CİHAN TEKİN
cihantekin@diken.com.tr
@tekincihann
AKP iktidarı ‘yeni anayasa’ çalışmaları için kolları sıvadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş bu kapsamda partileri ziyaret etmeye başladı. Hatta bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın baş başa yapacağı görüşmede ana konu anayasa olacak.
Peki Türkiye’nin geçmişten bugüne anayasa serüveni nasıl? 9 soruda…

2023’te Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini 100 nesneyle alternatif bir şekilde anlatmayı hedefleyen online ansiklopedi projesi ‘100sene100nesne’ 2021’de başlamıştı.
Büyük ölçüde barış akademisyenlerinin eseri olan projedeki maddelerden biri de ‘Anayasa’. 9 Soruda Anayasa’yı Dinçer Demirkent’in yazdığı bu maddeden derledik. Son günlerdeki anayasa tartışmalarının kökenlerini ve Türkiye’nin anayasa macerasını hatırlamak tartışmalara bir miktar açıklık getirebilir.
100sene100nesne’nin ‘Anayasa’ başlığından derlediğimiz 9 soruda Anayasa…
1)Anayasa nedir?
Türkiye’deki anayasayı tasvir etmekte kullanılan ‘gömlek’ sık kullanılan bir metafor. Ülkeye dar gelen, bol gelen…
Mutlak iktidarı sınırlayan veya haklara ilişkin güvenceler içeren belgelere ‘anayasal belgeler’ diyoruz. Anayasal belgeler içinde en bilineni, 1215’te İngiltere kralıyla soylular arasındaki çatışmada doğan ‘Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı).’ Hakların tanınması ve güvence altına alınmasını sağlayan bu belge ardından tarihsel gelişim içinde parlamento ortaya çıkmıştır.
Modern yazılı anayasalar dönemini başlatansa Amerikan ve Fransız devrimleri olmuştur. Hala yürürlükte olan en eski yazılı anayasa 1787 ABD anayasasıdır.
2.Türkiye anayasa belgesiyle ilk tanışması ne zaman?
1876’da. Kanuni Esasi anayasal tarihimizin başlangıcı. Padişahın, uyruklarının da haklarının olduğunu kabul etmesi ve sınır sayıda kişinin oyuyla da olsa, yasa yetkisi olmasa da, bir kanadı seçimle oluşacak bir meclis öngörmesi bakımından önemli.
Fakat yaşadığımız coğrafyada ‘anayasal belge’ olarak görülen ilk metin 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Humayunu). Metin uyrukların can ve mal güvenliği güvence altına alınmış ve müsadere yasağı, askere alma, vergi gibi konularda eşitlik getirmiştir. Müslümanların hakim unsur olduğu ‘Millet Sistemi’ kaldırılmıştır.
Tüm bu değişikliklerin ardından İstanbul’da, özellikle devletin varlığını, bugünün moda deyişiyle ‘bekasını’, meşveretin (danışma) sağlanmasına ve ‘hükümeti meşruta’nın kurulmasına bağlayanlar 1876 Anayasasıyla istediklerini yapacak güce eriştiler. Anayasa serüvenimiz de bu yıldan itibaren kesin olarak başladı.
3) Türkiye Cumhuriyeti kaç tane anayasa gördü?
Cemal Süreya, “Üç anayasa / ortasında büyüdün: /Biri akasya / Biri gül / Biri zakkum” şiirini söylemiş Kısa Türkiye Tarihi’nin ikinci cildinde. Cemal Süreya’nın göremediği, şiirine girmeyen bir anayasa daha var.
Türkiye 1921, 1924, 1961 ve 1982’de ilan edilen toplamda dört anayasa gördü.
4) 1921 Anayasası nasıl bir anayasa?
Cumhuriyetin içine doğduğu I. Meclis’in 20 Ocak 1921’de kabul ettiği ‘Teşkilatı Esasiye Kanunu’ ilk anayasa.
Bu anayasayla Türkiye’de ilk kez egemenlik yetkisini, temsilcileri (milletvekilleri) aracılığıyla kullanacağı iddiasına sahip yeni bir anlayış görüldü: “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir”
Anayasa idare usulünü de halkın kendi kaderini doğrudan belirlemesine dayandırmıştı. İdarenin geniş özerklikleri, halkın doğrudan yönetiminin bir parçasıydı. Fakat anayasanın kabulünün ardından halkın kapsamının sınırları hızlı biçimde çizildi.
1922’de seçim kanunu tartışılırken milletvekillerinin adına seçilecekleri nüfus 50 bin erkekten 20 bin erkeğe düşürülünce Tunalı Hilmi Bey, “Kadınlara seçme seçilme hakkı vermiyorsunuz, onları saymıyorsunuz da” diyerek protesto etmişti durumu.
‘Türkler ve Kürtler’ ifadesi, seçim kanunu tartışmalarında ‘Türkler ve Müslümanlar’ olarak değiştirilmiş ve vilayetlerin yönetiminde özerklik de uygulanmamıştı.
Anayasada resmi dilin Türkçe ve dinin İslam olduğu düzenlemeleri de anayasada bulunuyordu.
5) 1924 Anayasası
Kurtuluşun sağlandığına karar verilince I. Meclis seçimle yerini II. Meclis’e bıraktı. Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı öneri mecliste tartışılarak 1924 Anayasası kabul edildi.
Egemenlik ilkesi, ‘halkın kaderini tayin etmesi’ ifadesi çıkarılarak bugünkü halinde formüle edildi. Ülkenin idaresindeki özerklik kaldırıldı. Nüfusun vatandaşa çevrilmesi, Türk’ün kim olduğuna indirgendi. Vatandaşlık bağıyla Türk olmak, Türk ve vatandaş arasındaki ayrılığa dayandı. 1920’lerin sonunda başlayıp 1930’lu yılların sonuna kadar süren ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyalarının işaret ettiği vatandaş, siyasal topluluktan sürgün edildi.
1924 Anayasası liberal bir anayasadır. Meclis egemenliği esas olsa da parlamenter sistem özellikleri taşırdı. Çok partili bir düzen için yapıldı. 1928’de laikliğe ilişkin adımlar, 1930’larda kadınların seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla halkın genişlemesi gerçekleşti. 1936’da tek partinin ilkeleri anayasaya girer ve 10 yıl sonra çok partili denilebilecek ilk seçimler baskın ve sopalı olsa da yapıldı.
Demokrat Parti, 1945’te ‘öz Türkçeleştirilmiş’ anayasanın dilini tekrar değiştirmek dışında metne ilişkin pek bir şey yapmadı.
6) 1961 Anayasası
27 Mayıs 1960’ta emir komuta zincirinin dışında yapılan askeri darbe, Mümtaz Soysal’ın ‘suçsuz anayasa’ dediği 1924 Anayasası dönemini bitirdi.
1961 Anayasası, selefinin milli iradeci çoğunlukçuluğuna karşı denge mekanizmaları yaratan, özerk devlet kurumları oluşturarak anayasal güvenceye bağlayan, temel hak ve özgürlükler için geniş bir güvence sağlayan bir anayasadır.
Ruhunu giriş kısmında ifade etme gereği duymuş ilk cumhuriyet anayasasıdır. Bu kısım darbeyi meşrulaştırma amacını taşısa da yurttaşların direnme hakkına da atıf yapmıştır. Bülent Tanör’ün ifadesiyle sosyalleştirici, siyasallaştırıcı ve hukuksallaştırıcı bir program işlevi de görmüştür.
Bu anayasa sağladığı güvenceler, Türkiye’nin dönüşümünde yeni bir siyasal sahne oluşturma işlevi görmesi ve toplumsal çatışmaların demokratik sürdürülmesine faydalarına rağmen 10 yıl dayanabildi. 70’lerin kavgasının arasında kaldı ve güçlü tarafın darbeleriyle büküldü.
7) 1982 Anayasası
1971’de 12 Mart askeri darbesiyle başlayan süreç 1980’deki darbeyle tamamlandı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin’in işçi sınıfına hitaben “20 yıldır biz ağladık onlar güldü, şimdi gülme sırası bizde” dediği darbeyle yeni anayasa yapıldı.
1982 Anayasası, 61’e tepki olarak güçlü yürütme, yürütmenin içinde güçlü cumhurbaşkanı üzerine kurulu. Ayrıca ‘kutsal’ devletin karşısında atomize ve muhtaç yurttaşı inşa etmek için oluşturulmuş bir metin.
1961 Anayasası gibi bu anayasayı da kurucu meclis yaptı. İlki bir önceki iktidarı dışlayarak, ikincisiyse yurttaşın tümüne kapalı yapılmıştır.
Fransız İnsan ve Yurttaşları Bildirgesi’nde anayasalı devletin iki şartı bakımından 1982 Anayasası gerilemedir. Yurttaşların hakları, Tanör’ün deyişiyle katmerli birer sınırlama rejimine tabidir. Anayasaya göre hakların kullanımı bedel ödemeyi gerektirmektedir.
Siyasal partilerin özgür hareketlerini engellemek için parlamentoya girişte seçim barajı bulunmaktadır.
Anayasaya koyulan cezasızlık kuralları sayesinde yargılanmamış, ünvanları geri alınmamış Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden artık hiçbiri yaşamıyor.
8) 1982 Anayasası nasıl ‘yamalı bohçaya’ döndü?
Mümtaz Sosyal, Türkiye’nin gereğinden çok fazla anayasa hakkında konuştuğunu 1969 gibi çok erken bir tarihte söylemişti. Sıradan yurttaşın gündeminde anayasanın bu kadar yer ettiği bir toplumun, olağan bir politik düzen içinde yaşadığı söylenemez. Aradan geçen elli yıldan fazla zamanda da pek bir şey değişmedi.
12 Eylül darbecilerinin yaptığı anayasa 10 yılını doldurmadan, toplumsal hareketlerin bir nebze güçlenmesiyle halkın üzerine geçirilen boyunduruk sorgulanmaya başlandı.
1987’de anayasayla getirilen siyasi yasaklar kaldırıldı. Anayasanın üçte ikisi 1987, 1995, 2001 ve 2004 yıllarında değiştirildi. Ruhu değişmese de standart bir burjuva demokratik düzenin anayasası haline gelen metin ve somut siyasal düzen, 2007’den itibaren radikal bir dönemece girdi.
9) 2007’den bu yana radikal dönüşüm: ‘AKP Dönemi Anayasacılığı’ nedir?
Dinçer Demirkent ile Murat Sevinç’in ‘AKP Dönemi Anayasacılığı’ olarak adlandırdığı bu dönemde 2007, 2010 ve 2017’de üç kritik değişim yaşandı. Tabii bu üçünün yanında kurucu bir ek var. O da HDP Eş Genel Başkanı dahil, birçok milletvekilinin tutuklanmasına neden olan anayasa değişikliği.
2007’de devlet içi çatışma, anayasal krize dönüştü. Hayatımıza ‘367’ sayısıyla yansıyan bu kriz, eşi başörtülü olan biri (Abdullah Gül), cumhurbaşkanı olacak mı olmayacak mı tartışmasıyla topluma yansıdı. Anayasa Mahkemesi’nin ‘367’ kararı sonucu Meclis, cumhurbaşkanı seçemedi. Böyle gidilen 2007 seçimleri, bir plebisite (halk oylaması) dönüştürüldü. AKP anayasacılığının ana karakterini de bu plebisiter nitelik oluşturdu. Dönemin ilk ve en başarılı hamlesi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi oldu ve yüzde 67’nin üstünde destekle kabul edildi. Türkiye sağının en büyük arzularından biri gerçekleşirken 1909’da başlayan parlamenter demokrasi serüveninde gedik açıldı.
İkinci zirve, siyasi hayatımıza ‘yetmez ama evet’ tartışmalarını sokan 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumu oldu. Değişiklik 12 Eylül’le hesaplaşmayı vaat ediyordu. Çeşitli süsler içeren değişikliğin asıl amacı yargıdaki değişimdi. 2010 değişiklikleri sonrasında, Anayasa Mahkemesi’ne kısmi iptal kararı yetkisi vermenin kolaylaştırıcı etkisiyle yüksek yargı Fethullahçıların eline geçti. 12 Eylül’le hesaplaşma falan olmadı.
AKP dönemi anayasacılığının tüm yurttaşlar açısından en kritik dönemeciyse 2015 Haziran seçimleriydi. 1981 Anayasası ve Siyasal Partiler Kanunu’yla çizilmiş sınırlar HDP’nin aştığı barajla yıkıldı. Ardından yeni düzenin ilk adımları atıldı.
Türkiye, yeniden bir savaş ortamına girdi. Haziran 2016’da anayasa değişikliği yoluyla dokunulmazlıklar geçici olarak kaldırıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Anayasaya aykırı ama evet” diyerek anayasal tarih yazımına yeni bir başlık kazandırdığı süreç, HDP eş genel başkanlarının, milletvekillerinin ve CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla devam etti.
15 Temmuz 2016’da Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) temizlemek için ‘Allah’ın lütfu’ olarak yorumladığı darbe girişimi yaşandı. Böylece Türkiye’de yaşayıp da darbe görmemiş kuşak kalmadı. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri (KHK), Türkiye’nin yeni anayasası oldu. OHAL koşullarında Türkiye’nin yeni rejimini belgeleyen 2017 anayasa değişikliği kabul edildi. Bu değişikliklerle eşi benzeri ve literatürde adı bulunmayan bir somut düzenin içindeyiz. Kuvvetler ayrılığı ve temel hakların güvencesine sahip değiliz. ‘Hükümet sistemi değişikliği adı altında rejimin değiştirilmesiyle anayasa serüvenimiz başladığımız yere, 1876 düzenine geri döndü.’