LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Bu yazıyı bir dertleşme yazısı olarak okuyabilirsiniz.
Kendi iç dünyamda yaşadığım bazı tıkanıklıkları açmak, yapıp ettiklerime bir anlam kazandırmak, bir anlamda kendime bir istikamet belirlemek için dertleşmeye ihtiyacım var.
Belli ki gidişattan endişe duyan pek çok kimse de benzer bir tıkanıklık yaşıyor.
Sorularımı, değerlendirmelerimi sesli düşünme yöntemiyle bu tıkanıklığı aşmaya yönelik bir arayış olarak da görebilirsiniz.
Ülkede her alanda ciddi sorunlar var.
Hepimiz imkanlarımız el verdiği ölçüde bu sorunlara dikkat çekiyor, bugünkü tablonun sorumlusu olarak gördüğümüz iktidarı eleştiriyoruz.
Ekonomideki yıkıma dikkat çekiyoruz, demokrasinin ve hukukun tahrip edildiğine vurgu yapıyoruz, liyakatin olmamasının neden olduğu çürümeden dert yanıyoruz, laikliğin uygulamada devre dışı bırakılmasının doğuracağı sorunlardan endişe duyup, gücümüz yettiğince bunlara vurgu yapmaya çalışıyoruz.
Fakat topluma tam olarak ne öneriyor ya da ne söylüyoruz?
Kişisel kanaatime göre bu soru ülkenin gidişatından endişe duyan, bir çıkış yolu arayan herkesin önünde kaya gibi duruyor.
Çünkü eleştirinin işlevsel olarak aynı zamanda bir öneri de barındırması gerekiyor.
‘Bu kötü‘ dediğimizde doğal olarak başka bir iyinin varlığına da işaret etmiş oluyoruz veyahut olmalıyız.
İşaret edeceğimiz ‘daha iyi‘ yoksa yaptığımız tespitlerin, eleştirilerin, itirazların sızlanmaktan, şikâyet etmekten, karanlık bir kuyuda debelenmekten başka bir anlamı olmuyor.
Seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo bize bir kez daha gösterdi ki, ülkede sahici yani ülkeyi mevcut iktidardan daha iyi yönetecek, hatta yönetmeye talip bir muhalefet yok.
Seçimlerden sonraki söz ve eylemlerine baktığımızda kolayca görebiliyoruz ki, mevcut muhalefet iktidardan daha demokrat, daha dürüst değil, liyakati, hukuku iktidardan daha fazla önemsiyor gibi görünmüyorlar ve ülkeyi daha iyi yönetebilecek kabiliyetten de yoksunlar.
Dahası toplumun farklı kesimlerini bir araya getirecek daha kapsayıcı, daha bütünleştirici bir politikaları da yok.
Siyasette tam bir iflas yaşanıyor.
İşte tam da burada, yukarıda bahsettiğim soru geliyor önümüze.
Yani ‘bu iktidar kötü” dediğimizde topluma tam olarak ne önermiş ve ne söylemiş oluyoruz?
Seçimlerden sonra kimi muhaliflerin bile ‘iyi ki de kazanmamışız‘ dediği, muhalefet parti mensuplarının bile kendi partilerine küstüğü, milyonlarca insanın muhalefetten umudunu kestiği bir ortamda iktidara oy veren seçmene tam olarak ne öneriyoruz?
‘Bu muhalefet çok kötü, görünen o ki ülkeyi yönetme kabiliyetleri de yok, demokrasi, hukuk, liyakat, dürüstlük bunların da pek umurunda değil ama siz yine de bu iktidardan kopun‘ demek ne kadar gerçekçi bir talep?
Diyelim ki mevcut iktidara oy veren seçmen yarın sabah bu iktidarı terk etti.
Ne yapacaklar bu durumda?
Nereye gidecekler, kime oy verecekler?
Muhalif seçmenlerin bile lanet ederek oy verdiği partilere mi yönelecekler?
Siyasette tam bir iflas yaşanıyor derken bunu kast ediyorum.
Yani ülkedeki mevcut durumdan çıkışın tek bir anahtarı var o da siyaset.
Fakat anahtar da bozulmuş.
Mevcut muhalif aktörler koltuklarını bırakmadığı için yeni bir anahtarın yapılmasına da fırsat vermiyorlar.
Ne yapacağız bu durumda?
O zaman iktidarı eleştirenler olarak biz tam olarak neyin kavgasını vermiş oluyoruz?
İktidarın yolsuzluklarından şikâyet ediyoruz ama en önemli muhalefet partilerinden birinin lideri yolsuzlukta markalaşmış insanları genel başkan yardımcısı, milletvekili yapmaktan imtina etmeyip, üstelik “partimizde geçmişi temiz birini bulursam genel başkanlığı bırakırım” diyerek bütün partinin kirli olduğunu ilan ediyor.
Bir diğer muhalefet partisinin ise vekil adaylıklarını parayla sattığı iddiaları havada uçuşuyor.
İktidarı, demokrasiyi katletmekle suçluyoruz ama mevcut muhalefet partilerinin kendi partilerindeki demokrasiyi nasıl katlettiklerini izliyoruz.
İktidarın liyakati devre dışı bırakmasından şikâyet ediyoruz ama her gün liyakatin zerresinin mevcut muhalefet partilerinde de olmadığına şahit oluyoruz.
İktidarın laikliği tahrip eden politikalarından şikâyet ediyoruz ama görüyoruz ki, laiklik mevcut muhalefetin de önceliği değil.
Daha da vahim olanı ise mevcut muhalefet ülkeyi yönetmeye hazırlıklı değil.
Bu durumda iktidarı eleştirenler, gidişattan endişe duyanlar olarak biz eleştirilerimizle, itirazlarımızla toplumu özellikle de iktidar seçmenini nereye çağıyor ve toplumdan tam olarak ne yapmasını istiyoruz?
Tekrar edeyim: Bir çıkış, bir öneri barındırmayan her eleştiri sızlanmaktan, debelenmekten başka bir anlam ifade etmiyor.
Eğer muhalifliği yani iktidarı eleştirmeyi profesyonel bir meslek ya da milli spor veyahut can sıkıntısını giderici bir meşguliyet olarak görmüyor, sonuç alıcı bir şeyler yapmak istiyorsak, bu soruların üzerine kafa yormamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Derdimiz gerçekten ülkeyse bana kalırsa bu tabloda asıl yapmamız gereken, çekincelerimizi saklı tutarak mevcut iktidar üzerinde toplumsal baskı uygulayıp yanlış politikalardan vazgeçmesini ve iyiye, doğruya yönelmesini sağlamak ve iyiye yöneldiğinde de buna destek olmak.
Diğer yandan da bütün enerjimizi, dikkatimizi muhalefete yöneltmek ve siyasetteki kilidi açacak yeni bir anahtarın oluşmasını sağlamak.
Aksi takdirde topluma hiçbir şey önermeyen, sızlanan, ağlayan, yakınan ama sahici bir çıkış yolu yaratmayan insanlar olarak bu karanlık kuyuda debelenip duracağız.
‘Önce bu iktidardan kurtulalım da sonra bakarız‘ yaklaşımı hem gerçekçi değil hem de sağlıklı değil.
Kaldı ki bu tür yaklaşımlara toplum da pek prim vermiyor.
Vermediğini son 10 yıldır yaşayarak görüyoruz.
Yazar Âmin Maalouf ülkesini şöyle tarif ediyor: Lübnan, herkesin her şeyden şikâyet ettiği ama kimsenin bir şey yapmadığı insanların ülkesi.
Umarım Lübnan gibi olmayız.