DENİZ ARSLAN
adeniza@gmail.com
2014 Dünya Kupası’nda finalin adı belli olduğunda yaşı benim gibi kritik sınırın öbür yanına geçmiş olanlar ekstra bir heyecana kapıldı.
Öyle ya, çocukluğumuzun finali tekrar edecekti, belki tekrar – bir 90 dakikalığına da olsa – çocukça bir kaygısızlığa kapılacak, saatlerce top oynadıktan sonra kana kana su içerken ya da teldolaptan çilek reçelini çıkarırkenki o aldırışsızlığa bürünecektik.
Almanya-Arjantin eşleşmesinin bir mazisi var elbette, 86’da Maradona’nın tek başına zeybek oynadığı final, 90’da Brehme’nin sinsi penaltı golü, 2006’da gönüllerin Nobel barış ödülüne aday Kahn-Lehmann ittifakı ve 2010’da Almanların Maradona’ya ‘yüksek yüksek tepelere’ çaldırdığı 4-0’lık maç.
Dünya Kupası virüsünü erken yaşta kapmış benim gibi divâneler, sonraları futboldan kopsalar bile bir folklor unsuru olarak Dünya Kupası’ndan kopamaz ve kendi kişisel tarihlerini seyrettikleri Dünya ve Avrupa kupaları üzerinden biçimlendirir genelde. Benim için de durum farklı değil.
Şimdi size son 28 yılın Almanya-Arjantin eşleşmelerini anlatacağım. Ama sadece maçları, sonuçlar ve aktörler üzerinden giderek değil, kendi lüzumsuz hayatımı da sokuşturarak işin içine.
Buyrun…
1986 Meksika: Köyümüzde şenlik var*
Vatkalı ceketlerin, korkutucu tavukgötü saçların, 55 ekran siyah-beyaz nordmendelerin, kısa futbolcu şortlarının, ince çubuklu pazardan alınma polyester formaların, sen-sun gazozların, mınti sakızların, sporcu kartlarının, beşyıl ünite dergilerinin zamanıydı. Bir de tabii Diego Armando Maradona’nın!
Kavruk, kısa boylu, hafif kilolu, mahalle bakkalınıza, köyden gelen amcaoğlunuza, mahalle maçlarınıza musallat olan İpsiz İsmail’e benzeyen o adam, futbolu ve hayatı, 80’lerin o bungun darbe sonrası atmosferinde öğrenmek zorunda kalmış tüm çocukların ilk göz ağrısı olacak; bir türlü alınmayan bisikletlerin, eve gelmeyen babaların, dayak yiyen kızkardeşlerin, eli cetvelli öğretmenlerin çocuk yüreğimize saldığı dertleri de omuzlarına alarak, İngiliz savunmacıların arasından bir kuyrukluyıldız gibi akıp bizzat İngiliz spikere, “İşte o bu yüzden dünyanın en iyi futbolcusu” dedirtecekti.
“Ne conquistası ulan!”
29 Haziran 1986’da Arjantin ve Almanya milli takımları Azteka Stadı’nda sahaya çıkarken, ben eski adıyla Marlık, yeni ve çirkin adıyla Demirören köyündeydim. Çok sonra, kader, Rumelikavağı’nda yaşlı kör bir balıkçıya dönüşüp hayatımı devasa bir orkinos ağına çevirecek ve bu satırları bana Almanya’nın başkentinde yazdıracaktı ama o zaman bunlardan habersiz, şaşkın bir çocuktum.
Almancı amcam ve ailesi “izine gelmişti.” Tuhaftır, Batı Almanya ile Arjantin arasında oynanacak final maçı öncesi Almanya’yı destekleyeceklerini beyan ettiler ailece. Daha bir bilendim, “Ne conquistası ulan” kafasında Buenos Aires Ülkü Ocakları mensubu bir tıfıla dönüştüm. Valdano besleyecek, Maradona atacak, Pumpido kurtaracak; Arjantin her daim şen olacaktı.
“Toni, tut o topu!”
23’te Brown, 55’de Valdano attığında, içimden parandeler atıyordum. Rummenigge’den sonra, Völler skoru 2-2 yaptığında ise Almancı amcam pis pis sırıtıyor, Almancı olmayan babaannem ise İmam Hatip Takvimi’nin 29 Haziran sayfasını okuyarak uyukluyordu.
Umutlar kesilecek gibiyken, 83. dakikada Maradona orta yuvarlakta üç yeşil formalı ‘Alaman’ın arasında önüne düşen topu, hiç bekletmeden Burruchaga’nın önüne yuvarladı. Burruchaga, başaltı takımların Afrikalı pırpır forvetleri gibi bir koşu tutturup, bir hışımla onsekize girdi.
Maçı anlatan Alman spiker “Toni, halt den Ball / Toni, tut o topu” diye nafile yere bağırıyordu. Burruchaga sağ ayakla Schumacher’in yanından topu ağlara gönderdiğinde; 1978’deki şampiyonluğu şaibeli Peru galibiyeti ve junta rejimi yüzünden güme giden Arjantin anasının ak sütü gibi helal bir Dünya Kupası’na kavuşuyor ve benim de mensubu olduğum bir kuşağı bitmek bilmez bir trajedinin, Arjantin taraftarlığının kucağına atıyordu.
Hayallerde yaşıyor bazı divâneler
Bu serinin geri kalan bölümleri – adından da anlaşılacağı gibi – değme Zeki Demirkubuz senaryosuna taş çıkartacak bir trajedinin farklı perdelerinden ibaret.
Mazoşizmle işi olmayan Arjantililer okumayı burada kesip, Messi’nin orta yuvarlakta tek hareketle Khedira ve Schweinsteiger’den kurtulup üç Alman savunma oyuncusunun arasından yılan gibi akan ara pasının, sonra da onsekiz çaprazında o ara pası soluyla düzelten Higuain’in, Hummels’e teravihiyi kıldırdıktan sonra sağ ayağıyla uzak köşeye şandelleyeceği golün hayalini kursun.
Dilim varmıyor ama fahri Arjantinliler olarak bu turnuvada görüp göreceğimiz rahmet de bu herhalde. Hayallerde yaşıyor bazı divâneler…
* Bu bölümdeki bazı kısımlar daha önce Diken’de yayınlanan “Meksika 86 ve Maradona: Bir kuyrukluyıldız gibi akarak…” başlıklı yazıdan alınmıştır.