M. MURAT KUBİLAY
mmkubilay@gmail.com
Mart 2018’de başlayan iktisadi buhranın ikinci perdesine, Mart 2020’de pandeminin Türkiye’ye ulaşmasıyla girmiştik. Bu perdenin ilk kısmının başrolünde, örtülü bir şekilde döviz rezervlerini satan, TL’nin konvertibilitesini yani serbestçe alım-satım kolaylığını bozan Berat Albayrak bulunmaktaydı. Bugün o dönemi ‘aşırılıklar çağı’ olarak isimlendiriyorum. Eric Hobsbawm’ın 1917-91 arasındaki dönemi bu isimle tanımlamasından alıntıladım.
Ardından gelen dönemde sahneden Berat Albayrak bir anda gizemli bir şekilde çekilmiş, yerine Lütfi Elvan ve Naci Ağbal ikilisi sürülmüş; piyasa ile kavga etmeyen ve ötesi piyasaya kendini kanıtlamak için büyük gayret gösteren bir süreç başlamıştı. Neticesinde döviz kurları sakinleşmiş, yastık altına kaçış durmuş ve hatta yurt dışından hatırı sayılır sermaye girişi olmuştu. Bu dönemi ise ‘Lale Devri’ olarak isimlendiriyorum. İsmin kaynağı aşikâr; gittikçe gerileyen Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun ömründe kısa bir süre olarak kalan, en varlıklı kesim için işlerin yoluna girdiği, aşağıdakiler içinse yalnızca kötüleşmenin durduğu bir dönem.
Naci Ağbal’ın görevden alınması ile bu dönem geride kaldı; fakat onun yokluğunda Lütfi Elvan çıpa rolünü üstlenince en korkulanlar gerçekleşmedi. Bu dönemin ismiyse, ‘Makul Dönem’. İsmin kaynağı son dönemde ara ara gündeme taşınan adli aramalarda somut delil yerine makul şüphenin geçerli olması. Yani TCMB faizi düşürmüyor, örtülü döviz satışları yapılmıyor, bankalar kredi vermek için zorlanmıyor, kredi garanti fonu suistimal edilmiyor ve kamu harcamalarında sıçrama görülmüyor; tüm bunlara rağmen somut olmayan bir şekilde daha önce yaptıklarından ötürü ekonomi yönetiminin rasyonalitesine şüpheyle yaklaşılıyor.
Eylül ayı itibarıyla bu dönemi de tamamlıyoruz. Aybaşında TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun politika faizinin belirlenmesinde farklı çıpaların olabileceğini ifade etmesi, 8 Eylül toplantısındaki çekirdek enflasyon vurgusuyla daha da netleşti. Öyle ki TL’deki kısa süreli değer kazanma dönemi sona erdi; 8,28’e kadar düşmüş olan dolar kuru %2’nin üzerinde yukarı sıçradı. Tabii hemen heyecanlanmamak gerek, örneğin 23 Eylül tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında bir faiz indirimi hala ilk beklentim değil. Özellikle bu toplantının bir gün öncesinde ABD Merkez Bankası FED küresel piyasaları gerici bir karar alırsa, acele indirim biraz daha ötelenebilir. Yine en azından %19,25 ile son dönemin en yüksek TÜFE oranının çok küçük olsa da düşmesi, ÜFE’de de minik de olsa aşağı yönlü ilk adımın görülmesi beklenebilir. Normal koşullarda baz etkisiyle kasım ayında ölçülü bir şekilde başlayabilecek faiz indiriminin eylüle çekilmesi piyasaları gerici olur. Misal hala ‘Lale Devri’nde olsaydık kasım ayı, en azından ‘Makul Dönem’de olsaydık ekim ayı kesin beklenir diyebilirdik. Ancak yeni bir döneme girdik ve öncesindeki makul şüphe karşılığını alacak gibi.
Peki, bu son dönemin ismi ne; ‘İntihar Süreci’. Bu ismin kaynağı Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı filmi. Damat Ferit’in “Aslında teker teker bizleri affetti ama Hababam Sınıfı’nı değil, onun için ona verilecek en iyi ödülün Hababam Sınıfı’nı ortadan kaldırmak olduğuna karar verdik” sözlerine Mahmut Hoca’nın, “Desenize Hababam Sınıfı intihar ediyor” yanıtı, isimlendirmenin ilham kaynağı. Yani biraz daha bekleyip piyasayı bozmadan, onu da ikna ederek ölçülü bir biçimde zamana yayılmış bir faiz indirim süreci yerine; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimat verdiği izlenimi içeren, önceden verilmiş taahhütlerle çelişen, bir anda kararlaştırılmış ve nihayetinde piyasa faizlerinde beklenen indirimi de sağlamayacak bir yol seçiliyor.
Yine de finansal piyasalarda 2018 ve 2020 yılları yaz aylarındaki gibi büyük bir şok beklemediğimi; acı dersler sonucu belirli konuların öğrenildiğini düşünüyorum. Bu beklentimde hatalı olabilirim, nihayetinde mevcut ekonomi yönetimi için kefil olunamaz. Fakat önceki dönemlerden farklı olarak piyasanın aşırılıklara çok daha hızlı ve sert tepki verdiğini hatırlatmalıyım. Merkez Bankası rezervleri hiç olmadığı kadar günlük takip ediliyor, her hafta BDDK’nın kredilere ilişkin verileri izleniyor ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından her ay açıklandığı gibi merkezi hükumet bütçesinde beklenmedik bir hareketin olup olmadığı kontrol ediliyor. Daha açık bir ifadeyle, kredi genişlemesi ve kamu maliyesi harcamaları ile ekonomiyi itekleyip bunun olumsuz sonuçlarını döviz rezervi satarak 6 ay ötelemek ve o esnada oluşan yalancı baharla seçimleri kazanmak artık olasılık dışı.
Belirttiğim gibi büyük şoklar olmasa da ekonominin mevcut hali ortada; gıda enflasyonu, kira fiyatlarındaki artışlar, doğalgaz ve elektrik zamları yoksullaşmayı gösteriyor. Yaz aylarında turizm, tarım ve inşaat sektörlerinde yeterince kazanamayanların bu kışı nasıl geçireceği büyük soru işareti. Ötesi pandemi kaynaklı yeni kapanmalar olursa; kısa çalışma ve ücretsiz izin ödenekleri olmaksızın nasıl idare edilebileceği muamma. Tüm bu ortamda bir kez daha ‘son 20 yılın en soğuk iktisadi kışı’nın geldiğini üzülerek vurgulayayım. Bunun üstünde bir de finansal şok yaşatmayı ekonomi yönetimi bize layık görürse, tıpkı Berat Albayrak’ın bir gece görevden affı gibi başka afları da ansızın yaşayabiliriz. Fakat bu sefer kesilerek feda edilen kolun bağlı olduğu gövde de hayata tutunamaz. Bu nedenle sarsıntılara hazırlıklı olmalı ama büyük şokları ana senaryo yapmadan iktisadi buhranın insani boyutlarına odaklanılmalı.