BURÇAK ÜNSAL*
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer dün (5 Nisan 2015) sosyal medyada kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünen kullanıcılar için online ihbar hattı kurduklarını açıkladı.
Peki, geleneksel basında ve sosyal medyada geniş yankı bulan bu idari tasarrufun bir hukuki temeli var mı? Evet, kanuni temeli var. Ama biz kısaca anlatalım, kanuni temelin aynı zamanda hukuki olup olmadığına siz karar verin.
‘Uyar-kaldır’ neydi ve ne işe yarardı?
Avrupa Birliği mevzuatıyla uyum sağlamak adına 2007’de (halk arasındaki adıyla) ‘İnternet Kanunu’ kabul edildi (5651 Sayılı Internet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun).
İnternet Kanunu, ABD’de ve AB’de de bulunan ‘uyar-kaldır’ (notice and take-down) dediğimiz yöntemi son derece yetersiz ve detaysız olarak hukukumuza getirmişti. Ama bu ‘uyar-kaldır’ neydi ve ne işe yarardı?
‘Uyar-kaldır’ internette, sosyal medyada, hakları ihlal edildiğini düşünen kişilerin öncelikle sırasıyla bu yayını yapan içerik sağlayıcıya veya yer sağlayıcıya (YouTube, Twitter, Ekşi Sözlük vs.) başvurarak ilgili içeriğin kaldırılması için uyarıda bulunmasını sağlayan bir yöntem. Uyar-kaldır yöntemi tüm hukuka aykırı olduğu düşünülen her türlü içerik için zaten mevcuttu ve kullanılıyordu.
‘Uyar-kaldır’ sisteminin etkinliğinde gerek düzenlenme şeklinden gerekse uygulama biçiminden ve bir kısmı da sosyal medya şirketlerinden kaynaklanan birçok problem oluştu. Özellikle 2012 tarihinden itibaren İnternet Kanunu’nun daha sağlıklı bir noktaya getirilmesine yönelik için olarak yaptığımız birçok kanuni düzenleme ve sosyal medya şirketleriyle işbirliği/uygulama tavsiyesinin içinde doğru, etkin ve uygulanabilir bir ‘uyar-kaldır’ sistemi de bulunuyordu.
İki haftada iki kez değişikliğe uğradı
Ne var ki yedi yıl boyunca düzeltilmeyen, İnternet Kanunu Şubat 2014’te, birçok çevrenin 17 Aralık soruşturmalarına ve tapelere bağladığı gerekçelerle, internetin ve kullanıcılarının tamamen baskı altına alınmasına yönelik olarak iki haftada iki defa değişikliğe uğradı.
İnternet Kanunu’na eklenen 9/A Madde’siyle, yukarıda anlattığımız ‘uyar-kaldır’ sistemimiz kaldırılmamakla birlikte, özel hayatının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin, mahkemeye gitmeden doğrudan TİB’e başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi isteyebilmesi sağlandı.
TİB’in, kendisine gelen bu talebi uygulanmak üzere derhal Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne göndermesi ve erişim sağlayıcıların da bunu en geç dört saat içinde yerine getirmesi zorunlu kılındı. Başvuru sahibine ise ancak talebi üzerine erişim engellendikten sonra 24 saat içinde bu talebini sulh ceza mahkemesinin onayına sunması zorunluluğu getirildi.
Yargı devre dışı, kamu yararı tehdit altında
Bizce vatandaşın özel hayatını korumak için bu düzenlemelere gerek yoktu. Her zaman bunun nasıl yapılabileceğini belirttik, yine açıklayabiliriz. Özel hayat alanı, ihlali, zararları ve sonuçları benim için, sizin için, başbakan için veya çok ünlü bir sanatçı için farklıdır.
Sizler veya ben, dışarıda birisiyle bir yemek yerken yanımdakiyle fotoğrafımın çekilmemesini bekleyebilirim, ancak bir başbakanın veya çok ünlü bir sanatçının özel hayatı evinin kapısının eşiğinde başlar. Ayrıca bu bilgiye erişilmesindeki kamu menfaatiyle mahremiyet beklentisi arasında bir menfaat çatışması olabilir. Tüm toplumun bilgi almaktaki kamusal menfaati, kamuya mal olmuş bireyin mahremiyet beklentisini bertaraf eder nitelikte olabilir. Kısacası her bir münferit durum kendi şartlarına göre yargılamayla belirlenmeli.
Burada yargı en baştan devre dışı bırakıldığı gibi hem kamu menfaati potansiyel bir tehdit altında, hem de o içeriği oluşturan içerik sağlayıcının ve o içeriğin yer aldığı yer sağlayıcının hukuki güvenliği, hak ve menfaatleri de tehdit altında
2014 öncesi mevzuatımız zaten yeterli koruma sağlamıyor muydu, bu düzenlemeler ve uygulamalar gerçekten halkı koruyabilecek mi, yoksa bazı şeyleri daha da mı kötüleştirecek? Hep birlikte göreceğiz.
*Avukat