Ankara Barosu, HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınarak yerine valilerin kayyım olarak atanmasını ‘seçmen iradesinin gaspı’ diye niteleyip geri adım atılmasını talep etti.
İçişleri Bakanlığı, 31 Mart’taki yerel seçimde HDP’li adayların kazandığı Diyarbakır, Van ve Mardin’in belediye başkanlarını görevden uzaklaştırarak kayyım atamış ve sabahın erken saatlerinde üç ‘büyükşehir’deki belediye binalarına operasyon düzenlemişti. Diyarbakır’da Selçuk Mızraklı’nın yerine Hasan Basri Güzeloğlu, Mardin’de Ahmet Türk’ün yerine Mustafa Yaman ve Van’da Bedia Özgökçe Ertan’ın yerine Mehmet Emin Bilmez atanmıştı.
İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada gerekçe olarak‘PKK/KCK ve uzantılarının bazı belediye başkanları aracılığıyla belediyelerin olanaklarını kullanması’ gösterilmişti. Yerel seçimin, ‘belediyelerin imkanlarının PKK/KCK ve siyasal uzantılarına maddi kaynak temin etmek için fırsat olarak görüldüğü’ belirtilmişti.
Hükümetin çeşitli uygulamalarına karşı idari davalar açan ve suç duyurularında bulunan Ankara Barosu, yaklaşık 16 bin avukatı temsil ediyor.
Ankara Barosu’nun açıklaması şöyle:
“Çağımızda seçmen iradesine saygı bir lütuf olmadığı gibi bu iradenin idari işlemlerle ortadan kaldırılma çabası sadece işlemin yapıldığı kişilere dönük bir hukuksuzluk değil, bu ülke üzerinde yaşayan her vatandaşın seçme iradesinin beyhude bir değersizleştirilme çabasıdır. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ile yerlerine kayyum atanması ilk kez karşılaştığımız bir durum olmadığına göre halk iradesinin bu değersizleştirilme çabaları artık yerleştirilmeye çalışılan bir seçmen yıpratma siyasetine dönmüştür. Demokratik yollarla seçim kanunları uyarınca seçimlere girmeye hak kazanmış ve yerel irade ile başkanlık makamına getirilmiş kişilerin seçim öncesi var olan soruşturma ve kovuşturma dosyalarına atıf yapılarak görevden alınmaları, kamu yararına uymadığı gibi seçmen iradesinin gaspına dönük bilinçli bir tercihtir. Hukuken mesnedi olmadığı gibi tarih önünde de bir samimiyeti yoktur.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra hassasiyetle takip etmekte olduğumuz süreçte seçmen iradesine hem yargı yolu ile hem de idari tasarruflarla müdahale edilmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi gereğince idari mercilerin eylem ve işlemlerinin sınırı yalnızca ve yalnızca hukuktur. Aksi bir yorum; sınırı ve sonu olmayan, lütufkâr ve keyfi bir baskı aracının betimlemesidir.
Seçmen iradesi keyfî uygulamalara feda edilemeyecek kadar önemli, önemli olduğu kadar kutsaldır. Yerel yönetimlerin bir kayyuma devredilerek merkezi yönetimin tasarrufu altına alınması ve adeta onun bir organı haline getirilme çabasının ülkemizi demokrasiden ve hukuk devleti olmaktan hızla uzaklaştırdığını, barış ve kardeşlik içerisinde yaşama arzusunda olan milletimize en büyük zararı verdiğini siyasal iktidara hatırlatır; bu vahim karardan bir an önce geri adım atmalarını hukuk adına ve demokrasi için tarih ve tüm kamuoyunun huzurunda talep ederiz.”