CANAN COŞKUN
canancoskun@diken.com.tr
@canancoskun
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Gezi Parkı davasında verilen mahkumiyet ve tutuklama kararları nedeniyle İstanbul Beyoğlu’ndaki Karaköy semtinde bulunan Mimarlar Odası önünde tutulan nöbetin 106’ncı gününe katıldı.
Gezi eylemlerinde yaşamını yitirenleri anan İmamoğlu, İBB’den atılan çalışan ve ‘Barış Akademisyenleri’nin durumuna ilişkin soruya ise yanıt vermedi. İşten atılan çalışanlara yöneltilen suçlamalardan biri de Gezi eylemleri sırasında öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın anmasına katılmalarıydı.

İmamoğlu’nun katıldığı nöbette 18 yıl hapse mahkum edilen ve 25 Nisan’dan bu yana hapiste tutulan Mimarlar Odası avukatı Can Atalay’ın anne ve babası ile İBB Şehircilik ve Proje Koordinatörü Tayfun Kahraman eşi Meriç Demir Kahraman ve kızı da yer aldı. Burada konuşan İmamoğlu şunları söyledi:
“İstanbul’un tarihine, doğasına sahip çıkan, İstanbul’u korumak isteyen anlayışa karşı kararlı bir biçimde cezalandırma zihniyetine sahip bir güçle karşı karşıyayız. İstanbul’u ve bütün ülkeyi aslında kendine aitmiş gibi gören, bu şehrin ve bu ülkenin kaynaklarına o kadar sahipmiş gibi davranan bir güçle karşı karşıyayız ki kimseye hesap vermeden dilediği gibi kullanmaya alışmış bir akılla karşı karşıya olduğumuzun da altını çizmek isterim.
‘Siyasi bir süreç yaşanıyor’
Gerçekleri dile getirenler adalet, hukuk, demokrasi talep edenler, doğaya sahip çıkanlar, önce kamuoyu önünde bilinçli bir süreç yönetilerek suçlu ilan ediliyorlar. Ardından yetkili organlar aracılığıyla talimatlı bir şekilde gereği yerine getiriliyor. Hukuki bir görünüm altında tamamen siyasi bir süreç yaşanıyor. Gezi davası içinde adaletin, vicdanın olmadığı bu keyfi, bu otoriter sürecin simge davalarından birisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu davada verilen kararlar milyonlarca insanımızın vicdanını yaralamıştır.
Yaşadığı şehre sahip çıkanlar bundan sonra Kimse böyle bir şeye cesaret etmesinler diye bir yöntem ile cezalandırılıyorlar. Ve bu ruhun topluma yayılmasını istiyorlar. İnsanların mücadele etme şevkini, cesaretini kaybetsinler diye cezalandırmalara da devam ediyorlar. Ama bugüne kadar gördük ki asla vazgeçmeyenler, onların bu süreçlerinin başarısız olacaklarını da ortaya koyuyorlar.
‘Korku ve öfkeyle mi yönetileceğiz?’
Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımız için en önemli soru şudur: Korku ve öfkeyle mi yönetileceğiz, yoksa hukuk ve adaletle mi? Maalesef bu ülkede uzunca bir zamandır hangi taşın altına bakarsanız bakın adaletsizlik görürsünüz. Ama buradaki gibi masum hak arayışlarını ve dayanışma insiyatiflerini gördükçe de bir vatandaş olarak da, bir yönetici olarak da elbette hem içim rahatlıyor, hem de umudum artıyor. Geleceğimiz adına asla ama asla yılgınlığa, umutsuzluğa gerek olmadığını hepinizle paylaşmak istiyorum.
Kararlılık olduğunda neler kazanacağımızı yakın zamanda da neler kazanabileceğimizi hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Çünkü artık biliyorum ki umut, medeniyet ve demokrasi yolunda ilerlememize eğer imkan sağlar, umut bize ‘Otur yere’ dediklerinde ayağa kalkmamızı sağlar. Bize ‘Kes sesini’ dediklerinde umut çok daha güçlü bir şekilde konuşmamızı sağlar.
‘Nöbet tutmak yaşamsal önemdedir’
Adaletin can çekiştiği ülkemizde adalet nöbeti tutmak herkes için elbette yaşamsal önemdedir. Biz adalete, kamu vicdanına olan inancımızı yitirmeden, sağduyudan uzaklaşmadan tavrımızı ortaya koydukça güzel günlerin yaklaştığını net olarak biliyoruz. Hukukun egemen, yargının bağımsız olduğu bir Türkiye’de inanıyorum ki Gezi bahanesiyle tutsak edilenler de elbette ki özgürlüklerine kavuşacaklar ve uzmanlıklarını, tecrübelerini yaşadıkları şehrin ülkenin yararına en üst seviyede kullanmaya da devam edecekler.
Gezi’de yaşamını kaybedenleri andı
O çok yakın ve güzel günlerde biz de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde şehircilik ve proje koordinatörü olarak görev yapan çok sevgili ve değerli yol arkadaşım, dostum, kardeşim Tayfun Kahraman ile o güzel günlerde bir arada çalışmaya devam edeceğiz. Bilimin, ortak aklın, toplumsal faydanın, adalet ve liyakatin, hakim olduğu bir anlayışla İstanbul için birlikte hizmet üretmeye, en güzel işleri yapmaya mutlaka devam edeceğimizden adım gibi eminim. Kente, doğaya, kültüre, insana sahip çıktığı için bedel ödeyen tüm dostlarımıza, Bakırköy’deki, Silivri’deki tüm dostlarımıza sevgi ve dayanışma duygularımı gönderiyorum, yanlarında olduğumu ifade ediyorum ve mutlaka ve mutlaka kucaklaşacağımız günlerin yakın olduğunu biliyorum. Bu yolda kaybettiğimiz canları da saygıyla minnetle anıyorum.”
Barış Akademisyenleri’nin durumuna ilişkin soruya yanıt vermedi
İmamoğlu, Diken’in İBB’den atılan çalışan ve ‘Barış Akademisyenleri’nin durumuna ilişkin sorusuna yanıt vermedi. İBB başkanı soruyu dinledikten sonra kafasını çevirip yürüdü.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “İBB’de 557 terörist var” sözleri ardından başlayan soruşturma sonrasında 50’ye yakın kişi tazminatsız işten atılırken sayının artmasından endişe ediliyor. İşten atma gerekçesi olarak Kod-42 gösteriliyor.
Kod-42’yse şu anlama geliyor: “Gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.”
Güvenlik soruşturması sonrası işten çıkarılanlar arasında kanun hükmünde kararnameyle (KHK) ihraç edildikten sonra İBB’de göreve başlayan ‘Barış Akademisyenleri’ de var.