BERNA KAYTAZ
@bernakaytaz
“Yolda özgürlük vardı.
Yolda hayatın anlamı.
Yolda bir arayış vardı, arayıp da bulamayış.
Yolda sorular vardı, çoğu cevapsız.”
Beat edebiyatının popüler yazarı Jack Kerouac, kült mertebesine ulaşan kitabı ‘On The Road’da böyle ifade etmişti yolda olmayı. Karmaşayı, anlamsızlığı, sorumlulukları belki de altında ezildiğimiz yükleri bir süreliğine arkada bırakmak için tatil zamanları gerçek hayata ara vermemize vesile oluyor. Kısıtlı tatil süremizle ilgili zaman zaman baskı yaratan ‘Çok eğleneceğiz’ klişesi yerine yolculuktan ve yolda olmaktan keyif almak benim için iyi müzikle başlıyor.
Ve yola çıkıyoruz.
Müzik, yolda ve yolculukta hep fonda çalıyor.
Hatta benim gibi bir musikişinas iseniz yol için özenle seçilen şarkılar arabaya en önce biniyor.
Lhasa De Sela ‘Anywhere On This Road’
Çocukluğunu eve dönüştürülmüş bir okul otobüsünde ailesiyle birlikte ABD’yi dolaşarak geçiren Lhasa De Sela’nın bir gezgin olması sanırım şaşırtıcı değil.
Eğitimini, otobüsten bozma tekerlekli evlerinde annesinden alıyor. Müziğe yoğun ilgisi sebebiyle 13 yaşında şarkı söylemeye başlıyor. Ailesiyle başladığı yolculuğuna 19 yaşında tek başına Montreal’e taşınarak devam ediyor ve ona kapısını açan her mekanda şarkı söylüyor.
İlk albüm teklifini bağımsız bir plak şirketinden alıp La Llorona adlı albümünü kayıt ediyor. Edebiyat doktorası yapan Lhasa’nın babası Alejandro Sela, Lhasa’ya Meksika’daki La Llorona şehir efsanesini anlatıyor. Bu efsaneye göre beyazlar içinde bir kadının geceleri nehrin yakınında öldürülen çocukları için ağıt yakarken duyulması ona ‘Ağlayan Kadın‘ La Llorona adının takılmasına sebep oluyor.
Bu hikayeden etkilenen Lhasa ilk albümüne bu ismi veriyor. İlk albüm sonrası Avrupa ve Kuzey Amerika’da birkaç yıl süren turne sonunda Lhasa 1999 yılında şarkı söylemeyi bırakıyor. Pocheros adındaki sirk tiyatrosunda çalışan kız kardeşlerine katılmak için Fransa’ya yerleşiyor. Orada da uzun süre duramayan Lhasa, Marsilya’ya taşınıp dünyayı dolaşarak geçirdiği yıllar süresince yolların verdiği ilhamla yeniden şarkı yazmaya başlıyor. Meksikalı, Amerikalı Lhasa De Sela ikinci albümü ‘The Living Road’da yollarda geçen yaşamını şarkılaştırıyor. 2003’te yayınlanan ve En İyi Dünya Müziği Albümü ödülüne aday gösterilen bu albümünün ardından kendi adını verdiği üçüncü ve son albümünü kaydediyor.
Yollarda gezgin bir müzisyen olarak geçirdiği kısa ama anlamlı yaşamıyla gerçek bir yolcu Lhasa De Sela, 2010’da meme kanseri sebebiyle ölüyor. Lhasa’nın müzikal zenginliği, şarkı sözlerindeki derinlik, hayata bakış açısındaki farklılık şarkılarını dinleyenleri yolculuğa çıkarmaya devam ediyor.
Anywhere on This Road’u Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.
Alex Serra ‘So Free’
“Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar
Her gün aynı yolları yürüyenler
…”
Manevi ve entelektüel olarak kendini yenilemek, beslemek, Pablo Neruda’nın dediği gibi insanın layık olduğu gibi yaşaması için elzem. Yeni şarkılar dinlemek, yolculuğumuzda farklı yollara sapmak, edebiyatla başka hayatlara dahil olmak yaşama sıkı sıkıya tutunma dürtümüzü kuvvetlendiriyor. Yazarın da dediği gibi yapabileceğimiz en devrimci şey, kendimiz olup hayata kollarımızı açmak.
Kendini tanıma yolculuğuna çıkan İspanyol Soul / Dub müzisyeni Alex Serra da işte tam bu yüzden insanın anlam arayışı nedeniyle kendine ‘Kaşif‘ diyor. Kendini keşfetmek için Alex Serra uzun bir yolculuğa çıkıyor. 2012’de başlayıp Latin Amerika ve Güney Afrika’ya giden ve müziğine nüfuz eden, farklı müzikal köklerden gelen müzisyenlerle tanışarak geçirdiği dört yıllık ilham verici bir kendini keşfetme yolculuğundan sonra ilk albümü ‘In The Real World’ü 2019 baharında kaydediyor.
Alex Serra’nın şarkıları daha ‘gerçek‘ olduğuna inandığı, insanın derinlere indiği, zamanın durduğu ve tüm insanları birbirine bağlayan gizemli ve kutsal bir Yeni Dünya’ya uyanışı anlatıyor. Onun yumuşak ve naif sesi bizi bu iç gözlem ve trans haline çağırıyor.
Serra ‘benzersiz ve yenileyici bir enerji‘ diyerek tariflediği bu geliştiren, dönüştüren yolculuk sonrasında edindiği kültürel ve müzikal zenginliği ülkesi İspanya’nın dışında farklı ülkelerde de konserler vererek paylaşmaya, ruhani arayışını sürdürmeye halen devam ediyor.
So Free’yi Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.
Xavier Rudd ‘Follow The Sun‘
Beş altı yaşlarında bir çocukken Xavier Rudd sörf yapıyor, gençliğinde mobilya işinde olan ailesi nedeniyle geri dönüştürülmüş ahşap satıyor. Müziğe ilgisi ağır basan Xavier Rudd sörf yapmanın müziğe ilham verdiği söylüyor.
Avustralyalı şarkıcı, söz yazarı, müzisyen ve multi enstrümanist Rudd’un şarkılarının birçoğu maneviyat, insanlık, çevre ve Yerli Avustralyalıların hakları gibi sosyal açıdan bilinçli temaları içeriyor.
Solo kariyerine başlamadan önce Rudd, Xavier and the Hum grubunun bir parçası olarak müzik yapmaya başlıyor. Leo Kottke, Ben Harper, Natalie Merchant ve multi-enstrümantalist David Lindley gibi sanatçılardan, Hawaii ve Kızılderili müziği gibi çeşitli kaynaklardan besleniyor.
11 Eylül saldırısından çok etkilenen müzisyen, ilk solo albümü ‘To Let’i kayıt ediyor. Kendi ifadesiyle ‘Bekleyen Bir Dünya‘ ve Rudd bu bekleyen dünyada sadece kendi yolculuğuna odaklanmış biri değil. Başka hayatların sorunlarını dert edinip müziğiyle çözüm arıyor. Yazdığı şarkı sözlerinde umudu kovalıyor, güneşi takip ediyor, dalgalara biniyor, taşlı derelerden geçiyor. Onun dünyası durmuyor, beklemiyor. Yaşıyor. Zarifçe, nazikçe, coşkuyla.
Xavier Rudd müzikal cömertliğiyle kurduğu bu masalsı Dünya’ya bizi de davet ediyor.
Follow The Sun’ı Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.
Nessi Gomes ‘All Related‘
Küçük Guernsey Adası’nda Portekizli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Portekiz-İngiliz asıllı şarkıcı, söz yazarı Nessi Gomes geleneksel fado halk müziğini, çağdaş İngiliz müziğinden ilham alarak harmanlıyor ve etnik kökeninin her iki tarafından da etkileri sanatına yansıtıyor.
Hikaye anlatıcısı Nessi Gomes şarkılarında, insanlığın karanlık ve aydınlık taraflarını anlatırken insan ruhundan, kolektif korkulardan bahsediyor ve duyguların derin bir keşfine de izin veriyor. Nessi’nin hayatındaki müzikal dönüm noktası, 10 yıl önce Orta Amerika’da yaşarken gerçekleşiyor. Evinden uzakta geçirdiği yalnız, özlem dolu yıllar dünyasını sarsıp, yazılarını yeniden şekillendiriyor. Aşk, kayıp ve kırık kalpler gibi temalardan, iç coğrafyasını, güvensizliklerini, orada bulduğu güzelliği ve ışığı keşfediyor. Tuhaf ve duygusal sesi, gölgeler ve umut, akıl sağlığı ve deliliğin sihirli bir şekilde birlikte dans ettiği bir iç dünyanın dürüst bir portresini yansıtıyor.
Ekim 2013’te Nessi Gomes, son derece kişisel meselelerle şarkılarını bir albüme kaydetme arzusu duyuyor ve batıya dönüyor. Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonunda Londra Regent’s Kanalı’ndaki paslı, küçük mavi bir teknede ilk albümü ‘Diamonds and Demons’i kaydediyor.
Özgün olarak tanımlayabileceğim bu albüm ışık, derinlik, umut ve hakikat için yürekten bir arayış ortaya koyuyor. Bu bir sevgi ve güven arayışı. 42 yaşındaki Nessi Gomes’in dinleyiciye derinden dokunan hatta sarsan, harekete geçirip değiştirme güdüsü uyandıran bir yaklaşımı var bu albümde. Büyüleyici ve başka gezegendenmiş hissi veren sesiyle Nessi Gomes, hepimizin birbirimize bağlı olduğunu ve bu birlik bilincinin iyileştirdiğini fısıldadığı All Related şarkısına binip yolculuğa devam ediyoruz.
All Related’ı Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.
Hugo Barriol ‘On The Road’
Kendi yolculuğuna çıkmış cesur bir diğer yolcu Hugo Barriol ile ben de yolda tanışıyorum. Cesaretle aradığını bulmak için düzenli ofis işini, Paris metrosunda sokak müzisyenliği yapmak üzere bırakıyor Hugo Barriol. Genç adam, Metro Müzik Ödülleri’ni kazandıktan sonra metro istasyonlarından çıkıp Fransız şarkıcı Alain Chamfort’un 2017 turnesine katılarak dikkatleri çekiyor.
Beş şarkılık ilk EP sözleşmesini de attığı bu emin adım sayesinde yapıyor, çünkü metroda şarkı söylerken bir prodüktör onu stüdyosuna çağırıp şarkılarını kaydetmesini istiyor. Böylelikle hayalleri gerçekleşmeye başlıyor.
Metroda müzik yapmanın kendi sesini ve tarzını bulmasını sağladığını söyleyen Hugo Barriol, çok popüler olan ‘The Voice’ isimli ses yarışmasına katılması için davet alsa da “Müziğimi satmak istiyorum, kendimi değil” diyerek teklifi geri çeviriyor. 34 yaşındaki indie-folk müzisyeni Hugo Barriol, ‘On The Road’ şarkısıyla 2017 sonundan itibaren önce Avrupa ardından Amerika kıtasında duyulmaya başlıyor.
Sanal dünyada henüz hakkında detaylı bilgi bulunmayan gizemli Hugo Barriol verimli bir uzun yolun yolcusu. Ve o, şarkısında da dediği gibi bu yolda olmaktan son derece mutlu.
On The Road’u Youtube ve Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.