BURCU KARAKAŞ
Bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Bugün aynı zamanda Ankara katliamının üzerinden tam iki ay geçti. İki ay önce bugün Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük kitlesel saldırıda 102 kişi hayatını kaybetmişti. Katliamdan sağ kurtulabilenler ise yaşamaya çalışıyor. Çünkü sağ kalmak her zaman ‘yaşamak’ fiiline karşılık gelmiyor.
Keşke bir bacağı olmasaydı…

Cihan Andiç halen komada.
Numune Hastanesi’nin acil servisinin bitişiğinde yer alan kafe, halen tedavisi süren yaralıların ailelerinin deyim yerindeyse nöbet tuttuğu mekan. Biri gidip biri geliyor ama görüş ve nöbet trafiği hiç durmuyor. Saldırıda beyin kanaması geçiren ve yoğun bakıma kaldırılan Cihan Andiç halen komada. İki aydır uyutuluyor.
Kardeşi İlhan Andiç, ağabeyinin geçirdiği süreci aktarıyor: “20 gün boyunca yoğun bir antibiyotik tedavisiyle menenjiti yok etmeye çalıştılar. Sonra akciğer embolisi oldu. O zaman da 15-20 gün uyuttular. Sonra enfeksiyon kaptı. Sonra mide kanaması geçirdi. Son olarak salı günü bir mide operasyonu yaptılar. Hala uyutuluyor. Tek tepkisi bugüne kadar göz açıp kapama. Doktorlar iyileşmesinin mucize olduğunu söylüyor.”
Andiç ailesi Diyarbakırlı. Oğulları yoğun bakımdan çıkamayınca Ankara’ya taşınmışlar. Şimdi kirada kalıyorlar. Her gün yanına mutlaka uğruyorlar.
İnşaat mühendisi Cihan Andiç, 37 yaşında. Biri 17 aylık, diğeri dört yaşında iki oğlu var. Onlar da Ankara’da şimdi.
Aile, dayanışmanın kendilerine nasıl güç verdiğini anlatıyor. Cihan bey için asla umutsuz değiller. Aksine inançları tam. Diyarbakır’da yaşamaları sebebiyle şiddete, silah sesine aşina olduklarını yineliyorlar. Aslında olay günü Ankara’ya gitmesini istememişler. Belki de içlerine doğmuş, “Gitme” demişler.
Diyarbakır mitinginde de varmış Cihan Andiç. Ailesinin mitinglere gitmemesi konusunda yaptıkları açıklamalara, “Ölenlerden daha değerli değilim” olmuş. Ankara’da o şiddet onu da bulmuş. Andiç’in ne kadar dirençli olduğundan bahsediyor bütün yakınları masada. Birinin sözlerini seçiyorum aradan: “Keşke bir kolu ya da bacağı olmasaydı… Direnirdi buna, dayanırdı.”
‘Üzerinize hiç sıcak su döküldü m?’

Yaralı’nın elini tutan kişi onu hastaneye yetiştirerek hayatını kurtaran avukat.
Katliamda bacağını kaybedenlerden biri Gökhan Yaralı. Morali iyi. Kısa bir süre sonra taburcu olacak. Demiryolları’nda büro şefi olarak çalışan ve 19 yaşından beri yalnız yaşayan Yaralı, hastaneden çıktıktan sonra ailesinin yanında kalacak.
12 yaşında bir kızı varmış. “Belli bir yaştan sonra engelli olmak çok zor” diyor. “Mesela, banyoya nasıl gideceksin?” Yeni haline alıştıktan sonra yine tek başına eve geçerek kızını da yanına almayı düşünüyor.

Gökhan Yaralı’nın kara kalem çizilmiş portresi.
Dizinden kesilen bacağının ağrı durumunu soruyorum. Halen 50’ye yakın mermi parçacığı varmış. Çıkartamamışlar. Çıkartılamayacakmış. Fantom ağrısı çektiğinden bahsediyor. Yani kesilen uzvun hala yerindeymişçesine hissedilen hayalet acısı…
“Üzerinize hiç sıcak su döküldü mü?”
Fantom ağrısından sonra sıcak suyun deriyi yakmasına benzer bir başka ağrı başlıyormuş. Protez bacak takılabilecek mi? Bunu zaman gösterecek ama Yaralı’nın şimdilik en çok istediği şey bu.
Şırıngayla kırmızısı çekilmiş elma…
Gümüşhaneli aile, kızlarının yaralanmasından sonra Ankara’ya taşınmış. Babası Boğaziçi Köprüsü’nün tamiratında çalışırken işi gücü bırakmış. Biz oda girişinde pansumanın bitmesini beklerken çorbayla geliveriyor. Kelle paça almış. Eniştesi, bir bacağı kesilen Günay’ın yüzüne paça çorbasıyla renk geldiğinden, proteine ihtiyacı olduğundan bahsediyor. Aslında bugüne kadar paça yemezmiş ama şimdi iştahla kaşıklıyormuş. Bir dolu ev yapımı yaprak sarma var önünde. “Yer misiniz” diye soruyor. Odadaki herkese aynı soruyu soruyor. Kendisi yerken bizim yemememizden rahatsız oluyor. Öyle ki, “Ya neden yemiyorsunuz” diye sitem bile ediyor.
Yatağının üzerinde bir oyuncak kuzu var. Yeğeni hediye getirmiş. Onun da morali yerinde. Bugün yarın taburcu olacak. Başucunda iki resim var. İkisini de kendi çizmiş. Birinde kesilen bacağında çiçekler açtığını resmetmiş. Diğerinde ise bir salkım üzüm ve bir elma var. Üzüm mor renkte boyanmışken, elma siyah-beyaz:
“Bir ara o kadar kan aldılar ki, içim çekildi gibi hissettim. Burada da onu ifade etmek için öyle çizdim. Elmanın kırmızısı, şırıngayla çekilmiş gibi…”
‘Bugün nasılsınız?’
Ankara metrosunda bir reklam panosu var bugünlerde. Geniş psikiyatr ve psikolog kadrosuyla çağrıda bulunan bir merkezin reklamı bu. Kar tanesi görselinin üzerine yerleştirilen bir soru, sabah akşam Ankaralıları süzüyor: “Bugün nasılsınız?”
Uzun süre boş gözlerle baktıktan sonra içimden o tanıdık sözler geçiyor: “İyi değilim. İyi olmayacağım. İyi olmayın.”