MURAT SEVİNÇ
Malumunuz TBMM’deki parti liderleri her Salı günü grup toplantısına katılıp bağırır çağırır, çeşitli yörelerden gelen sebze meyveyle poz verir, bir iki afili söz edip ayrılır. Geçtiğimiz Salı, Kılıçdaroğlu da heyecanlı bir konuşma yapmış. Neler söylediğinden haberim olmadı. Akşam internete bir baktım ki AKP’liler ve havuz müdavimleri Kılıçdaroğlu’nu hayli sert sözcüklerle eleştirip cümleten ‘terbiye’, ‘ahlak’ ve ‘seviye’den söz ediyor. Şaşırdım haliyle. Ölmüş çocuğun anasını yuhalatabilen zihniyetin fanatik destekleyicileri ve kadrolu dalkavuklar böylesi ‘hasletler’den söz ediyorsa; bu ya kıyamet alameti ya da hakikaten olağanüstü bir şeyler oldu diye düşündüm.
Kılıçdaroğlu gensorunun reddedilmesi hakkında konuşmuş. Aile Bakanı’nın, Ensar Vakfı’nın ‘önüne yattığını’ söylemiş. Bütün mesele bu…
Tam olarak hangi yaş olduğunu bilemiyorum, ancak ‘ön’ ile ‘alt’ sözcükleri arasındaki farkı öğreneli, kırk yılı geçti. ‘Altına yatmak’, argo ve hayli kaba saba, kadını aşağılamaya yönelik berbat bir ifade. ‘Önüne yatmak’ ise ‘engellemek-siper olmak’ anlamında.
Güncel siyaset literatürümüze herkesin dinlediği o meşhur tapelerin biri sayesinde girdi bu ifade. Dahi işadamı Sarraf (Rıza Bey) bir ara pek sempatik bulunan (konuşma tarzı nedeniyle!) dönemin içişleri bakanı (Muammer Bey) ile konuşuyor ve Bakan, Sarraf’ın endişesini gidermek için gerekirse onun ‘önünde yatacağını’ dile getiriyordu. Tabii Güler ve Sarraf yargılanamadığı, yargıdan kaçırıldıkları için olup biten henüz ‘iddia’ düzeyinde, tapeler dahil!
Ben ve istisnasız tanıdığım herkes, iddia edilen bu diyalogdan, Bakan’ın kendisini Sarraf’a siper ettiği, onu koruduğu sonucunu çıkarmıştı. Ben ve tanıdığım hiç kimse, bu diyalogdan, Bakan’ın Sarraf’a ‘ilgi duyduğu’ ve ‘iç gıcıklayıcı’ bir teklif sunduğu sonucunu çıkarmamıştı. Zira ben ve tanıdıklarım, asgari düzeyde Türkçe biliyor, okuduğumuzu/dinlediğimizi iyi kötü anlıyor ve içinde ‘yatmak’ fili geçen her cümlenin ‘seks’le ilintili olduğunu düşünmeyecek ölçüde soğukkanlı davranabiliyoruz. Şu dünyaya kırk kere gelsem, birinde bile ‘önüne yatmak’ ifadesinden cinsel bir anlam çıkaracağımı zannetmiyorum.
Mal bulmuş mağribi gibi
Gel gör ki Türkiye’de yaşıyoruz ve iktidarda AKP var! Sanırım Kılıçdaroğlu’nun henüz tam olarak hesaplayamadığı/algılamakta zorlandığı durum da bu. Eşi benzeri olmayan, bizim ‘eziyetli’ tarihimiz için bile son derece özgün bir yönetici kadroyla karşı karşıya Türkiye. Bildiğimiz her şeyi geçersiz hale getiren, Anayasa’yı filen yürürlükten kaldıran, hukuku umursamayan, yasalara aldırmayan, akademisyenleri dahi içeri atıp hatta neredeyse vatandaşlıktan çıkarmak gibi akıl fikir dışı düşüncelere tenezzül edebilen bir ‘ekip.’ Görünür tek ilkeleri iktidarda kalmak ve bunun için yapmayacakları hiçbir şey olmadığını defalarca sergilediler.
Son olarak Ensar Vakfı tartışmasında durum o denli yüz kızartıcı hale geldi ki nefes aldıracak bir can simidine ihtiyaç duydular ve simit hiç umulmayan birinden geldi. Mal bulmuş mağribi gibi, çok açık bir ifadeyi çarpıtarak ‘taarruz’a’ geçişlerinin nedeni bu.
Kılıçdaroğlu hala, karşısında diyalog kurulabilir birileri varmış gibi davranmayı deniyor, ama yok. Mücadele etmek zorunda olduğu insanlar, kendi Aleviliği dahil akla gelebilecek her şeyi kullandı, kullanıyor ve kullanacak. Kabataş fantezisi gibi bir ‘şey’i, kim akıl edebilirdi? Hiçbir sınırları, frenleri olmadığı gibi yaptıklarını saklama gayret ve niyetleri de yok. Yalnızca beşeri değil, siyasi alanda da. Daha iki üç gün önce içlerinden biri “Yasama, yürütme, yargı, hepsi bizde” derken, yanındaki “Oğlan bizim kız bizim” buyurdu TV ekranında. Yinelemekte yarar var: Cumhuriyet tarihinde eşi menendi yok, karşı karşıya olunanın…
Asıl cinsiyetçilik…
Hâl böyleyken, AKP’ye az çok muhalif olanların da ‘sureti haktan’ görünme kaygısıyla Kılıçdaroğlu’nu eleştirmelerini anlamak kolay değil. CHP Genel Başkanı, bir Bakan’a cinsel içeriği vs. olmayan, üstelik AKP menşeli sözlerle haklı bir eleştiri yöneltti ve şark kurnazları tarafından linç edilmek istendi/isteniyor.
Oysa bu eleştiriyi yöneltmek değil, sözüm ona bakanı savunmak için onun ‘cinsiyet’ini öne sürmektir, cinsiyetçilik. Her zaman olduğu gibi aslında pek anlamadıkları cinsiyetçilik konusunu bu kez de ‘kabinenin çiçeği’ performansıyla sakız ettiler ağızlarına. Bakanlar Kurulu’nda ‘kadın bakan’ kategorisi yok. Bakan, bakandır. Eğer bakan erkek olsaydı, Kılıçdaroğlu’nun eleştirisinden ‘eşcinsel ilişki’ iması mı çıkaracaklardı? Pes…
Umdukları ekmek çıkmaz
Uzatmaya gerek yok sanırım. Kuşkusuz iktidar da farkında kimin ne söylediğinin, söylenenin ne anlama geldiğinin. Ancak ellerinde tutunacak başka hiç bir şey kalmadı. Kılıçdaroğlu’na karşı en sert açıklamayı, Sarraf’a ödül veren hükümet sözcüsünün yapmış olması yeteri kadar manidar.
Kabul etmek gerekir, adı çocuk tecavüzü iddiasıyla gündeme gelen bir kuruma sahip çıkıp ona siper olmak hiç kolay iş değil. CHP liderinin iki sözcüğüne sarılıp oradan ‘ahlaki duruş’ türetmeye ve yıpratmaya çalışıyorlar ama nafile. Tarihe çoktan geçtiler, ‘eşsiz benzersiz insanlar’ sıfatıyla. Bu acıklı çarpıtma çabalarından umdukları ekmek çıkmaz artık, çıkmıyor.
Ya da tümüyle yanılıyorum; belki de ‘önüne yatmak’ ifadesinde gerçekten cinsel ima olduğunu düşünüyorlar. Eğer böyleyse –ki hiç sanmıyorum- konu ‘tababet’in alanına girer ve bizlere de şifa dilemek düşer.
Kılıçdaroğlu diğer tüm siyasetçiler gibi üslubu dahil her konuda eleştirilebilir kuşkusuz. Buna mukabil Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda Türkiye’nin tanık olduğu en zarif ve efendi siyasetçi olduğu da açık. Keşke ona gösterdikleri bu kasıtlı ve zırva tepkinin binde birini, insanlık dışı iddiaların muhatabı olan söz konusu vakfa, onun kollanmasına gösterselerdi. Gerçi bu ‘fıtrat’larına aykırı olurdu ama hiç olmazsa yıllar sonra ilk kez ve tümüyle rastlantı eseri hatırlayıp şımarıkça dillendirdikleri ‘ahlak’ ve ‘seviye’ gibi sözcüklerin hakkını vermiş olurlardı…