KÜRŞAT BUMİN
İlhan Çomak için…
Efsane bu ya, ‘Adalet Tanrıçası’nın gözlerinin kapalı olması adalet dağıttığı kişileri görmeyerek tarafsız kalmasını, etkilenmemesini sağlamakmış…
Oysa bildiğiniz gibi bizim mahkemelerimizde, ‘Adalet’in gözü, ‘duruşmalara takım elbise giyerek gelmenin’ de etkili bir faktör olduğu ‘iyi hali’ gözleyebilmek için değil ‘kapalı’, tam tersine apaçıktır. Ama tabii ki istediği, canının çektiği zaman…
Yani bir bakıma, bizdeki ‘Adalet Tanrıçası’ -gözlerini kapayan bant gevşek bağlandığından olacak- karşısına gelen kişilere adalet dağıtırken tarafsız davranmamakta, bir ‘Tanrıça’ya hiç mi hiç yakışmayan biçimde ayrımcılık yapabilmektedir.
İsterseniz konuyu biraz daha açabilmek için bir örnekten hareket edelim: Mesela ‘Tanrıça’nın geçenlerde -onuncu yıldönümünü tamamlamaya az almış olan- şu ünlü ‘Zirve katliamı’ davasında çıkan kararını…
Biliyorsunuz, Malatya’dakı vahşeti gerçekleştirenler Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’na çarptırıldı.
Yani bu katiller artık ömür boyu hapishaneden çıkamayacaklardı. Ancak (‘ancak’ tabii ki!) duruşmanın ‘Adalet Tanrıçaları’ ya gözleri açık olduğundan ya da gözlerini sıkıca kapayarak uykuya geçtiklerinden olacak, karşılarında bulunan ve her birine ‘üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ kestikleri beş sanığın ‘tutuklanmasına’ adaletin izin vermediği sonucuna vardılar..
Çünkü efendim, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili maddesi “Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplum 3 yılı geçemez” buyurduğu için “Mahkemeye bu hususta takdir hakkı” vermemekteymiş.
Hikayenin devamına gelince: Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘tutukluluk’ konusundaki bu ‘hoşgörüsü’ başsavcılık itirazı ile karşılaşmış.
Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi de bu itirazı yerinde görerek Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin oy birliği ile verdiği kararı bozarak hüküm giymiş beş kişinin tutuklanmasına karar vermiş.
‘Adalet Tanrıçaları’ arasında cereyan eden bu trafiği şaşkınlıkla takip etmeyen yoktur herhalde. Ağır Ceza gibi en kıdemli ‘Tanrıçalar’ın işgal ettiği bu iki mahkemenin kararları arasındaki şu ‘Adalet’ farkına bakın?
Artık ‘sanık’lıktan çıkıp –nihayet- hükümlüye dönüşmüş bulunan katliam failleri ‘tutukluluklarının kalkması’ müjdesiyle 2014’da da karşılaşmışlardı.
O tarih itibariyle yedi yıldır tutuklu bulunan sanıklar (davanın iddianamesinin 2012’de kabul edildiğini de hatırlayın) tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesiyle salıverilmişlerdi.
Dolayısıyla karar duruşmasına ellerini kollarını sallayarak gelmişlerdi. (“Ama bileklerinde elektronik kelepçe vardı!” demiyorsunuzdur umarım.)
Şimdi de açalım başka bir hikayenin kapağını:
İlhan Çomak’ı ve başına gelenleri bilmeyeniniz yoktur. 1994’te 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyken tutuklanmış olan Çomak tam 22 yıldır tutuklu…
O dönemin dehşet saçan ‘Adalet Tanrıçaları’nın başında gelen Devlet Güvenlik mahkemesi tarafından 2000 yılında (tutuklanma ve karar tarihini hatırlamayı unutmayın) idama mahkûm edilmiş.
Tahmin ettiğiniz gibi tabii ki şu suçtan dolayı: “Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak.”
Söz konusu karar –tabii ki- Yargıtay tarafından onaylanmış. Ve başlamış İlhan Çomak’ın hukuk savaşı. AİHM’e yapılan başvuru sonucunda 2007’de çıkan karar Çomak’ın adil yargılanmadığına hükmetmiş.
Siz de içinizden sayıyorsunuzdur muhakkak. AİHM kararı çıktığında Çomak 13 yıldır tutuklu. AİHM kararı gönülsüz karşılandığından Çomak’ın ‘Adalet Tanrıçası’ meseleye ancak 2013 vasıf olmuş. Olmasına olmuş ama Çomak hâlâ tutuklu; tutukluluğun devamına ilişkin gerekçe de beklendiği gibi: “Delilleri karartabileceği” gerekçesi.
Çomak kendi kaleminden durumu şöyle özetliyor: “Bunca yıldan sonra delil karartacağımı düşündüler. Kim bilir! Hem şu an tutuklu mu hükümlü mü olduğumu hangi sıfatla yargılandığımı bilmiyorum. Eğer hükümlü olarak ‘yargılanıyorsam’, hüküm daha yargılanma başlamadan verilmiş oluyor ki, bu durumda ‘yargılanmış’ olsam da aslında yargılanmamış oluyorum.. (…) 20 yıllık bir tutukluluk akla ziyandır!”
Çomak’ın hangi suçdan suçlandığını unutmuyoruz: “Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak”(!)
Bu suçun da ‘akla ziyan’ nitelikte olduğunu gecikmeden söyleyelim. Bu öyle bir ‘suç’ ki Çomak 22 yılını geçirdiği hapishaneden çıkar çıkmaz ‘delillerini karartabilir’! ‘Adalet Tanrıçası’nın sadece gözleri değil, başta sağduyu olmak üzere akli melekeleri de kapanmış sanki…
Bu konuya biraz sonra devam etmek üzere şimdi de yönümüzü ceza yasaları (ve de tabii ki KHK’ler) faslına çevirelim.
Resmi Gazete’nin 17 Ağustos tarihli sayısında yer alan 671 sayılı KHK, arka arkaya dizdiği bir ton yeni düzenlemenin içinde “Denetimli Serbestlik” denilen yasayı da gözden geçirmiş.
“Denetimli Serbestlik”, bilindiği gibi, “Kişinin cezasının tutukevinde değil de sosyal hayat içinde infazına olanak sağlayan” bir düzenleme olarak anlatılıyor.
Dediğim gibi 671 sayılı KHK de bu işe el atmış ve halen cezaevinde bulunan ve belli niteliklere sahip mahpusların ‘denetimli'(?) olarak ‘sosyal hayata’ salıverilmesine ilişin yeni ölçütler belirliyor.
Nitekim (eğer vaktiniz bol ve canınız sıkkın değilse) bu KHK’nin –diğer fasılları gibi- bu faslını önünüze açınca cezaevlerini yeni kiracılar için boşaltan bu kararnamenin sıralanan pek çok suçluyu zamanından önce salıverdiğini gözlemliyorsunuz.
671 sayılı KHK bu çerçevede kararnamenin getirdiği olanaklardan yararlanamayacakların listesini de çıkarmış. Bu çerçevede sıralanan suçlar içinde ‘kasten adam öldürme’, ‘aile içi şiddet’, ‘uyuşturucu ticareti’ vs. gibi herkesin makul bulacağı birkaç suç sıralanmış.
Fakat bu ‘makul’ suçlar listesi biter bitmez başlanmış ‘malum’, ya da ‘kadim’ suçlar sıralanmaya…
Belki inanmayacaksınız ama bu suçlar içinde (önümdeki metne göre konuşuyorum) baş köşeyi “Devletin güvenliğine karşı suçlar” yer alıyor.
Devamında da şunlar: “Anayasal düzene karşı suçlar”, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar, örgütlü tüm suçlar, vs….”
“Cezacı” olmadığımdan olacak ben sıralanan bu ikinci kategoriye sokulan suçlardan hiç mi hiçbir şey anlamadım! “Devletin güvenliğine karşı suçlar”dan kasıt ne olmalı ki… (İlhan Çomak’ın bu sınıfta yer alan suçlardan dolayı salıverilmediğini hatırlatayım.)
Bana sorarsanız, “Devletin güvenliğine karşı suçlar” gibi bir ifade kullanabilen bir kişinin/kişilerin sadece ceza hukukunun değil hukukun yanından geçmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu tespit tabii ki işin “Anayasal düzene karşı suçlar” faslı için de geçerlidir.
Çomak’ı 22 yıldır cezaevinde tutan “Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak” suçunun da (bu suçlamanın 1994’te yani ortada bugünkü gibi bir havanın gözlenmediği bir dönemde dile getirildiğini de bir kenara yazalım) ile tutar bir yanı yoktur.
Cinayetten tecavüze, soygunculuktan yolsuzluğa yüzlerce suçun “Denetimli Serbestlik” (nesi denetleniyorsa!) paketine dahil edildiği bir ülkede sıra ‘devlet’ ile başlayan suçlara gelince kalemler kırılıveriyor.
Son olarak henüz ‘terör’ün tanımını yapamamış –ama yaptığını sanan- Terörle Mücadele Kanunu adlı metnin konumuzu ilgilendiren 17. maddesini de hatırlayalım:
“Şartlı Salıverme” başlıklı bu madde şöyle buyuruyor: “Bu kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlardan, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası alanlar 36 yıllarını, müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 30 yıllarını, diğer şahsi hürriyetleri bağlayıcı cezalara mahkum edilmiş olanlar hükümlülük süresinin ¾’ünü çekmiş olup da iyi halli hükümlü niteliğinde bulundukları takdirde talepleri olmaksızın şartla salıverilirler.”
Bildiğim kadarıyla 22 yıldır tutuklu bulunan İlhan Çomak’ı içeride bir on yıl daha tutmaya niyetli olan madde budur.
İçinde ‘Devlet’in geçtiği bu ‘suça’ bulaşırsan yanarsın…
36 yıldan önce sana gökyüzü haram. O da eğer “İyi halli hükümlü niteliğinde” bulunmak şartıyla!..
İlhan Çomak’ı –her şeye rağmen- unutmamak hepimizin görevi ve borcudur.