Dünyanın önde gelen ekonomistlerinden Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’de basına yönelik baskılar, akademik özgürlüğün kaydebilmesi ve Avrupa Birliği’yle kötü giden ilişkilerin ekonomiyi olumsuz etkilediğini belirterek, “İki yönden de durum çok acil. Düzeltmek için çok az vaktimiz kaldı” dedi.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Acemoğlu, dünyanın en çok alıntı yapılan 10 ekonomistinden biri olarak gösteriliyor.
Perakende Günleri 2016’da konuşmacı olan Acemoğlu, Cumhuriyet’ten Pelin Ünker’in sorularını yanıtladı. Basına yönelik baskıların ekonomiyi etkilediğinin altını çizen Acemoğlu, şunları söyledi: “Son dönemde basına yönelik baskıların ekonomiye yansımaları iyi olmayacak. Siyasi kurumlar ekonomiyi etkiliyor. Zaten ekonomi zayıf, giderek sivil toplumu zayıflatıp yargıyı da zayıflattıkça bunun dönüşü yok.”
‘Çok az vaktimiz kaldı’
Darbe girişiminin ardından akademiye yönelik artırılan baskılara ve görevden alınmalara da değinen Acemoğlu şöyle devam etti: “Türkiye’de akademisyenlerin durumu çok kötüleşti. Akademik özgürlük çok önemli, bunu da kaybediyoruz. Düzeltmek için çok az vaktimiz kaldı. Türkiye’de siyasette de ekonomide de durum acil. Siyasi kurumlar ve ekonomik kurumlar birbirini tamamlıyor. Geleceğin büyümesini sağlayabilmemiz için, kaliteli bir büyüme için kapsayıcı kurumları güçlendirmemiz lazım. Sivil toplumu ve bağımsız yargıyı güçlendirmemiz lazım.”
Acemoğlu, Türkiye’de kurumların kapsayıcı olmadığının altını çizerek şunları söyledi: “Kapsayıcı ve dışlayıcı ekonomik ve siyasi kurumlar var. Kapsayıcı kurumlar fırsat eşitliği ile geliri tabana yaydığı için verimliliği artıran bir süreç. Dışlayıcı yani sömürücü kurumlar çok daha düşük kaliteli büyüme oranı sağlıyorlar. Süreklilik yok. Düşük kaliteli bir büyüme örneğin doğal kaynaklara ya da birkaç tekel şirkete bağlı büyüme. Bu, insanlığa refah getirmiyor.”
‘Eşitsizlik çok yüksek’
Acemoğlu, toplantıdaki konuşmasında son 10 yılda Türkiye’deki büyümenin düşük kaliteli olduğuna işaret ederek özetle şöyle konuştu: “Türkiye’de 10 yıllık büyüme ortalaması yüzde 3. Daha fazla büyümesi lazım. Verimlilik artışı sıfır ya da eksi. Bu şekilde Türkiye’nin kendi zenginliğini artırması mümkün değil. Büyüme, tüketime giderek hız verilmesinden geliyor. Yatırımda, verimlilikte artış yok. Ne oluyor cari açık ortaya çıkıyor. Böyle bir büyüme uzun süre devam edemiyor. Eşitsizlik çok yüksek. Büyüme herkese aynı yararı getirmiyor. Enflasyon da cari açık da düşmüyor. Böyle olmak zorunda mı? Hayır ama evet. Evet, çünkü Türkiye’nin kurumları dışlayıcı büyümeye çok eğilimli. Fırsat eşitliğinde iyileşme var ama yeterince yok, rekabetçilik düşük, yargı sistemi bağımsız değil. Bu dışlayıcı büyüme Türkiye’nin 80 sene büyümesine yol açıyor ama düşük kaliteli. Tekelleşme çok fazla, birkaç büyük holdingin çerçevesinde büyüyor. İstanbul kadar diğer şehirler büyümüyor.”