LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
Türkiye’nin ekonomi eski bakanlarından Zafer Çağlayan ve bir grup eski bakanın adı büyük bir rüşvet olayına karışmıştı.
Normal bir hukuk devletinde onca belgenin, ses kaydının ortalığa saçılmasıyla yolsuzluk yaptığı, rüşvet aldığı görülen insanlar yargı önünde hesap verir, eğer suçlu bulunurlarsa cezalarını çekerler.
Fakat iktidar, Meclis’te yaptığı ayak oyunlarıyla bu insanları yargıdan kaçırdı. Kendi arkadaşlarını kurtarmak için hukuku askıya aldı.
İktidar şöyle düşünüyordu: Güç bende, hukuku hiçe sayma pahasına da olsa bu yargılanmayı engelleyebilirim.
Ve öyle de yaptı. Böylece sorunu çözdüğünü düşünüyordu.
Fakat öyle olmadı. İşler daha da sarpa sarmaya başladı.
Yolsuzluk yapanın, rüşvet alanın cezasız kalmasını elbette kabul edemeyiz. Bu insanlar elbette yargılanmalıydı, yargılanmalılar.
Fakat ABD’nin devreye girmesi Türkiye’nin ekonomi bakanı ve en büyük devlet bankası yöneticisi hakkında tutuklama kararı vermesi çok başka bir şey.
Orada yargılanan artık Zafer Çağlayan değil, Türkiye.
Çünkü Türkiye’nin bir bakanının hakkında başka bir ülkede tutuklama kararı verilmesi demek Türkiye’nin bir hukuku yok demek, Türkiye devleti suç işliyor demek, kendi sorunlarını çözemiyor demek; Türkiye normal bir ülke, normal bir devlet değil demek.
Türkiye giderek dünyadan dışlanıyor, yalnızlaşıyor. Bu gidişatı hızlandıracak adımlara, gelişmelere umut bağlamak, buradan ‘İktidarın sonu geliyor’ düşüncesiyle kurtuluş umudu beslemek…
İktidarın yanlışları yüzünden Türkiye dünyada yalnızlaştığında, dışlandığında, ‘haydut devlet’ muamelesi gördüğünde bundan sadece iktidar, değil hepimiz zarar görürüz.
‘Haydut devlet’ muamelesi görmekten utanç duymalıyız.
Tekrar edeyim: ABD’de açılan dava bir rüşvet davası değil. Zafer Çağlayan orada rüşvet aldığı için yargılanmıyor. Amerika ‘Ambargoyu deldin’ diye Zafer Çağlayan ve Halkbank üzerinden Türkiye’yi suçluyor. Bu davada bir ceza çıkacaksa Zafer Çağlayan’a veyahut falan kişiye değil, Türkiye’ye çıkacak. Onların yaptığı yanlışın bedelini Türkiye olarak ödeyeceğiz.
Bu davaya sevinemeyiz. ABD’nin bu adımını bir kurtuluş olarak göremeyiz. Çünkü hukuk ithal edilmez.
İktidara öfkemiz yüzünden ülkemizi gözden çıkaramayız.
Çünkü Türkiye kaybederken hiçbirimiz kazanamayız. Türkiye’yi yıkıma sürükleyecek gelişmelerden hepimiz etkileniriz.
Kendi sorunumuzu çözemediğimiz için başkalarının devreye girmesinden medet umamayız. Dışarıdan gelecek, hepimizi etkileyecek bir cezaya bel bağlayamayız.
Zafer Çağlayan ve Halk Bankası’nın eski genel müdürü Süleyman Aslan hakkında ABD’de mahkemenin tutuklama kararı vermesine kimi muhaliflerin yaklaşımını gerçekten anlamıyorum.
Mesele artık Zafer Çağlayan ya da iktidar değil, mesele Türkiye.
Anlıyor muyuz?
İktidarın yanlışlarından, hatalarından dolayı Türkiye dünyada akıl almaz bir noktaya sürükleniyor.
Bakanları, banka yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkarılıyor.
İktidar hukuku yok ederek, kritik yanlışlar yaparak Türkiye’ye zarar verdi. Tamam! Ama bu zararı kendi içimizde tamir etmenin yolunu bulmalıyız.
Bizi daha da büyük bir yıkıma götürecek, dışarıdan gelen müdahalelere bel bağlayamayız.
Şöyle düşünün: Biz bir aileyiz. Aile fertlerinden biri hata yapıyor. Kendi içimizde o hatayı telafi edemediğimiz için dışarıdan biri o kişiyi bahane ederek bütün aileyi töhmet altında bırakan müdahalede bulunuyor.
Buna “Evet, iyi oldu” diyebilir miyiz?
Kaldı ki ABD, Zafer Çağlayan ve diğerleri için rüşvet iddiaları yüzünden dava açmış değil.
İran’a ambargo uygulandığı dönemde Türkiye, Irak ve Suriye’den sonra yeni bir komşu ülkeyle ekonomik durgunluğu kaldıramayacağını söylemişti.
İran’a ambargo koyan BM de Türkiye’nin bu durumunu dikkate alarak ‘özel şartlar’ çerçevesinde Türkiye’ye bazı kolaylıklar sağladı.
Görünen o ki iktidar, bu ‘özel şartlar’ı özensiz, dikkatsiz bir şekilde kullandı. Yani kendince Türkiye’nin ekonomisinin daha fazla zarar görmemesi için ambargo altındaki İran ile ekonomik alanda bazı işlere kalkıştı.
Şimdi ABD “Sen, bizim finans sistemimizi hukuka aykırı bir şekilde kullanarak ambargoyu deldin” diyerek Türkiye’ye bir ceza vermeye çalışıyor.
Tekrar edeyim: Görünürde yargılanan eski ekonomi bakanı ve bir devlet bankası müdürü ama ceza verilecek olan, suçlanan Türkiye. Yani hepimiz.
İktidarın yaptığı yanlışın bedelini hepimiz ödemek durumunda kalıyoruz.
Türkiye’ye bir ceza kesilmeye çalışılıyor. Muhtemel ki o cezadan dolayı Türkiye’ye bir ambargo uygulama hesapları var.
Bizi bu duruma düşürdüğü için içeride iktidara kızabiliriz. Eleştirebiliriz. Yerden yere vurabiliriz. Fakat dışarıdan gelen bu tür müdahalelerden ancak endişe duyarız. Böyle bir duruma düştüğümüz için üzülürüz. Sevinmek de neyin nesi?
İktidarla Türkiye’yi birbirinden ayırmamız gerekiyor.
İktidara rağmen Türkiye’ye sahip çıkmamız gerekiyor. Bizi daha büyük bir yıkıma sürükleyecek gelişmelerden ülkemizi korumanın yollarını bulmalıyız.
Böyle yaptığımızda iktidarın değil Türkiye’nin yanında durmuş oluyoruz.
Çünkü Erdoğan ya da Zafer Çağlayan, Türkiye demek değil.
Türkiye hepimizin.
Türkiye’nin başına bir iş geldiğinde sadece iktidar değil hepimiz bir bedel öderiz.
Irak’ta, Suriye’de, Libya’da olanlardan hiç mi ders alınmıyor?
Gerçekten hayretler içindeyim.