
MURAT SEVİNÇ
Yinelemekte zarar yok; Türkiye fazlaca umutlanmak için de umutsuzluğa kapılmak için de yanlış ülke.
Yıllardır iktidarın çizdiği sınırlar içinde, iktidarın dilinden ürkerek ve ‘Aman, ağızlarına laf vermeyelim, seçmenini ürkütmeyelim’ saplantısıyla oradan oraya savrulan CHP’liler, birkaç gün önce yeniden siyaset yapmaya başladı. Ne kadar sürer bilinmez, ancak artık hepsi durumun ciddiyetini, ‘Burası Mardin değil ama…’ aymazlığının boşluğunu, muhalefetin ‘yan gelip yatma yeri olmadığını’ fark etmişe benziyor. Kuşkusuz geçen haftaya dek de yan gelip yatmıyor, her saat bir yerlere koşturuyor, uzatılan her mikrofona konuşuyor, hiçbir etkileri kalmayan TBMM’de boş nutuklar atıyorlardı. Buna mukabil, bir haftadır ‘bal yapmayan arı’ olmaktan vazgeçip ‘siyaset’ işine giriştiler, iyi oldu.
Arada bir atılan bazı yararlı adımları görmezden gelmeden, kanımca CHP’nin bu iktidar devrinde gerçekleştirdiği en etkili ve olumlu anlamda tarihi değeri olan ikinci iş ‘dayanışma sandıkları’ oldu.
İlki ‘Adalet Yürüyüşü’ydü. Barışçıl, gündem yaratan, siyaseti belirleyen, ittifaklar kuran ve iktidarı sözsüz bırakan bir büyük eylemdi. Dayanışma sandıklarının da aynı niteliklere sahip bir büyük eylem olduğu kanısındayım. Barışçıl, gündem yaratan, siyaseti belirleyen, ittifaklar kuran ve iktidarı sözsüz bırakan. Küçümsemek, dalga geçmek, sözsüzlüğün ürünüdür, çaresizlik hissinin. Anlamlı bir sözü olanlar böyle şeylere tenezzül etmez. İktidardan yönelen ve o zihniyetin olağan yansıması ‘şakaları’ bu gözle okumaktan yanayım.
‘AKP İmamoğlu’nu kahramanlaştırdı’ tespitine katılmıyorum. Yapıp ettiklerinin İmamoğlu’nun ismini daha da öne çıkardığına kuşku yok. Ancak bu denli parlamış bir siyasi kişiliğe ‘belirlenen’ muamelesi yapmak doğru değil. Şöyle soralım, İmamoğlu’na yapılanlar neden ona yapılıyor da başkasına değil? Ya da neden Demirtaş inatla içeride tutuluyor? İmamoğlu kendi kaderini büyük ölçüde kendi belirliyor, yolunu kendi çiziyor. Yaptığı ‘savunma’ da bunun en belirgin kanıtlarından. Çok doğru bir tutumdu. Kendisini savunma gereği hissetmedi, ‘Her şeyin farkındayım’ dedi. İktidarın, İmamoğlu’nun ülkedeki/siyasetteki etkisini artıran girişimler yaptığını görmek, İBB başkanının becerisini ve kumaşını da görmeyi engellememeli.
CHP’nin önseçim yapacağı gün, o sandığın yanına bir de dayanışma sandığı koymak kimin fikri ise kutlamak gerekir. İmamoğlu gözaltındayken, herhalde biraz can havliyle icat edilmiş bir formül. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Peki nedir anlamı bu sandığın?
Milyonlarca yurttaş, Türkiye’deki seçmenin dörtte biri, hukuksal bir değeri olmayan bir sandığın başına gitti; ‘açıkça’ kimlik numarasını, adını yazıp imzalayarak, bu devirde ‘risk’ alarak, aldığı riski umursamayarak, bir kişiye oy verdi.
Böyle bir eylemin tarihimizde örneği yok, Batı demokrasilerinde var mı, bilmiyorum. Buna mukabil, hiç şaşırmadığımı söylemeliyim.
Yıllar içinde birkaç kez yazdım, bizim Mülkiye Anayasa Kürsüsü’nün (önceki ve şimdiki mensuplarının) Türk demokrasisine dair savlarından biri, halkın ‘oy hakkına’ sadakatinin sarsılmazlığıdır. Mücadele sonunda elde edilmiş bu hakka, memleketin insanı her şeyden, diğer tüm haklarından daha fazla sahip çıktı bugüne dek. İlk seçimin 1877’de yapıldığı, daha 20’nci yüzyıl başında güçlü muhalefet partileriyle tanışıldığı, Millî Mücadele’nin ‘meclis ve kongrelerle’ yürütüldüğü bir toprağın küçümsenemeyeceğini sıklıkla ve en güçlü bir biçimde dile getirmekte sayısız yarar var.
1950’te DP’yi iktidar yapan, 27 Mayıs ardından inatla AP’yi, 12 Eylül ardından inatla ANAP’ı, 28 Şubat ve parti kapatmaların ardından AKP’yi, 2007’de yaşananların ardından bir kez daha ve daha güçlü biçimde AKP’yi, 2019’da saçma sapan bir gerekçeyle iptal edilen İstanbul seçiminin ardından inatla İmamoğlu’nu, 2024’te yine İmamoğlu’nu seçen, geçtiğimiz pazar günü o sandığa koşarak giden, halktır. Küçük görülmemesi gereken, aklıyla ve izzetinefsiyle oynanmaması gereken halk.
Şimdi CHP/muhalefet ne yapacak? Akıl vermek bizlerin işi değil, ancak, bir program dahilinde hareket edilmesi gerektiği açık. Dini imanı ‘kâr’ olan bir ekonomik sistemde, sonunda, bir şeylerin boykot edilmesini önermek iyi hoş, ancak tek ilaç olamaz. Eh, insanlar da her Allah’ın günü Saraçhane’ye ve diğer meydanlara gidemez. Bu nedenle, ‘yol boyu bazı değişikliklerin yapılabileceği’, fakat genel hatları belirlenmiş bir program herhalde doğru olur. Naçizane önerim, memleket sağcısının gayet iyi bildiğini varsaydığım (bazen kuşkuya düşsem de!) bir tarihten ilhamla, 1947’de, Demokrat Parti’nin ilk kongresinde ilan ettiği Hürriyet Misakı’nın nedenleri ve sonuçları üzerinde kafa yormak olabilir. Peki 2025’in Misak’ı nasıl olabilir?
Ezcümle, dayanışma sandıklarını, her yaştan yurttaşın saatlerce beklediği kuyrukları, bastonuna dayanarak yürüyebilenlerin oy hakkına sadakatini, halkın geleceğine sahip çıkma azmini herkes gördü. Kuşkusuz, iktidar halesi de gördü.
Ekrem İmamoğlu’nun ailesine yönelik ifadelere dair bir not
Toplam içinde hiçbir önemi olmayan sayıdaki bazı protestocuların, iktidar mensuplarının ailesine yönelik terbiyesizce ifadelerine ilişkin, başta Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun yayınladığı kınama mesajları olmak üzere CHP’lilerin tepkisi çok yerinde. Olması gereken bu. Edep, her eve lâzım.
Buna mukabil, dün sosyal medyada karşılaştığım, iki AKP’li siyasetçinin Dilek İmamoğlu hakkında yazdıkları, herhalde protestocu üç beş serserinin küfürlerinden daha kabul edilebilir değil.
Biri başkenti neredeyse çeyrek yüzyıl ‘parsel parsel’ yönetti ki işin bu faslı Ankaralıya dert olsun.
Diğerinin adını ilk kez duydum ve kim olduğunu anlamak için ‘google görseller’e bakayım dedim. Karşıma, bu şahsın bilgisayar ekranı karşısında tanımlanması güç bazı hareketlerinin fotoğrafları çıkınca, araştırmaktan vazgeçtim.
Söz konusu şahısların kendilerini düşürdükleri durumdan memnunum. Belki bir gün, onları ‘yüksek sesle’ kınayan iktidar mensupları da olur, Allah’tan umut kesilmez.
Yazı önerileri: Artı Gerçek’te, benim alanımı da ilgilendiren özenli yazılar kaleme alan Bülent Bilmez’in, güncel gelişmelerle ilgili son yazısını buraya bırakıyorum.
Gökçer Tahincioğlu’nun, İmamoğlu ile ilgili bundan sonraki ‘hukuksal ihtimalleri’ anlatan bilgilendirici yazısı.