MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Türk Nöroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Demet Özbabalık, Alzheimer gelişiminde genlerin tek belirleyici olmadığını söyledi. Hastalığa zemin hazırladığı bilinen faktörlerin değiştirilmesi hastalığın riskini azaltıyor.
ABD’li oyuncu Chris Hemsworth, genetik testle Alzheimer riskini önemli oranlarda artıran APOE4 geninin iki kopyasına sahip olduğunu öğrenmiş, mesleğine ara vermeye karar verdiğini açıklamıştı.
Antalya’da süren 58. Ulusal Nöroloji Kongresi’nde Prof. Dr. Özbabalık’a sözkonusu genetik testleri ve Alzheimer ile ilgili son gelişmeleri sorduk.
Genetik yatkınlığın hekimler için değerli bir belirteç olduğunu belirten Özbabalık, “O genetiği taşımayana göre çok daha yatkın olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle APOE4 yatkınlığı son derece gösteriyor. Yine de söylemek isterim ki genetik testler tek belirleyici değil. Eğer böyle olsaydı her o geni taşıyan ve her yaş alan Alzheimerdı” dedi.
Tanıdan 10-20 yıl önce başlıyor
Alzheimer çoğunlukla yaş alma sürecinde, 65 yaş üstünde görülen bir hastalık olarak biliniyor. Ancak geliştirilen yeni tetkik yöntemleri tanıdan 10-20 yıl önce başlayabildiğini, yavaş ve sessiz ilerlediğini söylüyor. Hastalığa yakalananların beyinlerindeki harabiyetin, rastlantısal olarak veya genetik bir yatkınlıkla ortaya çıktığını ve çok sayıda risk faktörünün hastalığa zemin hazırladığı biliniyor. Son 30 yılda Alzheimer hastalığının hücresel nedenlerini göstermek için çok sayıda çalışma yapıldı. Hastalığın ilerlemesine neden olan beyin hücreleri içinde ve arasında bozulmaya yol açan maddelerin elde edildiği ölçme yöntemleri geliştirildi. Bunlara biyobelirteçler deniyor. Biyobelirteç ölçme yöntemleri, beyin-omurilik sıvısından, kandan yapılabildiği gibi PET, MRI, SPECT gibi görüntüleme araçlarıyla da yapılabiliyor.
Bilsek neye yarayacak?
Özbabalık hastalığın erken tanısının giderek önem kazandığını vurguladı ve şöyle devam etti:
“Bütün hekimler bu hastalığın azaltılması için hastaları erken dönemde yakalamanın fırsatlarını kolluyorlar. Bunun için bazı tetkik yöntemleri geliştirildi. Genler daha çok erken başlangıçlı Alzheimer hastalarında önemliydi. Şimdi ileriki yaşlar için de önem kazandı. Hastalığın riskinin artmasıyla bağlantılı 50’ye gen saptandı. Daha da artacağa benziyor. Şu aşamada, tıbbi açıdan bu kadar erken bilmek, ilaçlarla tedavi deneylerinde yer alacaklar için önemli. Ama böyle bir şansınız, isteğiniz yoksa bunu bulmak hayatınızı, meslek sürecinizi, hayattan beklentilerinizi zorlaştırabilir.”
Riskleri değiştirmek daha kolay
Peki “Genetik test yaptırayım mı?” diye soranlara Özbabalık hangi yanıtı veriyor? Özbabalık, “Ailede hastalık varsa ve kişi ‘Ben öğrenmek istiyorum’ diyerek kendi isteğiyle gelirse o zaman isteyebiliyorum. Bu tamamen kişinin kendi onamıyla mümkün. İstekli ve hevesliyse ben yol gösterici olabilirim. Ama ben ‘Mutlaka yaptır’ tarzında bir öneri sunmam. Önermem için erken dönemde vereceğim, çok kuvvetli bir ilacın olması gerekiyor. Ayrıca hastanın yakınları baktırmak istiyorsa, diğer risk faktörleriyle uğraşmak çok daha verimli ve kolay. Türkiye’de testleri yapan çok az sayıda merkez var. Maliyetli testler. Ama bu kişiye kalmış bir şey tabii ki.”
Alzheimere neden olabileceği düşünülen pek çok faktör biliniyor. Bazıları değiştirebilir ve engellenebilir. Yaş, genetik yatkınlık, cinsiyet, ırk, etnisite değiştirilemeyen risk faktörleri. Özbabalık, değiştirebilir olanlara dikkati çekiyor: “Sigara, alkol, şişmanlık, orta yaştaki hipertansiyon ve diyabet, kolesterol yüksekliği, kalp hastalıkları, kafa travmaları, depresyon, düşük eğitim, beslenme özellikleri değiştirilebilen ve korunulabilen risk faktörleri. En yeni tanımlanan risk faktörüyle çevre kirliliği. Soluduğumuz ve maruz kaldığımız kötü gaz ve partiküller hastalığın gidişini çok hızlandırabilir. Genetik test yatırmak yerine bunları değiştirmek, korunmaya çalışmak daha etkili.”
Hastalığın evrelemesi değişti
Alzheimer farklı görüntüleme yöntemleri, kan ve diğer vücut sıvılarından alınan örneklerle erken dönemde tanınabiliyor. Hastalıkta, amiloid beta ve tau proteinlerinin birikmesi beyinde değişiklikler yapıyor. Değişiklikler en sık bellek ile ilgili bölgelerden başlıyor ve diğer beyin bölgelerine zaman içinde yayılıyor. En son nokta ise tüm hastalıkların ortak etkilenme şekli olan beyinde şiddetli enflamatuvar görünüm ve beyin hacminde azalma. Özbabalık, “Beyinde aktivitelerden sorumlu asetilkolin, serotonin, dopamin gibi kimyasal maddeler giderek işlevlerini göremez hale geliyor. Hastalık ile ilgili evrelendirme de artık değişiklik var. Hastalığın tam bulgularını göstermediği dönem evrelerin ilk basamağını oluşturuyor. Hafif bozuklukların olduğu hafif bilişsel bozulma dönemi çok önemli. Gelecekte tedaviler bu erken evrelerde başlayacak” dedi.
İkinci ilaç da yolda
Nitekim geçen yıl FDA onayı alan Aducanumab, yeni bir erken dönem tedavisi. Dolayısıyla en erken dönemi saptamak giderek önem kazanıyor. Bir monoklonal antikor olan Aducanumab, hastalığın tedavisindeki 17 yıllık durağan dönemi bitirmişti. Henüz Türkiye’de ruhsat almayan ilaç, hastaların şikayetleri başlamadan beyinde birikmeye başlayan amiloid beta proteinini temizliyor.
Hekimler şimdi yolda olan ikinci bir ilaç için de umutlu. Özbabalık’ın, “Henüz onay almayan ancak tedavide bir ilerleme olarak kabul edilen Lecanemab adlı ilaçta çok yakında kullanıma girecek gibi görünüyor. İlacın yüzde 27 oranında iyileşme yaptığına ilişkin bilimsel delil bulunuyor. Yeni bir umut olarak piyasaya çıkacağı günü bekliyoruz” dedi.
Tüm demansların yüzde 75 Alzheimer
Alzheimer hastalığı beyin hücreleri olan nöronlarda ilerleyici bir kayıp ve bunun sonucu olarak beynin yapısal bozulması ile giden bir hastalık. Kısacası nörodejeneratif denilen beyin harabiyeti ile giden en önemli hastalıklardan biri. Zihnin yaşamın ilerleyen dönemlerinde farklı nedenler ile yitirilmesi adı verilen demans hastalıkları için de en sık görüleni. Diğer demans nedenleri arasında Alzheimer hastalığı gibi uzun seyirli ve tedavisi güç hastalıklar olabildiği gibi tiroit, vitamin B12 eksikliği, beyin tümörü, hidrosefali gibi tedavi edilebilir hastalıklar da var. Alzheimer hastalığı ise tüm demans vakalarının yüzde 75’ini oluşturuyor. Diğer pek çok demans hastalıklarında olduğu gibi Alzheimer hastalığında da bellek, lisan, dikkat, yön bulma, kişi ve objeleri tanıma, karar verme, huy ve davranış da değişme, eskiden kolaylıkla yapılan günlük aktivitelerinin, zaman içinde bozulması ile seyrediyor.
Türkiye artıştan çok etkilenecek
Birleşmiş Milletler Yaşlanma Programı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinden alınan raporlarda, dünyadaki yaşlı insan sayısının (65+ yaş) 2030 yılında yaklaşık 1 milyar olarak beklendiğini ve oransal olarak yüzde 12’ye çıkacağından bahsediliyor. Bu artıştan en çok da bizim gibi gelişmekte olan ülkeler etkilenecek. Böylece, gelişmekte olan ülkelerin dünya çapında yaşlanan nüfus içindeki payı yüzde 71’e yükselecek. Yaşayan yaşlı nüfus sayısındaki artış göz önüne alındığında önümüzdeki 30 yıl içinde Alzheimer ve benzeri demans olgularının sayılarında 2 kat civarında bir artış bekleniyor. Dünyada her yıl yaklaşık 5 milyon yeni olguyla karşılaşıyor.