Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Son yıllarda sıkça dile getirilen Üçüncü Dünya Savaşı’na dair endişeler ne kadar gerçekçi tartışmalı. Ancak tartışma götürmeyen bir gerçek var ki, o da dünya çapında bir silahlanma seferberliği yaşanıyor.
SIPRI tarafından yayınlanan raporlara göre 2023 yılında yapılan askeri harcamalar, bugüne kadar kaydedilen en yüksek artışla, 2443 milyar dolara ulaştı. Bu artışta en büyük pay sahibi beş ülke ise sırasıyla ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Suudi Arabistan oldu.
Henüz 2024 raporları yayınlanmadı. Fakat bu tabloda bir değişiklik beklentisi de yok.
…
Peki, ‘sonsuz savaşları sona erdirme’ vaadiyle yeniden ABD başkanı seçilen ve en son yaptığı “Bu savaş kışkırtıcılarını kovacağım” çıkışıyla Amerikan askeri sanayini hedef alan Trump, bu gidişatın önüne geçebilir mi? Doğrusu, iyimser bir tahminde bulunmak zor. Zira bir önceki Başkanlık döneminde yaptığı tarihin en büyük silah satışı anlaşmaları, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz dedirtiyor. Nihayetinde, bu askeri harcamalar pastasından en fazla pay alan ülke dünyanın en büyük silah ihracatçısı olan Amerika…
Buna rağmen, Trump’ın mevcut savaşlardan doğan gerilimi azaltacağını düşünenlerin sayısı da az değil. Her şeyden önce, Amerika’nın Trump döneminde herhangi bir savaşın tarafı olmayacağı beklentisi oldukça yüksek. İki hafta önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, Trump dönemi Amerika’nın asıl savaşı kendisiyle olacak. Bu durum, Amerika’nın dünya sahnesinden tümüyle çekileceği anlamına gelmiyor. Ancak, bu süreçte Amerikan gücünün ‘caydırıcılığı’ anlaşılan o ki sahip olduğu askeri üstünlükten çok, Başkanı’nın ‘öngörülemez bir lider’ oluşuna dayalı işleyecek gibi görünüyor. Yani teşbihte hata olmazsa, ‘deli deliyi görünce çomağını saklar’ hesabı, bugün silahlarını doğrultanların yarın Trump’ı karşılarında bulduklarında tetiğe öyle kolay basamayacağı tahmin ediliyor.
Velev ki öyle oldu ve önümüzdeki dört yıl içerisinde Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali bertaraf edildi diyelim…
Peki, bu silahlanma yarışının gölgesinde bir ‘barış’ mümkün olabilir mi?