Ülkenin üzerinde iki türlü, iki yönlü otoriterleşme baskası var.
Cemaatin devlet içindeki yeri, konumu, eylemleri kendi başına ciddi bir otoriterleşme halidir, sürdüğü oranda daha ağır bir otoriterleşme baskısına dönüşecektir.
Buna karşı alınan Anayasa’yı ihlal sınırlarına gelen tedbirler kendi başına bir otoriterleşme halidir, bu hal bir diğerini kişiselleşmeden beslenen otoriterleşmeyi azdırmaktadır.
Ufku karanlık kılan, sadece kirlilik, hukuksuzluk, siyasi üslup değildir.
Aynı zamanda ‘darbe’, ‘Yüce Divan’ gibi vurgu-tehditlerle dışarı akan bildik bir ‘zihniyet’in ‘cerahat’dir…
Bu cerahat da başka bir otoriterleşme baskısıdır.
Başbakan’a hitaben şunları yazmış, Ertuğrul Özkök:
‘Tıpkı 20’nci yüzyılın en büyük trajedilerini başlatan o malum sivil darbe gibi…? Adınız aynı hizaya yazılacak…’ T24 açıklık getirmiş: ‘Başbakanın adı 20. yüzyılın en büyük trajedilerini başlatan darbeciyle aynı hizada yazılacak…’
Başbakan’ı Hitler’e benzetebilecek kadar şuurunu kaybedenler, sadece kendilerini alaşağı eden siyasetçiye değil, her anlamda çöplüğe gönderen 10 yılın devasa sosyolojik öyküsüne de öfke kusuyorlar aslında ve muhalefeti akılsızlıkla silahlandırıyorlar.