ULAŞ GÜRŞAT
UEFA Avrupa Ligi son 16 kurasında Beşiktaş ile Olympiakos eşleştiğinde Atina’da yaşayan Türkiyeli topluluğu için çok özel bir sevinç yaşanmıştı.
Bu topluluk kim mi? Biraz bahsedeyim…
Yaklaşık üç yıldır Atina’da bulunan bir çağrı merkezi şirketi Türkçe konuşan kişileri işe alıyor. Bu ve benzeri birkaç şirket sayesinde Atina’da 300 ila 400 kişilik genç bir Türkiyeli nüfusu yaşamaya başladı.
Çoğunluğu üniversiteden yeni mezun, aralarında master diploması sahibi veya doktora yapan 20 ila 35 yaşlarındaki bu kalifiye topluluk Türkiye’nin her haliyle olumsuz ortamından kopmak üzere Atina’da yaşamayı tercih etti.
Rumlar tamamen gidince sıra bize gelmişti
Bunu yakından gözlemleyen biri olarak bu olayı 6-7 Eylül olayları ve 1964 tehciri gibi zorunlu bir göçe benzetiyorum. Elbetteki bu durum örnek verdiğim olaylardaki gibi vahşi bir şekilde gelişmedi.
İstanbul başta olmak üzere Türkiye’deki şehirler son 100 yılı çeşitli sebepler nedeniyle yaşayanlarını Yunanistan’a sürgüne yollamakla geçirdi, Rumlar tamamen gidince sıra bize gelmişti.
Bu yüzden Olympiakos – Beşiktaş eşleşmesi farklı bir sevinç şeklinde karşılandı. Sanki uzun zamandır görmediğin, eski bir yakın arkadaşınızın birkaç günlüğüne İstanbul’a geleceğini ve sizde birkaç gün kalacağını söylemesi gibi bir sevinçti bu.
Bu özel maçın öncesinde, gecesinde, sonrasında deplasmana gelecek arkadaşlarla vakit geçirmek için izin almıştım. Maç öncesinde sahilde mangal yapıp Yunanistan’ın son zamanlarda yükselen değeri Kraft biralarını konuşacaktık.
Fakat ertesi gün taraftarın alınmayacağının duyurulması bu heyecanı ve sevinci en azından kendi cephemden oldukça azalmıştı. Artık ‘Evet, maça gurbetçilerimizin ilgisi de oldukça yoğun’ cümlesindeki özne olma şansımı yitirmiştim.
Aslında gerçekten de ‘Maça gurbetçilerimizin ilgisi yoğundu’
Neyseki bir arkadaşımın bana kulüpten misafir bileti ayarlamasıyla maça gitmek için yeniden heyecan duymaya başladım. Maç için birçok arkadaşım çeşitli tribünlerden Olympiakos tarafına bilet aldı ve kendilerinden duyduğum deplasman tribünü olmadığı için Olympiakos’luların aralarında maçı Beşiktaşlı gibi izlemek pek bir sorun olmamış. Aslında gerçekten de ‘Maça gurbetçilerimizin ilgisi yoğundu’.
Aslında birkaç hafta önce Osmanlıspor da Karaiskakis Stadı’na teşrif etmiş fakat kendilerinin gelip elenerek gittiğinden üç gün sonra haberdar olabildim.
‘Sahanın o tarafında yatır varmış’
Karaiskakis Stadı ismini Georgios Karaiskaki’den alıyor. Kendisi Olympiakos’un efsanesi değil, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yapılan kurtuluş savaşında önemli savaşan eski bir eşkiya ve savaşta önemli bir komutan. Kendisi 1827 yılında Osmanlı’nın Atina Kuşatması’nda, bugün stadın olduğu yerde hayatını kaybetmiş. Bazı maçlarda yaşanan şanssız pozisyonlarda ‘Sahanın o tarafında yatır varmış eskiden’ gibi bir açıklama getirilir. Belki de Karaiskakis de Osmanlı’ya son şakasını yapma fırsatını yakalamıştır.
Deplasman yasağı kararında gündemin etkisi büyük
Deplasmanın yasaklanması İstanbul’dan bakınca yersiz bir gündem malzemesi gibi görünebilir ancak Atina’dan bakınca Türkiye ile Yunanistan arasında ciddi bir gerilimin var olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin OHAL, savaş, başkanlık gündeminin arasında Kardak Krizi ve 12 adanın mülkiyeti üzerine kullanılan demeçler çok ufak detaylar olarak görünüyor.
Fakat tek bir cinayetin bir hafta boyunca manşet olduğu Yunanistan medyası için Türkiye’den yükselen ‘atarlı, giderli’ söylemler büyük bir gündem oldu. İçişleri ve Atina Emniyeti, Beşiktaşlıları misafir edemeyecekleri kararını verdiğinde bu gündemin etkisi de büyüktü.
Stada içki sokmak neredeyse serbest
Karaiskakis Stadı’nda benim ilk maçım oldu. Normal şartlarda Yunanistan’da bir maçı gerçek anlamıyla evinizin salonu rahatlığında izlersiniz. Dışarıdan alkollü içecek sokmak neredeyse serbesttir ve bir poşet birayla maça girebilirsiniz ve birkaç arkadaşınızla sıradan bir hazırlık maçını veya sezon başında bir Avrupa kupası ön eleme maçını sandaletleriniz ve deniz şortlarınızla arkanıza yaslanarak izlersiniz. Hatta tüm Atina şehrinde olduğu gibi statta da esrar oldukça yaygındır.
UEFA Avrupa Ligi’ndeki kurallar nedeniyle bu maça elimiz boş girmek zorunda kaldık. Stadın içindeki büfede alkolsüz bira satılması ise devre arasına 1-0 yenik giren Beşiktaşlı oyuncu gibi moralimizi bozdu.
Şartlar eşit değil
Maçta misafir tribününde yerimizi aldık. Deplasman seyircisi yasaklı maçta tezahüratlarıyla meşhur olan 100 Beşiktaşlı’nın yanında. Misafir tribününde bizim için bii güvenlik çemberi vardı. Aslında deplasman taraftarına kapalı maçta Beşiktaşlılar Olympiakos taraftarlarının arasında maç izliyordu ve arada sadece birkaç güvenlik görevlisi vardı.
Beşiktaş taraftarının kulübün misafiri olarak izlediği bu maçta tezahürat yapacak cesareti alkış alır. Ancak yine de şartların eşit olmadığını belirtmek isterim. Çünkü benzer şartlarda Türkiye’deki herhangi bir statta 100 Olympiakoslunun ev sahibi taraftarla birlikte maçı izlemesi hatta tezahüratta bulunması feci sonuçlar doğurabilirdi.
Aynı dilde bağırsalar bir orta yol bulunur gibi
Olympiakoslu taraftarlar ile Beşiktaşlılar arasında gergin anlar olsa da bu anlar tehditvari parmak sallamalarıyla ve İngilizce, Yunanca, Türkçe küfürlerle son buldu. İzmir Marşı ve ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ tezahüratları Olympiakos taraftarlarının ‘O. Ç. Osmanlı’ anlamına gelen tezahüratlarıyla cevap buldu. Aslında aynı dilde tezahürat yapsalar politik olarak bir orta yol bulunur gibi görünüyordu.
‘Ben zaten buralıyım’
Ortada resmi olarak bir Beşiktaş tribinü yoktu fakat yine de maçın son 10 dakikasında her maçta deplasman taraftarı için yapılan ‘Beşiktaş taraftarının stadı terk etmemesi’ uyarısı duyuruldu. Bu maç biter bitmez çıkamamak ve en az 20 dakika statta beklemek anlamına geliyordu.
Son düdük çalmadan önce yerimizden kalktık. Bir güvenlik görevlisi İngilizce çıkamayacağımı söyledi kendisine Yunanca “Ben zaten buralıyım” dedikten sonra Türkiye’den ne kadar uzaklaştığımı ve burayı ne kadar evim olarak benimsediğimi fark ettim.