AK Parti-MHP arasındaki tartışmalar, bu çerçevede, fikir ayrılıkları, Mart yerel seçimlerine cumhur bloku olarak girmeyecek olmaları, aralarındaki ittifakın sona ermesinden çok, altını çizdiğimiz bu hegemon alan içindeki rekabetlerine işaret ediyor. Gerçekten de bu tartışmalar genel olarak bir “işletme” rekabetine ilişkin yaşanıyor. Bu açıdan bu iki siyasi parti arasındaki ilişkilere dair şu üç hususun altı çizilebilir. 1. Popülist yarış. 2. Siyasi söylem ve yön hakimiyetinde pay kavgası. 3. Milliyetçilik, inanç süzgeci dozu konusunda kısmi ideolojik ayrışma. (Erdoğan’ın mağdur ve af arasında mutlak ilişki içeren dini vurgu konusundaki hassasiyeti, MHP’nin anti-Kürt bir bakışı da içeren Türklük vurgusu konusundaki keskinliği bu konudaki öze ilişkin göstergeler). Buna karşın, bu iki siyasi parti arasında asayişçi devlet politikası, Kürt hareketine karşı alerjik hassasiyet, tasfiye politikaları ve devletin yeniden yapılanması kimi temel ideolojik ve siyasi konularda kayda değer bir ayrışma, iktidarın paylaşımı dahil herhangi bir tartışma ortaya çıkmıyor.
AK Parti-MHP arasındaki ittifak bitebilir, bu durumda “Türkiye’nin önünde yeni bir çözüm süreci dahil yeniden liberalleşme alanı açılır” beklentisi, ne yazık ki, şu aşamada, gerçek bir durumdan çok umutsuzluğun ve sıkışıklığın zorladığı düşüncelerden kaynaklanıyor.