BERXWEDAN YARUK*
“Tel Abyad, Kobanê’nin 70 km doğu cephesinde, Serêkaniyê’nin ise 110 km. batı cephesindedir. Urfa’nın Akçakale ilçesinin hemen karşısındadır. Zaten burası tıpkı Kobanê, Serêkaniyê, Qamışlo gibi, Türkiye ve Suriye sınırının ortasından ikiye böldüğü bir kent. Kürtler Tel Abyad’a Grê Spî der.”
Gazeteci Amed Dicle, Tel Abyad operasyonu yazısına böyle bir coğrafi bilgiyle başlıyor. Yazıda Tel Abyad’ın stratejik konumuna dair her detay mevcut olduğundan bu hususta tekerrüre düşmeyip Türkiye’de ne gibi soru işaretleri doğurduğuna değineceğim.
HDP’nin barajı aşması sonucu tek başına iktidar olamayan AKP’nin elinde kalan tek planı başkanlık sistemi değil elbet. İçerde HDP’yle çözüm, komşuda PYD’yi çözme süreci biçimindeki ikili oyunu AKP’ye Türkiye’de seçimi kaybettirip, Suriye’de yeni bir göç dalgasına ve çetelerle ilişki deşifrasyonuna neden oldu.
Akçakale’den binlerce Suriyeli sivilin girişi esnasında haylice IŞİD’linin de ülkeye girdiği güçlü kaynaklarca dile getiriliyor ki ilk icraatları gazetecileri kafa kesmekle tehdit etmek oldu. Sınırdan Türkiye’ye çete giriş çıkışlarının yeni olmadığı aynı gazeteciler tarafında birçok sefer belgelenmişti ve Mersin’den Diyarbakır saldırılarına değin ne gibi neticelere zemin olduğu da gözlendi.
Önümüzdeki günlerde ülke metropollerinde kaosa vesile olacak provokatif saldırıların olup olmayacağı ise Türkiye’nin ve AKP’nin IŞİD politikasında değişikliğe gidip gitmemesine bağlı. Türkiye halkları AKP’nin yalnızca Türkiye politikasına ‘dur‘ demedi, komşunun iç işlerine savaş suçu işlercesine müdahale edişine de ‘êdî bes e’ (artık yeter)” dedi. AKP’nin tam da Tel Abyad düşmüşken yeni hükümeti kiminle kuracağı ise yeni dönem stratejisinin ilanı olacak.
AKP-MHP savaş koalisyonu olur mu?
IŞİD bölgede sadece Kürtleri hedef almadı. Zulüm görüp katledilerek hakkında fetva çıkarılan tek halk Kürtler değil elbet. Aleviler, Arap köyleri ve Türkmenler de katliama tabi tutulup yerlerinden edildiler. AKP’nin son dönem IŞİD açıklamaları ve tırların silah sevkiyatının deşifre oluşu sonrası Türkmen cephesi tepkisini net gösterdi.
Milliyetçi Hareket Partisi sırf sınır komşusu Kürtler olmasın diye Türkmenlere dönük gelişmiş zulmü ve seçim süresince geliştirdiği anti-AKP siyasetini unutup AKP’yle savaş hükümeti kurar mı? İlk soru bu. Ben kuracağı kanısındayım, zira MHP’nin propagandasının ve varlık koşullarının geniş kısmı milli sahaların tehdit altında oluşuna dair korku politikasına dayalı. Kendileriyle eş sayıda vekille meclise girmiş bir HDP ve sınır komşusu olmuş PYD karşısında paniğe girmiş olan MHP, krizi fırsata çevirmeye dönük hamlelere başladı zira.
Bu sürece pragmatist yaklaşma refleksi parti kurmaylarınca Sayın Bahçeli’ye dayatılacaktır. Zaten konumu uzuncadır tartışılan Bahçeli’nin de bu öneriye direneceğini düşünmüyorum. Kısa vadede birkaç bakanlıkla HDP-PYD karşıtı siyasetle ihtişamlı günlerine geri dönmeye çalışıp, uzun vadede Türk-İslam propagandasını AKP tekelinden çıkarma hayaline gireceklerdir.
İlk olarak bir gece ansızın 84 Kerkük’çüler rahatsız olacak
“Kantonlar mı birleşiyor, Kürdistan mı?” Bu cümle şu günlerde biraz daha sessiz ve ihtiyatlı dillendirilecek olsa da sınıra bayrak dikilince iki çevrede bu zikir evvel fikir olarak seslendirilip, akabinde eyleme dönüşecektir. Kim bu çevreler? İlki elbette ulusalcı cenah. Bir gece ansızın 84 Kerkük’çüler. Komşu toprağına vatan toprakları diye manşet atıp, düne kadar salım salım sallanan IŞİD’in karanlık bayrağından rahatsız olmazken bugün YPG bayrağının tehlikelerinden dem vuracaklar.
Havuz medyasında “PYD IŞİD’den daha tehlikeli” manşetleri atılmaya başlandı ki bu YPG bayrağı gösterilerek ‘askerimize milli taciz‘ başlıklarıyla devam edecektir. ‘Hassas vatandaşın’ milli yanları kaşınacak, üç beş kentte yakılan PYD bayrağı göreceğiz (Yine yanlışlıkla Kamerun bayrağı yakılmazsa).
İkincisi ‘HDP AKP’yle anlaştı’cılar
İkinci çevre ise komünist ağabey, ablalarımız. Şimdi “Onlara neden komünist diyorsun?” tartışmalarına girmeden, bu ekibin kendini tanımladığı kavramla sesleneceğim ben de. Bu çevrenin ortak özelliği seçim evveli “HDP AKP’yle anlaştı” ya da “HDP barajı geçemeyeceğini bile bile seçime girerek AKP’ye destek oluyor” yorumlarıdır.
İyi niyetli kaygılıları bir kenara alıp devam edersek, bu arkadaşlarımız da muhtemelen yakın zamanda “HDP’nin Türkiyelileşme politikası sınırdaki Kürdistan’la bitiyor” teziyle yola devam edecek. Seçimden evvel Kürt halkı sabah akşam “AKP’yle anlaşmadık” demesine rağmen “Biz Kürtlere güvenmiyoruz” demek yerine bin dereden teori getirerek daimi tez üreten bu çevre, önümüzdeki günlerde Tel Abyad üstünden bu analizi yazıp çizecek.
PYD’nin Rojava’da kanton ilanına gittiği zaman duyurusunu yaptığı toplumsal sözleşmeyi okumadan ya da okumuş olmasına rağmen ‘yeniden’ Kürt halkına güvenmeden, kanton tarzı yönetim biçiminin bir devlet zemini değil birlikte yaşama zemini olduğunu anlamadan ya da bile isteye manipüle ederek siyaset üretecekler.
“Vallahi devletleşmeyeceğiz”
Suriye ve Rojava bölgesindeki devrimci güçler, IŞİD ve her türlü gerici örgüte karşı Burkan El Fırat ismiyle neden YPG-J’yle birlikte hareket ettiyse, Türkiye’deki yenilikçi ve demokrat tüm yapı-bileşenlerin HDP’yle birlikte hareket edişi de bundandır. Türkiye’de ilerici güç oldukları iddiasında olan arkadaşlarımız Tel Abyad somutuna dair muhtemelen “Emperyalizm oyunu” demeyi aza indirgeyip “Kürtler dört parçada birleşme fırsatı yakaladı. Devletleşip bölünmeye gidecekler” diyerek HDP’ye sabah akşam “Vallahi devletleşmeyeceğiz” dedirtmek isteyecekler.
Seçim akabinde “Teröristleri meclise soktular” sığılığıyla yan yana gelinmek istenmiyorsa IŞİD’i Tel Abyad’dan çıkararak Türkiye’ye yeni komşu olan Kürt halkına dair “Bizi bölecekler” komploları üretmekten ve HDP’nin Türkiyelileşme politikasına dair muğlaklıklar yaratmaya çalışmaktan vazgeçilmeli. Bunun, birlikte yaşamaya çalışan halklara bir faydası olmadığı 40 senelik savaşla ortada.
Zira Ortadoğu’da halklar birlikte yaşamanın zemini ilk kez beraber toprağa serpiyor. Toprağa serpilen birlikte yaşama tohumu ise Amed’de 17 yaşındaki Civan Aslan, Tel Abyad’da Şervan Müslim, Kobani’de Paramaz Suphi’dir.
Biz’ler vurgusu Türkiye’de bir siyaset metası değil, Ortadoğu’da yaşamsal kılınmak istenen bir felsefedir. Bu ilerici ve demokratik hareketin gericilik karşısındaki mücadelesinde yanında olup güç vermek bugün Ortadoğu’da tarihi bir görevdir.
*Gazeteci