Görevi arasında yere indirilmişe tekme atmak var mı? Yazılı kanunlarda yok. Yeni yükselen yazısız kanunlarda var olsa gerek. Saldırıp vuruyor. Vuruyor, peki sonra? 48 saat geçti neredeyse, vurana ne oldu? Görevden alınmadı. Partisinden eleştiri gelmedi. Soruşturulmadı. Savcı kapısını çalmadı. Oysa suçlu o. Sadece ahlaken değil, siyaseten değil, hukuken de.
… Hâlâ görevden alınmadıysa, bu öfke gösterisi yapan beyefendinin fiili, mesleki sıfatının önünde yer alan ‘Başbakanlık’ tarafından onaylanıyor demektir. Yaptığı suç ve suçüstü halinde ona müdahale etmeyen diğer güvenlik görevlileri tarafından onaylanıyor demektir. Hâlâ kapısını çalmamış olan savcılık onaylıyor demektir. Yaptığı sadece güvenlik güçleri personelliğine soyunmak, görev gaspı değil. Yaptığı sadece şahsa darp değil. Yaptığı sadece halkı kin ve düşmanlığa tahrik değil.
Yaptığı, hukuksuzluğun egemen güçler lehine tescilini bir daha test etmek. Sömürgen, baskıcı otoriter yönetsel tarzın, kurulması devam eden denetimsiz mütegallibe tarzının varacağı sınırları göstermek. Hâlâ yerindeyse, hâlâ yer yerinden oynamıyorsa, daha başa gelecek çok şey var demektir o halde.
… Başbakan’ın yumruğu, sillesi meselesi geldi sonra. İlkinden daha vahim belki ama ilkindeki vahameti hem inşa eden hem de açıklayan bir yanı vardı. ‘Öfke belagati’ denilerek estetize edilen yoğun şiddet dokulu söylemin siyasal faydaları arasında ‘iktidarı elde tutmak’ bulunabilir fakat karşı öfke ve şiddeti davet ederek toplumu, elden değilse, toplum olmaktan çıkarmak da bulunur. Bunun için fazla şey gerekmediğini görüyoruz her geçen gün: Omnipotent devleti biliyorduk, şimdi bir de omnipotent hükümet başkanının bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu görüyoruz. Kızgınlığı, öfkeyi aşıyor işler, hınç siyaseti zirvesini arıyor, özetle.