ŞULE TÜRKER
suleturker34@gmail.com
@suleturker34
Hayatını kelimeleri kullanarak kazananlardan yazar Şermin Yaşar’ın ‘Kelime Müzesi’ hayali gerçek oldu. Açılışı 26 Eylül’de kutlanan Dil Bayramı’na yetiştirilen müze, hem yerli hem yabancı turistlerin Ankara’da en çok ziyaret ettiği yerlerden Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne komşu geldi.
Restore edilen tarihi üç katlı binanın ev sahipliğini yaptığı müze açıldığı günden beri öğrenciler başta olmak üzere her yaştan ziyaretçiyi ağırlıyor.
Günlük hayatta kullandığımız kelimelerin yanısıra birçoğunu artık unuttuğumuz ya da hayatımızın içinde yer almadığı için kullanmadığımız kelimelerin-deyimlerin, sanat eserleri, görsel tasarımlar ve tabii ki yazıyla ifade bulduğu müze, pek çok sanatçı ve zanaatkarın eserlerine ev sahipliği yapıyor.
İçeri girdiğinizde ‘hoş geldiniz’, ‘sefalar getirdiniz’, ‘ne iyi ettiniz de geldiniz’, ‘aman efendim gözümüz yollarda kaldı’, ‘hangi rüzgar attı sizi buraya’, ‘nerelerdeydiniz’ kelimelerinin yazılı olduğu pano, danışmanın hemen arkasındaki ‘el emeği göz nuru’ yazılı örgü, harf çekmeceleri panosu ilk gözünüze çarpanlar.
En üst kattan giriş katına uzanan cam ve pirinç avizedeyse Türkçe, Uygur, Göktürk ve Arap harfleri dikkat çekiyor. Her bir enstalasyonun önünde keyifli dakikalar geçirebildiğiniz, yeni bilgiler öğrenerek ya da hafızanızı tazeleyerek gezdiğiniz müzeden ”Hoşçakalın”, ”Allah’a ısmarladık”, ”Yine bekleriz”, ”Yolunuz açık olsun”, ”Arayı açmayalım”, ”Özletmeyin kendinizi” cümleleriyle uğurlanıyorsunuz.
En üst katta yer alan ofisinde hem müzeye dair yeni projeler üzerinde çalışan hem de yakında çıkacak kitabının son düzeltmelerini yapan Şermin Yaşar ile Kelime Müzesi’ne dair konuştuk. Buyursunlar…
Kelime Müzesi fikri nasıl ortaya çıktı? Neden böyle bir müze kurmak istediniz, neyi hedeflediniz?
Ben kelimeleri soyut, görünmeyen, elle tutulamayan varlıklar olarak görmüyorum, benim için çok canlılar. Dil, yaşayan bir organizma, kelimeler canlılar, yaşıyorlar ve onları somut olarak görebiliyorum kullanırken. Fakat çoğumuz için böyle değil. Genellikle bunları soyut, elle tutulamayan ve fark etmediğimiz nesneler olarak görüyoruz -nesne bile değil- kelimeleri öyle tanımlıyoruz. Kendim nasıl görüyorsam bunu göstermek istedim. Somutlaştırmak istedim aslında. Ve biliyorsunuz çok az kelimeyle konuşuyoruz. Dolayısıyla dilin ne kadar zengin olduğunu, bunun nasıl zenginleşebileceğini insanlara sanatla ve yaratıcılıkla aktarabilmek istedim.
Kaç kişilik bir ekiple nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz, bina nasıl bulundu, müzedeki metaryeller nasıl temin edildi, ne kadar zamanda müze açılacak hale geldi?
Aslında bu kafamda çok uzun bir zamandır dönen bir projeydi. Parça parça -kendi koleksiyonumda zaten bir takım şeyler vardı- zihnimde dönüp dolanan şeylerdi. Binanın bulunması, restorasyonu -burası tarihi bir bina- açılması arasında geçen süre bir yıl. Bu bir yıl bizler için çok uzun bir zaman dilimiydi, çok yoğun çalıştık.
Tüm tasarımlarda kendim çalıştım, hepsi farklı isimler tarafından yapıldı. Uygulamaları pek çok sanatçı ve sanatkarla çalıştık. Yoğun bir yıldı. Dil Bayramı’na yetişmesi gayem vardı, yetiştirebildik.
Dil Bayramı’nı gerçekten yürekten kutluyorum. Bizim için çok önemli. Evimizde bir ‘dik ve temel harfler panosu‘ vardır, her gelen çok beğenir, çünkü onlara ilkokul günlerini anımsatır. Salonda bu panoyu gördüklerinde “Aaa ne hoş” diye yaklaşıyorlar. Ben de diyorum ki, “Bu benim için, evimiz için çok önemli, çünkü ben buradaki 29 harfi yan yana dizerek hayatımı idame ettiriyorum”, yıllardır bu böyle. O yüzden evimizin baş köşesinde durması normal. Dil Bayramı’nı da öyle tatlı kutlarız. Bundan sonra hep beraber kutlayalım istedim. Dolayısıyla müzenin açılışını bu tarihe yetiştirmek istedik.
Tarihi bir bina olduğu için yaptığımız her çalışmayı öncesinde bakanlığa onaylatmak gibi prosedürler vardı, onaylar alındıktan sonra hızlı bir restorasyon çalışması içerisine girdik. Bir yandan da içerikler -binayla bağımsız içerikler olduğu için- bir yıldır üretilmeye devam ediyordu, her bir parça başka sanatçının elinden çıktı, doğru bir planlamayla zamanında yetiştirebildik.
Kaç kişilik bir ekip çalışması oldu?
Yüze yakın diyebiliriz.
Müzede dikkat çekici objeler de var, hepsi sizin koleksiyonunuzdan değil sanırım, onlar nasıl edinildi?
Bazıları kişisel koleksiyonum, mesela Münif Fehim’in 14 tablosu sergileniyor, onu da kelimelerle eşleştirmek istedik. Bunlar benim koleksiyonumdan. Diğerleri; bazıları özel olarak yapıldı; sanatçılara, derdimiz olan meseleyi anlattık, onlar da bu isteklerimizi sanat eserlerine dönüştürdüler.
Açılış öncesi yetişecek mi kaygısı yaşadınız mı?
Bir takım şeylerin yetişmesiyle ilgili kaygımız oldu evet. Mesela ab-ı hayat kelimesini anlatmak için Amerikalı bir sanatçının cam bir heykelini satın aldık. Aldığımız ilk eserlerden birisiydi ama gümrükten son hafta geldi; ulaşımı zor ve zahmetli oldu yani. Her biri ayrı bir hikaye aslında.
Bu müze Türkçe konuşan herkes için
Aşağıda epey çocuk ziyaretçiniz var, okullar geliyor sanırım?
Okullar geliyorlar ki bu çok önemli. Çocuklarımız 12 yıl Türkçe dersi görüyorlar ama bir günlerini bile bu kadar kelimeyle karşı karşıya gelerek geçirmiyorlar, onu görerek, anlayarak, farkına vararak geçirmiyorlar. Dolayısıyla çocukların burada olmasını önemsiyorum.
Biz bugüne kadar hep açılışa odaklandık, Dil Bayramı’na yetiştirebilelim diye. Şimdi bir yandan da şuna çalışıyorum; çocuklar buraya geliyorlar ama burayı geldik, gördük, gezdik diye gezmelerini istemiyorum. Bir kere buranın farklı bir noktası var, daha çok dokunsunlar istiyorum.
Mesela ‘mis’ kelimesini anlatmak için bir şişemiz var, pompaya basıyor o kokuyu alıyor çocuklar. Veya kelime şeritlerimiz var; bir harfi çekiyorlar, o harften kaç tane kelimemiz varsa şeritleri çekip onun uzunluğunu görebiliyorlar. Dolayısıyla sözcüğü başka şekilde tanıyorlar burada. Bunun gibi mekanik bir takım düzenleme projelerimiz var. Mesela teneffüs kelimesinin hangi kelimeyle aynı kökten geldiğini görebilmeleri için nefes alan bir teneffüs tasarımı var. Bunun için aylarca çalışıldı. Altında bir makine var silikon bir kalıp döküldü, gerçekten nefes alıp veriyor, onu bulabilmeleri için ellerini karınlarına koymalarını istiyorum, kendi karınları nasıl inip çıkıyorsa, aynı şekilde karşılarındaki kelimenin de böyle nefes aldığını görsün ve teneffüsle nefes kelimesi arasındaki bağlantıyı böyle görsünler istiyorum.
Bu aslında bir cümledir. Yani oraya şunu da yazabilirsiniz: ”Teneffüs ve nefes kelimeleri aynı köktendir!” Bizim yaptığımız şey budur genellikle çünkü, cümleler üzerinden gidiyor çocuklar, deneyim yaşamıyorlar. Bunu anlatmak ciddi bir zaman ve maliyete dönüştü ama böyle olmasını istedik.
Dolayısıyla şimdi yapacağımız şey şu; çocuklar buraya gelip heyecanla geziyorlar ama bunun bir programı olacak, gelmeden önce ne yapmaları gerekiyor, geldiklerinde burada ne yapmaları gerekecek ve eve ya da okula gittiklerinde onlardan ne yapmalarını bekliyoruz, böyle bir eğitim programıyla gezsinler burayı istiyorum.
Pek çok şeyi tetikleyen bir müze olmasını istedim
Bir gömleğin üzerinde bir sürü cümle var mesela, gömlek ekseninde konuşabileceğiniz her bir cümle, şiir… Ben buna şöyle bakıyorum, hiçbir nesne sadece kendisi değildir, yani bir bardak sadece bardak değildir, onunla oyun oynayabilirsiniz, o bir sanat eserine dönüşebilir, onun hakkında çok şey konuşabilirsiniz, bardağın bir tarihi vardır, edebiyatta, sanatta bir yeri vardır gibi. Dolayısıyla her bir objenin, nesnenin ciddi bir sohbet konusu olabildiğini de burayı gezenler fark etsinler istiyoruz.
Her biri dile hizmet eden çalışmalar. Mesela bir dikiş makinesi var, üzeri camla kaplı ve camın üzerinde ”Eğer üretim varsa kelime de vardır” yazıyor ve dikişle ilgili kelimeler yer alıyor. Evinizde dikiş dikiliyorsa ve üretim varsa onun kelimeleri de sizin evinizde yaşamaya devam ediyor ama yoksa bu da olmuyor. Dolayısıyla her ne yapıyorsanız günlük hayatınızda bunun kelimeleri de sizinle birlikte yaşıyor. Burada anlatılan şey bu aslında.
Bugün çocuklarımız anne babalarının ne iş yaptığını bile bilmiyorlar. Anne baba nerede, işte. Ne iş yapıyor, pek çoğu buna bile vakıf değil, çünkü sohbet yok aralarında. Sohbet olmayınca kelime de olmuyor. Dolayısıyla aslında pek çok şeyi tetikleyen bir müze olmasını istedim.
Sosyal medya yetişkinlerin olduğu kadar çocukların da dilini etkiledi…
Aşağıda bir tasarımımız var nakış, parça parça harfler var, dikkatli bakıp okumaya çalıştığınızda ‘lime lime’ yazdığını görüyorsunuz. Dikine parçalanmış şey demek. Çocuklar onu ‘laym laym’ diye okuyorlar! Kelime Müzesi işte tam da bu yüzden kuruldu. Bir farkındalık yaratabilmek amacımız. Ve inanın çok uğraştık.
Gelen tepkiler nasıl?
Çok beğeniyorlar. Çok vakit geçiriyorlar burada. İki, üç saat kalan ziyaretçilerimiz oluyor. Hayatın her noktasına dokunmaya gayret ettik, Türkçenin pek çok farklı tarafını göstermek istedim. Mesela büyük bir avizemiz var, en üst kattan en alt kata kadar sarkan, onu da biz tasarladık, Eray Ergün çizdi. Türklerin kullandığı alfabelerden kesitler var üzerinde. Hem Latin alfabesinden hem Arap, Göktürk, Uygur alfabesinden kesitlerin yer aldığı bir avize.
Müzenin kurulumuyla eş zamanlı müzik çalışması başladı. Mehmet Efe’nin bestelediği bir eser çalıyor arka planda, o da mesela kelimelerin yolculuğunu anlatıyor. Türkçe’nin Türklerin at üzerindeyken kullandıkları haliyle sonra divan edebiyatı döneminde dökülen kelimelerle, Anadolu’nun kelimelerinin musikisi farklı, cumhuriyet döneminin kelimelerinin ahengi farklı, tüm bunları görebildikleri ve üzerinde çok çalışılmış bir kompozisyon dinliyorlar. Dilin de bir tarihi olduğunu görsünler istiyorum. Pek çok yerden bir şey anlatmaya çalıştık aslında.
Kendini zamanla geliştirebilecek de bir müze burası anladığım kadarıyla?
Yapmak istediklerimizin bir kısmını yapabildik çünkü mekan her ne kadar üç kata yayılmış olsa da bizim için yeterli bir alan değildi. Bir başlangıç noktası oldu. Yapmak isteyip de yapamadığımız çok şey kaldı elimizde.
Her bölgenin belki de şehrin kendine özgü kelimeleri var. Kelime Müzesi’ni başka yerlerde de açma gibi bir düşünceniz var mı?
Olabilir elbette. Keşke her ilin Kelime Müzesi olsa, her ilin çocukları orada Türkçeyle karşı karşıya gelebilseler. Kendi yerel kelimeleriyle de karşılaşsalar. Türkçenin zenginliği burada zaten. Aynı şeye hepimiz farklı kelimelerle seslenebiliyoruz ve aynı şeyden bahsedebiliyoruz. Büyük bir zenginlik. Bunları da gösterebilmek isteriz. Burası tatlı bir başlangıç oldu.
Kelime Müzesi birkaç yıldır hayatınızın odağında, çoğunlukla da buradasınız. Bu arada yazım işleriniz, yeni kitap projeleriniz olabildi mi?
Siz geldiğinizde yeni kitabımın -kasım ayı gibi çıkacak- baskıdan önceki düzeltmelerini yapıyordum. Ben çalışkan biriyim, başka başka şeyler de var yapmak istediğim. Bir kitabım da şubat gibi okuyucusuyla buluşacak. Fırsat buldukça yazmaya gayret ediyorum. Burası artık ayağa kalktı, bundan sonra kendisi yürür.
Hem anne hem de çocuklar için de üreten birisi olarak sizce onlarla iletişimde yapılan yanlışlar neler?
Çok fazla şey var elbette, yanlış ya da hata diyemeyiz ama en önemli şey bence, kendimizin de bir zamanlar çocuk olduğunu unutmamız ve bugün evimizdeki ya da etrafımızdaki çocukların çok kısa bir zaman sonra yetişkin olarak karşımıza çıkacağının farkına varamayışımız.
Kelime Müzesi Pazartesi hariç diğer günler 10.00 – 17.00 arasında gezilebiliyor.