Dünya çapında özgürlük ve demokrasi takibi yapan sivil toplum kuruluşu Freedom House, Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin ‘Demokrasi Krizi: Türkiye’de Yolsuzluk, Medya ve Güç’ raporunda karanlık bir tablo çizdi. Kuruluş, Gezi Parkı eylemleri ve 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası yaşanan gelişmeleri değerlendirdiği raporunda, ‘AKP’nin otoriterleştiği ve medyanın çok büyük baskı altında bulunduğu’ tespitini yaptı.
Rapor Kasım 2013’te, Türkiye’de gazeteciler, STK’lar, iş dünyasının önde gelen isimleri ve kıdemli hükümet yetkilileriyle görüşmelere dayanarak hazırlandı.
‘Yasalar kötü, savcılar saldırgan’
Freedom House raporun amacını şöyle özetledi: ‘Kötü yasalar ve aşırı saldırgan savcılarla biraraya gelince Türkiye’de tarafsız haberciliği hedef haline getiren, hükümetin gazeteciler üzerinde baskı kurup gözdağı vermeye yönelik çabaları ve medya kuruluşları sahipleriyle hükümet arasındaki fazlaca yakın ilişkiler konusunda gelen haberleri araştırmak’.
17 Aralık operasyonunun ‘Türkiye’de yaşanan olayları kötüleştirdiği’ ve ‘sıkı önlemlerin fitilini ateşlediği’ yorumu yapılan raporda öne çıkan bölümler şöyle:
*İnternet yasası ve yargı alarm veriyor
* Fikirlerini açıkça dile getirdikleri için işinden olan gazeteci sayısı arttı. Binlerce polis ve savcı ya işten çıkarıldı ya da görev yerleri değiştirildi.
* Hükümet tarafından internet yayınlarını düzenlemeyle ilgili kanunda getirilmesi teklif edilen değişikliklerse websitelerinin mahkeme kararı olmadan yetkililerce engellenmesini mümkün kılacak nitelikte.
* Ceza soruşturmaları da dahil olmak üzere yargıyı doğrudan Adalet Bakanlığı’nın denetimine bağlayarak hükümet erkler ayrılığını da tehdit ediyor. Türkiye’deki demokrasi krizi artık geleceğe dair bir sorun değil; tam burada, tam da şu anda yaşanmakta.
AKP 28 Şubat eğilimlerine yenik düştü
* Türkiye’de medya her zaman devlete yakın oldu; yakın zamanda 1997’de büyük medya kuruluşları demokratik seçimlerle işbaşına gelen bir hükümetin devrilmesi için ordu tarafından kullanıldı. AKP bu dönemin peşinden kuruldu. Her ne kadar orduyu dizginlemiş olsa da, AKP devlet içinde yerleşmiş otoriter yapı eğilimlerine yenik düştü. Son yedi yılda, hükümet, medyanın iktidar üzerinde olması gereken denetim rolünü zayıflatmak için çeşitli yöntemlerle baskı kurma taktiklerine başvurdu.
Gazetecilere beş farklı baskı yöntemi
* Kuruluşa göre, medyayı bastırmak için sarf edilen çabaların en göze batanları şunlar:
GÖZDAĞI VERME: Başbakan Tayyip Erdoğan, sıklıkla eleştirel yazıların ardından gazetecilere isim vererek saldırıyor. Hasan Cemal ve Nuray Mert gibi bilinen örneklerde, gazeteciler bu aleni saldırılardan sonra işlerinden oldu. Yanlı mahkemeler eleştiriler için açılan hakaret davalarında ardı arkasına mahkumiyet kararları veriyor.
TOPLU İŞTEN ÇIKARMALAR: En az 59 gazeteci geçen yaz Gezi Parkı protestolarında yaptıkları haberlere misilleme olarak ya işten çıkarıldı ya da istifaya zorlandı. Aralık ayındaki yolsuzluk skandalı sonrasındaysa işten çıkarılan köşe yazarlarına yenileri eklendi.
MEDYA DEVLERİNİN SATIN ALINMASI VEYA İŞLERİNDEN EDİLMESİ: Hükümet yanlısı holdingler kamu sözleşmelerinde genellikle başbakanlıktaki kamu organları vasıtasıyla milyarlarca dolar elde ediyor. Hükümeti eleştiren medya kuruluşlarının sahibi olan şirketler vergi soruşturmalarının hedefi haline gelip yüksek cezalar ödüyor ve kamu ihalelerinde dezavantajlı olmaları muhtemel.
TELEFON DİNLEMELERİ: Milli İstihbarat Teşkilatı adli incelemeye maruz kalmamak için izinlerde sahte isimler kullanıp milli güvenlik konularıyla ilgili haber yapan gazetecilerin telefonlarını dinledi.
TUTUKLAMA: Onlarca gazeteci, tanımları geniş tutulan terörle mücadele kanunları kapsamında tutuklu. Tutukevlerindekilerin çoğu Kürt ve kimi yorumcular hükümetin bu kişileri PKK’yla müzakerelerde pazarlık kozu olarak kullandığına inanıyor.