• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

38. İstanbul Film Festivali'nin sararmış sayfaları; Papirüs ve Taksim Sanat Evi

05/04/2019 20:18

H. AYHAN TİNİN

Sanat da var / Tiyatro

insanatinart@gmail.com

Festivalin programı, önerilen filmler, listeler birçok dergide yerini aldı.

Sinemaseverler yönlerini bulmalarına yardımcı olacak yazılar içinde gezerek, kendi izleme listelerini oluşturacaktır.


Eğer alışıldığı üzere bu yazıda öneriler olması gerekirse…

Öncelikle Berlin Film Festivali’nden gelen filmlere yönelmenizi tavsiye ederiz. En İyi İlk Film ödülü alan ‘Koray’ bu filmlerden… Yönetmeni Mehmet Akif Büyükatalay ile tanışmak için de iyi bir fırsat.

Fotoğraf: www.variety.com

Stanley Kubrick seçkisi, her birini dijital ortamda bulmak mümkün olsa da, filmleri sinema salonunda seyretme keyfini yaşamak açısından tercih edilebilir. Musikîşinas bölümüne baktığımız zaman ise öncelikle ‘Performance’ ve ‘A Dog Called Money’ (üstte) dikkat çekici.

Fakat kişisel olarak bir festival zenginliğinin içine giren seyirciye “İlle de şunu seyredin,” demek bana çok iyi gelmiyor. Bu verimli festival ortamında biraz garanti, biraz deneme, biraz da sürprizli seçimlerin daha yaratıcı olacağına inanıyorum.

Ancak geçmişiyle ilgili hafızasını sürekli kaybeden, her şeyin dün başladığını zanneden bir toplumda hem festivalin, hem de Beyoğlu’nun geçmiş baharlarına bir yürüyüş yapmakta yarar var.

Anımsayalım: Türkiye 80 darbesinin ağırlığını üzerinden atmaya çalışırken, 1982 yazında İstanbul Festivali’ne yeni bir bölüm daha eklenmişti: Sanatlar ve Sinema.

Festivalin içinde 6 filmin gösterildiği bu küçük bölüm, bir kısım sinefili ve profesyonelin dışında belki de pek kimsenin ilgisini çekmemişti. Ne de olsa dünyada yankılar uyandıran filmleri, en iyi olasılıkla bir ya da iki sezon sonra seyreden bir kuşağın çocuklarıydık.

1984 yılından itibaren Sinema Günleri Nisan ayı içinde festivalden bağımsız bir etkinlik biçimine dönüştü. 1989 yılından itibaren de uluslararası tanınırlığı kabul edilerek İstanbul Film Festivali adını aldı.

Bu önemli aşamalarda kimlerin emeği yoktu ki… Vecdi Sayar, Onat Kutlar ve tabii ki Atilla Dorsay. Belki ismini bilmediğimiz bir avuç kahraman daha…

Emek Sineması vardı. Şimdi yok.

Saray Sineması vardı. Şimdi yok.

Harbiye As Sineması vardı. Şimdi yok. Zaten sinemaların eski havası da yok.

Sinema Günleri ya da İstanbul Film Festivali zamanı yaklaştı mı aylar öncesinden rezervasyon zamanları açıklanır. Bilet bulunamayacağı baştan belli olan bazı filmler için araya eş dost sokularak davetiye bulunmaya çalışılır. Ne yapılır ne edilir, Beyoğlu’nun sokaklarında yaşanan bahar günlerinde, akşam ansızın bastıran yağmurlarla birlikte, festival koşturmasının içine girilirdi.

Koşturmaydı. Çünkü neredeyse her filmi seyretmek için yapılan programlarla, 14.00 seansından başlayıp günde iki ya da üç film seyrettiğimiz günler olurdu. Genç, yaşlı, üniversiteli, aydın, sanatsever, sanatçı 70’li yılların kavgalı, kanlı, insanlık ayıbı günlerinden sonra, sanatın ve sinemanın birleştirici, uzlaştırıcı, kucaklayıcı aydınlığına koşuyorduk sanırım.

Bütün bu izlenenler içinde beğenilen, hayalkırıklığı yaratan, içinde keşfedilen yönetmen ya da yıldızların olduğu filmlerin paylaşıldığı üç önemli mekân vardı. Biri Papirüs Bar, diğeri Taksim Sanat Evi, bir de Çiçek Bar ya da kapısında yazdığı gibi “Sinema Sevenler Kulübü.”

Ben daha çok Papirüs ile Taksim Sanat Evi arasında gezenlerdendim.

Ayhan Işık Sokak’ta, dar ve birkaç basamak merdiven ile inilen bir girişi vardı Papirüs’ün. Kapısında “Üye Olmayan Giremez” yazardı. Bir gün barmen Halim Bey’e sordum, “Halim Bey, kim buranın üyeleri?” Barın kapıya uzak köşesinde oturuyordum. Halim Bey saklı ve kibar gülümsemesiyle siyah çerçeveli gözlüklerinin altından işaret etti. Kapıya yakın olağan yerinde İsmet Ay, yanında “Doktor”, onlara laf atan Savaş Dinçel, paltosuna vestiyere bırakıp içeri henüz girmiş Şerif Gören, ortaya doğru Akal Atilla… İstanbul’un Sinema Günlerin’den, sinema salonlarından çıkmış aydınları, sanatçıları, entelektüelleri hepsi oradaydı. Duvarlarında müdavimlerinin hediye ettiği yüzlerce afiş bulunan bu küçük ama sıcacık mekânda en keyifli ve hararetli muhabbetlerini yapıyorlar, birbirlerine uzaktan laf atmaktan, şakalar yapmaktan da geri durmuyorlardı.

Ertuğrul Bey kapıyı açmış, kalanını onlar halletmişlerdi.

Taksim Sanat Evi farklı mıydı?

Hababam Sınıfı filmlerinin mezun(!) tek öğrencisi Ahmet Sezerel Taksim Sanat Evi’nin mimarıydı. Uzun merdivenlerle yer altına inilirdi. İlk olarak küçük çiçekli kumaşlarla döşeli sandalyeleri vardı. Sonra giderek dekorasyonu da değişti. Dar merdivenden inip, ahşap barın kenarında sohbeti koyultanlar da çoğaldıkça çoğaldı. Yılmaz Zafer, Selim İleri, Kamran Usluer, Zekai Muratçay festivalin yorgunluğunu atmak için uğrarlar “Bir yolluk ver, yarın erkenciyim,” diye başlayan geceler, çoğu kez keyifli sohbetlerle sabahın ikisi üçüne kadar sürerdi.

Film projelerinin, kadrolarının oluşturulduğu, yarıdan fazla Yeşilçam sayılabilecek Sinema Sevenler Derneği’nde de benzerleri yaşanırdı. Artık hiçbiri yok.

Üç bin yıllık bu şehir zamana, kendi mekânlarına, sokaklarına, mimarisine ve kültürüne sahip çıkamadı.

Gece çıkanlar artık sohbet etmiyor, bağıra çağıra bir gürültünün içinde dağılmaya çalışıyorlar. Belki  kimsenin söyleyecek sözü kalmadı. Ya da kimse kendini duymaya dayanamıyor.

Sarı sayfalar eski bir rüzgâr ile çevrilirken tam 38 yıl olmuş. Dile kolay, 38. İstanbul Film Festivali.

Özel bölümler, yarışmalar, belgeseller bu yıl yine önemli bir seçkiyi sunuyor. Tercihiniz hangi film olursa olsun, Hollywood boyunduruğundan kurtulmuş kadrajlar ve kareleri vadediyor.

Atın kendini sinema salonlarına! Kendinize uygun bir seçki yapmak çok kolay.

Fakat o filmi izledikten sonra sizi çoğaltacak olan şey gidip paylaşacağınız üç tane dostunuz olması… Ya da sohbetini dinleyebileceğiniz iki sinemacının oturduğu bir mekânda, onlara yakın bir masa  bulabilme ihtimali…

O da sizin şansınıza kalmış.

*Bu yazıda ismi geçenlerin büyük bir kısmı şimdi bize yıldızlardan gülümsüyor. Işıklar içinde uyusunlar. Bir kısmı ise ne mutlu ki henüz hayatımıza dahil. Emekleri var olsun.

.

Kategori:Sanat

SON HABERLER

ING'den Türkiye için dolar ve avro tahmini

Hollanda’nın başkenti Amsterdam merkezli ING’nin yıl sonu dolar tahmini 43, avro tahminiyse 48,59 lira.

Kuvvetli yağış geliyor: Meteoroloji 10 ili sarı kodla uyardı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 10 ile sarı kodlu kuvvetli yağış uyarısında bulundu.

Amasya'da 4,6 büyüklüğünde deprem

Amasya’da 4,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

İletişim başkanlığı: Sivil, demokratik ve kuşatıcı bir anayasa için çalışma yapılıyor

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, PKK’nın silah bırakma kararı sonrası çıkan ‘Anayasa değişikliğiyle özerk ve federal bir yönetimin sağlanacağı’ iddiasını yalanladı.

Barzani: Bölge için tarihi adım

Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Neçirvan Barzani, PKK’nin silah bırakma ve fesih kararı için “Bölge için yeni bir sayfa açacak tarihi bir adım olarak değerlendiriyoruz” dedi.

Yazar Dilara Gürcü: Sistem kadınların yol kat edememesi üzerine kurulu
Ne okusak: Dört kitap önerisi

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 750 gündür hapiste

YAZARLAR

Araştırma: Beş yaşın altındaki her beş çocuktan birinde beslenme bozukluğu var

Mesude Demir

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Füruzan'ın röportajlarındaki dil dikenleri

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Alaattin Aktaş: 'Şak diye 10 milyar döviz satma' önerisi acaba 'şak' kısmı aynı kalmak kaydıyla faiz artışında uygulansaydı…

Murat Muratoğlu: 'Dış mihrak', 'üst akıl', 'iç hain' derken şimdi de repertuara 'malum çevreler' eklendi

Abdullah Tolu: Büyük şirketler futbol kulüplerinin statlarında loca kiralayarak, müşterileri ve personelini ağırlıyor

Yusuf Dinç: Politika faizini, enflasyonu bahane edip kura göre ayarlamaktan vazgeçilmeli…

Engin Solakoğlu: ABD'nin Ortadoğu'da yeniden çizmeye kalkıştığı harita bakımından Türkiye'nin önemi eşsiz

Erdal Sağlam: Bu iktidarın enflasyonu tek haneye indiremeyeceği çok açık

Ünal Özüak: Malaga ligin en iyi takımı olabilir ama Galatasaray daha motive olmalıydı

Abbas Güçlü: Çin, başta ABD olmak üzere diğerlerine hiç benzemiyor!

Nuray Babacan: Temkinli duran AKP'li siyasetçiler var

Murat Belge: İki çocuğunu öldürmüş 'vatanperver'le aynı safta yer almak 'bütün' AKP sempatizanlarını mutlu eder mi?

Faruk Bildirici: Haberi düzeltmesi, istismarın ayrıntılarının pornografik bir dille anlatıldığı satırları silmesi gerekirdi

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×