriye’nin toprak bütünlüğünde mutabıktı.


Bu hikâyenin içerisinde hep çelişkili gözüken, tam olarak oturmayan şey Türkiye’nin pozisyonuydu. Ankara, PYD’nin bölgede alan kontrolü sağlamamasını öncelikli hedef haline getirmekle birlikte sınır ötesi operasyonlarla Suriye’deki varlığını kalıcı hale getirdi. İdlib’de zaman zaman tırmanan krizde gördüğümüz gibi yeri geldiğinde geri adım atmak yerine Suriye Ordusu’yla ve dolaylı olarak Rusya’yla çatışmayı bile göze aldı. Bu tutum, bir yanıyla Türkiye’nin zaten belini şimdiden büken sığınmacı krizinin daha da ağırlaşmaması amacını taşıyordu, öte yandan sahada varlık gösteremeyen bir aktörün nihai siyasi uzlaşmanın da bir parçası olamayacağı kaygısından da kaynaklanmaktaydı. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını sonlandırmasının, soruna siyasi bir çözüm bulunmasından sonra gerçekleşeceğini ifade etti.

İlk baştaki iyimser öngörülerin aksine süreç ilerledikçe Astana ortaklarının arasında bakış farklılıkları daha da netleşti. Sadece Rusya değil, Esad ve İran da Türkiye’nin izlediği politikanın ülkenin toprak bütünlüğüne hizmet etmediğini söylemeye başladı.

2016’da Fırat Kalkanı’yla Suriye topraklarındaki oluşturulan ilk tampon bölge, Afrin’e yönelen Zeytin Dalı’yla ve ardından İdlib’de gözlem noktaları oluşturulması nispeten daha rahat uzlaşılan konulardı. Barış Pınarı’ndan itibaren Rusya da Şam da Türkiye’yi frenlemek yoğun çaba içine girdi. İran daha az görünür olmakla beraber, belki Esad kadar Ankara’nın yaklaşımına şüpheyle yaklaşmayı sürdürdü.

Sürecin gelişimine böyle bakıldığında Türkiye ile İran arasında bölge dinamiklerine bakışın büyük ölçüde rekabete dayandığı ancak Astana Süreci başladıktan sonraki kısa bir parantezde işbirliğine benzer geçici bir dönemden geçtiği söylenebilir.

Astana ile başlayan bu ılımlı atmosferin hemen öncesinde İran’ın sadece Suriye’de değil, Irak’ta ve Lübnan’da da etkisinin bölgesel hakimiyet hedefine yöneldiğine dair yorumlar okumaktaydık. Bu bakış açısına göre İran, kendi sınırından Doğu Akdeniz’e doğru uzanan bir kuşak üzerinde kimilerine göre bir ‘Pers’ kimlerine göre bir ‘Şii hilali‘ oluşturma hedefindeydi.

15 Temmuz’la Türkiye’nin iç siyasetindeki güç dağılımının değişmesi, bu değerlendirmelerin bir süre için ortadan kaybolmasına yol açtı. Ancak uluslararası siyasetin kendi dinamikleri, içerideki çekişmeleri fersah fersah aşan sonuçlar yaratıyor. Neticede aradan geçen sınırlı sürede yine sert bir rekabet iki ülke ilişkilerini belirler hale geldi. Ankara ile Tahran arasındaki pozisyon farklılıkları o kadar derin ki geçtiğimiz sene planlanan dışişleri bakanları ziyareti de devlet başkanları düzeyinde görüşme de gerçekleşmemişti. Bu defa Erdoğan’ın Suriye topraklarında yeni bir operasyon konusundaki ısrarı bir görüşmeyi elzem kılıyor.

Salı günü gerçekleşecek zirve bu bağlamda Astana’nın ilk yıllarındaki gibi ortak bir bakış açısıyla hareket eden aktörler arası koordinasyonu değil, tek taraflı bir tasarrufun kontrol dışına çıkıp krize dönüşmesini engellemeyi hedefliyor. Zira Erdoğan’ın ağzından operasyon hedefi açıklandığından beri, Rusya’nın boşluğunu doldurmak üzere İran’a yakın grupların tedbir aldığı duyumları ulaşıyor. Bayramda Esad’ın ailesiyle birlikte, iç savaşın başlangıcından beri ilk defa Halep’i ziyaret etmesi de mevcut cepheleşmenin altını çiziyor. Şam üzerinde giderek etkisini artıran İran Türkiye’yi durdurmak, mümkün olmazsa sınırlandırmak üzere bütün gücünü kullanıyor. Erdoğan salı günü Tahran’a gittiğinde bu direnci bizzat test edebilecek.

Ancak Tahran’da sadece iki ülke olmayacak. Astana Süreci’nin asıl büyük oyuncusu Putin de görüşmelere katılarak tarafları kısmen de olsa tatmin edecek bir ara çözüm bulunmasını sağlamaya çalışacak.

Erdoğan’ın ABD ile sorunları ne olursa olsun Putin’in kafasında Türkiye’nin yerine dair soru işaretleri olduğunu sanmıyorum. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye nispeten daha bağımsız politikalar izlemeye çalışırken de durum böyleydi, bugün Ankara bir kez daha dış politikasının omurgasındaki Batı ittifakı gerçeğiyle yeniden yüzleşirken daha da fazla böyle.

Bununla birlikte Putin, Ukrayna savaşı sonrası daha da izole edildiği küresel siyasette yine de bir muhatap bulabilmekten mutlu olsa gerek. İran, ABD ile kanlı bıçaklı bir ülke olarak Putin’in daha fazla bel bağlayabileceği bir aktör olarak düşünülebilir, fakat iki ülkenin belli alanlarda rakip olduğu da bir gerçek. Türkiye, Suriye’de kendi kontrol ettiği alanlar üzerinden bir etki yaratırken, İran doğrudan Şam’daki rejim üzerindeki etkisiyle Rusya açısından daha ciddi bir soru işareti. Esad üzerinde Türkiye’nin bir etkisi yok; İran ise Rusya’nın bölgede vites küçülttüğü bir ortamda boşluğu doldurmaya aday bir oyuncu.

Bu koşullarda, hem İran’la hem de Türkiye’yle ilgili çekinceleri bulunan Rusya’nın tarafları uzlaştırmak için yeterli gerekçesi var. Başı Ukrayna’da bu kadar sıkışıkken Türkiye ile İran arasında vekaleten de olsa bir çatışma haline girilmesi Putin’in tercih edeceği bir sonuç olmayacaktır. Bu durumda Türk hükümetinin taleplerini kısmen karşılayacak, İran’ın ve Şam’ın da endişelerini tamamen göz ardı etmeyecek daha lokal bir operasyon için anlaşma zemini aranacak gibi görünüyor. Türkiye’nin Tel Rıfat’a doğru kontrol alanlarını genişletmesi hem güvenlik perspektifinden hem de içeride giderek pazarlayacağı hikâye bulmakta zorlanan hükümetin imajı açısından bir pansuman sağlayabilir.

Görüldüğü üzere Tahran’daki zirve işlevsel bir hedefe yönelik, bölgeye ilişkin makro planların uyumu gibi iddialı bir amacı bulunmayan bir görüşme olacak. Zaten günübirlik bir ziyaretten de bugüne kadar kördüğüm olmuş sorunlara ilişkin mucize bir çözüm beklemek gerçekçi değil. Hem Rusya hem de İran, Türkiye’nin birçok birikmiş meseleye rağmen Batı’dan kopmasının zor olduğunu, bir zamanlar belli kesimlerde büyük beklenti yaratan makas değişikliğinin beklenmemesi gerektiğini anlıyor. Erdoğan’ın ardı ardına gelen İsrail cumhurbaşkanı ve Suudi veliaht prensiyle görüşmeleri, NATO zirvesinde son dakikada ittifak politikalarıyla çatışmaktan kaçınması bu eğilimin açık göstergeleri. Bundan dolayıdır ki Türkiye’yle bir çatışmadan kaçınmakla birlikte, Suriye’de daha fazla etki alanının genişlemesine yol açacak adımları frenlemek istiyorlar.

Bütün bu değişkenleri hesaba katarsak Tahran zirvesi sonrası Suriye’de operasyona yeşil ışık yanması şaşırtıcı olmayacak. Bu harekatınsa Türkiye’nin güç dengelerini çok fazla lehine çevirmesine müsaade edilmeden yapılması gerekiyor. Astana çoktan öldü, Tahran’dan çıkacak olan, iyi ihtimalle yeni bir krizi engellemek olacak.

Filed Under: Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Bahadır Kaynak

SON HABERLER

Çin’de aşırı sıcaklar nedeniyle Yangzı Nehri’nde su miktarı 157 yılın en düşük seviyesinde

Çin'de doğu ve kuzey bölgelerini etkisi altına alan aşırı sıcaklar … Devamı...

Alevi Vakıfları Federasyonu genel başkanı: Sadaka karşılığı satılık oyumuz yok

Alevi Vakıfları Federasyonu Genel Başkanı Haydar Baki Doğan, "Seçimler … Devamı...

Ağustosun ikinci haftasının Covid-19 verileri: 143 bin 778 vaka, 342 ölüm

Sağlık Bakanlığı’nın 8-14 Ağustos Covid-19 verilerine göre 143 bin 778 vaka … Devamı...

Kanada’da 88 papaz hakkında cinsel istismar iddiasıyla toplu dava açıldı

Kanada’nın Quebec eyaletinde, Katolik kilisesine bağlı 88 papaz hakkında, … Devamı...

Analiz: Petrol şirketlerinin iklim senaryoları Paris Anlaşması hedefleriyle uyumsuz

Küresel petrol şirketleri bp, Shell ve Equinor'un karbonsuzlaşma … Devamı...

Erdoğan, Ukrayna’ya gidecek

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 18 Ağustos Perşembe Ukrayna’ya gidecek. … Devamı...

Sinpaş talanı: Mahkeme kararını hiçe sayanları açığa çıkaranlara gözaltı

AYŞEGÜL KASAP [email protected] @aysegul_kasap Muğla’nın … Devamı...

İmamoğlu’ndan Balıklı Rum Hastanesi vakıf başkanına: Görüştük, niye bahsetmediniz?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Balıklı Rum … Devamı...

Üniversite hastanelerindeki asistanların elleri boş kaldı: 8 bin TL’lik gelir farkı oluştu

MESUDE ERŞAN @mesudersan [email protected] Resmi Gazete’de … Devamı...

Boğaziçi’nin ‘kayyım yönetimi’, mezunların kartlarını gerekçesiz iptal ediyor

MEHMET BARAN … Devamı...

Yönetmen Erden Kıral hayatını kaybetti
Dışişleri’nden seçilmemiş başbakana mektup!

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1750 gündür hapiste

YAZARLAR

Yazanın okuyana sorumluluğu ve yazıdaki kamusal yarar

Murat Sevinç

İYİ Parti ülkenin sorunlarını çözebilir mi?

Levent Gültekin

Diziler ‘tespitkolik’ yapıyor: Başkasının doldurduğu sığ havuzda çırpınmak

Zeynep Güven Ünlü

Street Fighter’la dış politikanın ne alakası var?

Bahadır Kaynak

Muhalefet yönetmeye hazır mı?

İhsan Dağı

İstanbul Belediyesi’nden ‘de’ atılan KHK’liler

Murat Sevinç

Her ulusalcı bir gün mutlaka reisçi olacak!

Dağhan Irak

GÜNÜN 11’İ

Taha Akyol: İktidarın beklediği 50 milyar dolar gelir mi?

İbrahim Varlı: Irak yeni bir felaketin eşiğine sürükleniyor

Murat Muratoğlu: Gaz sıkışması

Abdurrahman Yıldırım: KKM’nin 2022’deki yükü 320 milyar liraya çıkabilir

Erol Manisalı: AKP dış politikasını neden değiştiremez

Mustafa Balbay: Suriye’de sil baştan…

Alaattin Aktaş: Kur korumalı mevduatta bizi felaket bekliyor

Erman Toroğlu: Fenerbahçe oynadı, Kasımpaşa seyretti

İbrahim Kahveci: KKM ödemesinin büyük kısmı milyonerlere gidiyor

Ceren Ergenç: Çip savaşını kimin kazanacağı niye önemli?

Şeref Oğuz: Diyelim ki geldi, bize 30 milyar dolar yeter mi?

Ben Affleck ve Jennifer Lopez üç gün süren düğün yapacakmış

Avustralya’nın en ünlü erkek striptizcisi kadınların en çok sorduğu soruyu yanıtladı

Ryan Reynolds ve Rob McElhenney beyin kanseri küçük kız için bağış yaptı

99 yaşında 100’üncü torununu kucağına aldı

Havaya ateş açılmasın diye köpük sıktılar

‘Küçük Kızıl’ın doğumu umut oldu

Anzer balında sağım mesaisi bir hafta sürecek

Bursa’da zifte bulanmış kedi yavruları kurtarıldı

Mezattan alınan bavulların içinde insan kalıntıları bulundu

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi