Hayatın büyük acılarını mizaha çevirmiş kadınlardır bunlar. Deli olmadıkları aşikardır. Sadece onlara hiç şefkatli davranmamış hayata verebildikleri en iyi karşılık, bu yaygın alaycılıktır. Büyük acılarla yitmiş gençliklerinin ya da genel olarak hayatın hesabının sorulamayacağının farkındadırlar. Büyük mücadelelerle hayatta kaldıkları için bu artık bir haktır, hayata sunabilecekleri en cömert şey. Acımasız bile olsa bu mizahta hala bir şefkat vardır: “Dünyadan sağ çıkılabiliyor ve mizah aslında en çok hayatla çok cebelleşmiş olanların hakkı, ben yaptıysam herkes başarabilir” diyen türden bir şefkat.
Dişil enerji diye kafamızı yedikleri aslında budur işte: Kadınlardaki, az ya da çok daima türlü zorluk çıkaran bir hayata, “beni yenemedin çünkü benim derdim oyunu değil hayatı kurmaktı” deme gücü. Hayatla, onun gözünün tam içine bakarak dalga geçebilme ve gülerek hayatta kalabilme gücü. Kadınların genel mücadeleciliği, sürdürülebilir şeyleri sürdürme azmi (kendimde olan kadarı dahil) bazen beni bile yoruyor ama hayatta kayda değer her şeyin bundan yapıldığını ya da bundan güç aldığını da biliyorum. Şuh kahkaha. Alaycı mizah. Önden bir “bu da geçer” bilgisinin eşlik ettiği ağır alay ya da ironi, sonunda çok da fark etmiyor: Kadınların mutluluğu ya da hayatla başa çıkma becerisi tüm dünya mutluluk endekslerinde en çok dikkate alınması gereken şey. Dünya hem bunun sayesinde hem de bunun aleyhine dönüyor çünkü.
Dünyanın cefasını çeken kadınlar her şeye rağmen direnmeye, hayat yeşertmeye, hiç de adil olmayan hayata mizah mesafesinden bakmaya, mücadeleye ve gülmeye devam ediyor. Kız çocuklarına ve kadınlara dünya gülüşlerce borçlu. Asla vazgeçmeyeceğiz. Hayatı da, kendimiz olabilmeyi de, herkes için adaleti de, sevinci de istemeye devam edeceğiz. Son gülen iyi gülecek mi bilmiyorum ama bu adaletsiz, bu kirli dünyanın mutsuz ya da mutlu sonunu, kadınların soldurulamayan gülüşü getirecek.