LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Türkiye’de farklı toplum kesimlerinin temsilini esas alan partiler iktidara gelmeyi Türkiye’yi ele geçirmek olarak görüyorlar.
İktidara geldiklerinde kendi mahallelerini veyahut dayandıkları toplum kesimini korumayı, kollamayı, kayırmayı bir amaç haline getiriyorlar.
Ülkenin değil, temsil ettikleri toplum kesiminin veyahut mahallenin yararını gözetmek birinci öncelikleri oluyor.
Yani ülkeyi bir bütün olarak görmüyorlar.
O ülkede yaşayan her bir bireyi o ülkenin bir evladı bir vatandaşı olarak algılayamıyorlar,
Sonuç olarak da bariz bir şekilde ‘bizden onlardan’ ayrımı ortaya çıkıyor.
Her iktidar döneminde toplumun farklı kesiminden gençlere haksızlık yapılıyor, hayatları heba ediliyor, neticesinde de ülkeyle bağları zedeleniyor.
Hak edenin değil, iktidara yakın olanın el üstünde tutulduğu bir anlayış ülkede liyakatin temel değer olmasının da önüne geçti.
Kişisel kanaatime göre ülke olarak bugün yaşadığımız önemli sorunların temelinde de bu anlayış yatıyor.
Çünkü siyasetteki bu anlayış iyi eğitimli, liyakat sahibi insanların ülkede etkili konuma gelmesini de engelledi.
İyi mühendisler, iyi öğretmenler, iyi hukukçular, iyi doktorlar değil her dönemde iktidara yakın vasat insanlar el üstünde tutuldular.
Neticesinde de ortaya her alanda geri kalmış böyle bir ülke çıktı.
Bu ayrımcılığın, haksızlığın, hukuksuzluğun, bu bizden olanı kayırmanın, kendi toplumsal tabanını korumanın en kaba, en fütursuz halini bu iktidar döneminde yaşıyoruz.
İktidar, devlet personel alımında uyguladığı mülakatlarla binlerce gencin hayatını heba ediyor.
Dereceyle üniversite sınavını kazanmış, ülkenin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş, sonrasında yıllarca KPSS sınavına hazırlanmış o sınavda da yüksek puan almış gencecik insanlar bir mülakatla eleniyorlar.
Mülakat sistemi bu ülkenin evlatlarını yiyen, onların hayatını karartan bir mekanizmaya dönüşmüş durumda.
Son olarak geçtiğimiz ay on binlerce aday arasından 20 bin öğretmen ataması yapıldı.
Mülakata çağrılan bu adaylar arasında KPSS sınavında derece yapmış binlerce aday vardı.
Mesela KPSS sınavında Türkiye dördüncüsü, altıncısı, onuncusu olmuş gençler vardı.
Fakat bir çoğu mülakatta elendiler.
Akıl almaz bir ayrımcılık, akıl almaz bir kayırmacılık var.
Düşünebiliyor musunuz, sizin evladınız yıllarca çalışıp çabalıyor ve en iyi üniversiteden mezun oluyor.
Sonra yıllarca çalışıp girdiği devlet personel alım sınavı KPSS’de yüksek bir başarı göstererek dereceye giriyor.
Bütün bunlar devlette istihdam edilmesi için yetmiyor bir de mülakata tabi tutuluyor.
Mülakatta sorulan birkaç genel soru neticesinde de bu hakkını kaybediyor.
Bu gençlerden KPSS’de derece yapmış bir kaçıyla konuştuğumda “Mülakatta ne tür sorular geliyor” diye sordum, birisi “Bana Afrin’de öğretmenlik yapar mısın diye sordular” dedi.
Sonrasında da mülakattan elendiğini öğrenmiş.
Ülkede ağır bir mülakat zulmü yaşanıyor
On binlerce gencin hakkı gasp ediliyor, hayatları karatılıyor ve ülke ile olan aidiyetleri zedeleniyor.
İktidar, mülakatlardaki elemelere kendince şöyle bir açıklama getiriyor: Güvenlik soruşturmasından geçemediler.
Güvenlik soruşturması denilen kapalı bir kutu var.
Nedir bu güvenlik soruşturması? Neye tekabül ediyor? Tam olarak neyle suçlanıyorlar?
Bu konuda hiç kimsenin bir bilgisi yok.
Çünkü mülakatla elenen gençlere bir açıklama yapılmadığı için hiç kimse tam olarak neyle suçlandığını da bilmiyor.
Böyle olunca da mahkemeye gidemiyor, hakkını arayamıyor.
Korkunç bir hukuksuzluk var.
Akıl almaz bir hak gaspı yaşanıyor.
Bir gencin güvenlik soruşturma dosyasını gören bir milletvekili ile konuştum.
Emniyet istihbaratının verdiği raporlarda şöyle şeyler yazıyormuş: “Somut bir suçu olmamakla beraber babası, amcası, teyzesi, falan kurumda çalıştığı, falan sendikaya üye olduğu veyahut filan partide etkin olduğu göz önüne alındığında istihdam edilmesi sakıncalı bulunmuştur.”
Aklınız alıyor mu böyle bir suçlamayı?
Dahası bu kişiler hakkında yapılan güvenlik soruşturması raporlarında şöyle bir ibarenin olduğu da söyleniyor: “Bu belge delil olarak kullanılamaz sadece bilgi amaçlıdır.”
Muhalefet milletvekillerinden birinden dinledim.
Doktor olma hakkı kazanmış fakat güvenlik soruşturmasından geçememiş kendilerine ulaşan bir genci durumunu anlatması için Sağlık Bakanlığı’nın komisyon toplantısına alıyorlar.
Bu doktor adayı genç, komisyon üyelerinin yüzüne karşı kendisine yapılan haksızlığı ve yaşadıklarını anlatıyor.
Gencin anlattıkları, oluşan duygusal ortam neticesinden Sağlık Bakanlığı’ndan yetkililer o gence “Sen yeniden başvuru yap, durumuna bir daha bakalım” diye teklif geliyor.
O genç ikinci kere başvurduğunda da ataması yapılıyor.
Durumun vahametini görüyor musunuz?
Bu keyfiliği, bu hukuksuzluğu, bu vicdansızlığı, bir pervasızca yapılan hak gaspını görüyor musunuz?
20 yıl boyunca çalış, çabala fakat ne olduğu bilinmeyen bir güvenlik soruşturması saçmalığı ile hayatını karartsınlar, şans eseri derdini anlatacağın bir merci bulduğunda da o güvenlik soruşturması dosyası hükümsüz olsun.
Peki derdini anlatacak, durumunu izah edecek, yaşadığı yıkımı gösterecek bir mercii bulamayanlar ne yapacaklar?
Delil yok, ispat yok, somut bir suçlama yok, ortada işlenmiş bir suç da yok.
Kişisel yoruma dayalı kanaat belirten bir rapor var.
O raporla insanların hayatını çalıyorlar, haklarını ellerinden alıyorlar, adeta yokluğa mahkum ediyorlar.
Görünen o ki güvenlik soruşturması ve mülakat sistemi iktidarın yaptığı ayrımcılığın, ‘kendinden olan’ı koruyup kollamanın kılıfı olmuş.
Zerre kadar vicdanı, zerre kadar insanlığı bu ülkeye zerre kadar bağlılığı olan tek bir kişi bu ülkenin çocuklarına yapılan bu haksızlıklara bir izah getirebilir mi?
Bu çocuklar bizim çocuklarımız.
O kesim bu kesim, bizden onlarda diye bir şey yok.
Hepsi bu ülkenin evladı.
Bu çocuklar aynı zamanda bu ülkenin de geleceği.
Ayrımcılıkla, hukuksuzlukla, keyfi uygulamalarla bu gençlerin hayatını heba etmek ülkenin geleceğini heba etmektir.
İktidarın, yaptığımız bu eleştirileri, itirazları, uyarıları dikkate almayacağının farkındayım.
Benim amacım büyük bir haksızlığa maruz kalan bu insanların isyanını topluma duyurmak, onların sesi olmak.
Çünkü bu sese kulak vermek, bu haksızlığa karşı sesimizi yükseltmek hepimizin görevi.