Savaş alanları sivil halkı da barındırıyorsa hak ihlallerine açık alanlardır. Örnekler ortada. Meslekten uzaklaştırılıp cezalandırılmış olsalar da cesetleri yerde sürükleyen polisler, ırkçı söylemleri duvarlara kazıyan memurlar, muhtemelen daha neler neler yapanlar…
Sadece bu mu? Eylemcilerin evini terketmeye kalkanlara kestiği cezalar, terkedenlerin evlerinin yakılıp tahrip edilmesi, cenazelerin alıkonması, sivil alanlara atılan roketler, kimbilir başka ne tür uygulamalar…
Sahada egemen olan elinde silah olanların gücü ve zihniyeti olur.
Ancak en vahimi ödenen bedellerdir. Nitekim örgütün kalkan haline getirdiği sivil halk büyük bedeller ödüyor: Sivil ve çocuk ölümleri, ateş altındaki binalar, okullar, camiler, hastaneler, ortada kalan cenazeler… Kimileri siyasi pozisyonlarından hareketle kestirme hüküm veriyor ama, bu koşullarda o alanda kimin kurşunu kimi vurdu, nerede kimi buldu sorularının sağlıklı bir yanıtı bile yok…
Ancak şu gerçek çıplak: Örgütün bu çatışmada en önemli “koz”u, örgüt tarafından evlerinde kalmaya zorlanan sivil halk. Bunların bir kısmı muhtemelen örgütü desteklese de çoğu rehin durumda. Rehineler güvenlik güçlerinin ilerlemesine engel olurken, eylemcilerin oldukları yerlerde tutunmamasına araç oluyorlar.