
ATA SELÇUK
ata.selcuk@hotmail.com
Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) yaptığı bir araştırmaya göre her hafta vücudumuza giren mikroplastik miktarı 5 gram. Yani haftada bir, bir kredi kartı yiyoruz!
Yazılarım sanırım bir atık serisi halini almaya başladı. Ama olayın geldiği boyut göz ardı edilebilecek gibi değil. Son iki yazımda, dünyada ve ülkemizdeki atık miktarı ve türleri hakkında bilgi paylaşmıştım. Bu paylaşımlarımın sadece rakamsal bölümünü hatırlatmak isterim. Bugün dünyada yılda yaklaşık 7-10 milyar ton katı atık üretiliyor. Bunun 2.1 milyar tonunu belediye katı atıkları ya da kentsel katı atıklar oluşturuyor ve bu atıkların sadece yüzde 16’sı geri dönüştürülüyor. Her yıl çöpe atılmak suretiyle israf edilen gıda miktarı 931 milyon ton.
Bu hafta Türkiye’ye ithalatının yasaklanmasıyla bir kez daha gündem olan plastik atık konusunu paylaşmak istiyorum. Daha önce, 2019 yılında İKSV tarafından düzenlenen 16. İstanbul Bienali’nin, ‘Yedinci Kıta’ başlığıyla gündemimizde yer almıştı. Bienal sayesinde Pasifik Okyanusu’nun ortasında 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığında devasa bir plastik atık kütlesi olduğunu öğrendik. Bunun sebebi ise her yıl yaklaşık 8 milyon ton plastiğin denizlere ve okyanuslara atılması. Bu miktarın 2040 yılında 29 milyon tona ulaşacağı tahmin ediliyor. Aynı hızla devam ettiğinde, bugün itibariyle denizlerde birikmiş 200 milyon ton olan plastik atığın ulaşabileceği büyüklüğü düşünmek dahi istemiyorum.
Denizlere atılan miktar, 2019 yılında üretilen 381 milyon plastik atığın yalnızca küçük bir bölümü. Bununla birlikte plastik atığın doğada çözünme süresinin 400 yıldan daha uzun bir zaman aldığını bilmek, insanı gerçekten ürkütüyor.
19’uncu yüzyılın ikinci yarısında bulunmuş olmasına karşın plastiğin 1950’lerden sonra hayatımızda yer edinmeye başladığını aşağıdaki grafikte de görüyoruz. Hatta 2000 yılından bu yana, o zamana dek üretilen kadar plastik üretildiğini söylemek mümkün.

Günlük yaşantımızda bağımlı hale geldiğimiz plastiğin bu kadar çok tercih edilmesinin nedeni, diğer ham maddelerle karşılaştırıldığında esnek, kolay şekil verilebilen, hafif ve bu hafifliğine rağmen dayanıklılığı yüksek, imalatı hızlı ve kolay, daha da önemlisi ucuz olması nedeniyle sağladığı maliyet avantajı. Üretilen plastiğin çoğunluğu aşağıda yer alan tabloda görülen plastik türlerinden oluşuyor ve hemen yanında yer alan kullanım alanlarında hayat buluyor.

Ana hammadesi petrol ve diğer fosil malzemeler olan plastiğin bugüne kadar üretilen miktarının yüzde 75’i atığa dönüştü. Bugün dünyayı kirleten plastik atıkların neredeyse yarısının 2000 yılından sonra üretildiğini söyleyebiliriz. yüzde 50’sini tek kullanımlık plastiklerin oluşturduğu ve maalesef atık olarak her yerde görmeye başladığımız plastikler, çevre ve insanlık için önemli bir tehdit halini aldı.
Bu kadar büyük miktarda atık bunca yıl ne oldu?
Plastik üretimi ve kullanımından büyük fayda sağlayan batı ülkeleri, baş edemedikleri plastik atıkların önemli bir kısmını uzunca bir dönem Çin’e ihraç ettiler. 2016 yılında dünyanın plastik atığının 2/3’nü ithal eden Çin, 2018 yılında geri dönüşüm sürecinin yarattığı çevre kirliliğini gerekçe göstererek plastik atık alımını durdurdu.

İlk etapta Çin’in yerini alan Malezya, Vietnam ve Tayland gibi ülkelerin de çok geçmeden plastik atık ithalatına kısıtlama getirmesiyle, özellikle son iki yılda Türkiye, Batı’nın yeni plastik atık rotası haline geldi.
Eurostat’ın verilerine göre Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye gönderilen plastik atıkların miktarı önemli oranda arttı, 2020 yılında 660 bin tona ulaştı.

18 Mayıs tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve etilen polimer atık ithalatına yasak getiren tebliğ ile söz konusu plastik atık ithal miktarının yaklaşık yüzde 75’i engellenmiş oldu.
Uygulamaya konan bu yasaklar ne yazık ki dünyada giderek artan plastik kirliliğine tek başına bir çözüm olmuyor. Plastik atık, oluştuğu sürece daha önceki örneklerde de yaşandığı gibi kendine uygun bir ülke bulacak. Diğer pek çok sektör gibi doğrusal bir sistem üzerine kurulu olan plastik sektörünün bir an önce döngüsel ekonomi modeline geçmesi soruna önemli bir çözüm getirecek.
Umut veren çalışmalar
Bu konuda bir parça da olsa içimizde umut ışığı yanmasına sebep olacak gelişme, döngüsel ekonomi modeli üzerine yoğun çalışmalar yürüten Ellen Macarthur Vakfı’nın 2018 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı’yla birlikte, plastik atık konusunda iş dünyası ve ilgili tüm paydaşları bir Plastik Pakt (Anlaşma) etrafında toplayarak Küresel Taahhüt’te (Global Commitment) bulunmak üzere girişim başlatmış olması.

Ülkemizde de İş Dünyası Plastik Girişimi adıyla, TÜSİAD, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD), UN Global Compact Türkiye (UNGC) gibi önemli STK’ların öncülüğünde başlatılan ve imzacı sayısının yaklaşık 50 şirketi bulduğu benzer çaba, konunun her seviyede hassasiyetle ele alındığını müjdeliyor.
Kurumlar plastik kullanımını azaltıma konusunda taahhütlerini vererek çalışmaya başladılar. Hepimizin bildiği gibi ölçmediğimiz şeyi iyileştiremeyiz. Tam da bu nedenle çalışma, kurumların tüm plastik envantelerini çıkarmasıyla başladı. Bu envanterde, imzacı kurumların kullandıkları ve üretim süreçlerinde yer alan tek kullanımlık plastikler, plastik ürünler, plastik bileşenler ve ambalaj malzemeleri içinde bulunan plastik malzemeler ve miktarları yer alıyor. Verilen taahhüt; tek kullanımlık plastiğin bir an önce sıfırlanması, diğer envanter kalemlerindeki plastik malzemenin öncelikle geri dönüştürülmüş versiyonları ile değiştirilmesi ve ardından azaltılması. Bugün için küresel ölçekte ve ülkemizde imzacı sayılarının çok yüksek olmadığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde katılaşacağını düşündüğümüz yasal mevzuat ve tüketicilerin tercihlerini imzacı kurumlardan ve ürünlerinden yana kullanmaları, plastik azaltımı konusuna ilgiyi artıracaktır.
Bireysel olarak neler yapabiliriz?
Şimdi sıra bireyler olarak bizde. 2019 yılında ülkemizde yıllık kullanım adedi yaklaşık 35 milyar olan plastik poşetlerin ücretli hale getirilmesiyle kullanımımızı yüzde 77,3 azaltmayı başarabildik. Özellikle tek kullanımlık plastiği hayatımızdan çıkarmamız, plastik kirliliğini azaltabilmemiz için çok büyük önem taşıyor.
Gelin başka neler yapabileceğimize birlikte bakalım:
- Tek kullanımlık ürünlerden uzaklaşmak için plastikten yapılmış pipet, alışveriş poşeti, pet su şişesi, plastik tabak veya çatal kaşık, kulak temizleme çubuğu, plastik kalem ve çakmak kullanmayabilir; mümkün olan her durumda, plastik yerine biyoçözünür veya geri dönüştürülmüş malzemelerden oluşan alternatif ürünleri tercih edebiliriz.
- Plastik ambalaj kullanımını en aza indirmek için meyve, sebze, peynir, et, balık ve diğer gıda ürünlerini alırken tek tek ambalajlanmış olanları yerine kilo ile satılanları tercih edebiliriz.
- Mikroplastik içeren sabun ve kozmetik ürünlerinin kullanımını azaltabiliriz. Satın aldığımız ürünlerin etiketlerini iyi okumalı ve içlerindeki maddeleri kontrol etmeliyiz. İçeriğinde polietilen, polipropilen, polivinil klorür varsa bunların tamamı plastiktir. Yalnız sağlığımıza değil, mikroplastik olarak atıldıklarında doğaya da zarar vermektedirler.
- Gıda ürünlerini muhafaza etmek için plastik streç film, poşet veya saklama kapları yerine, plastiğin aksine doğayı kirletmeyen, herhangi bir kirletici yaymayan ve reaksiyona girmeyen bir malzeme olan camı kullanabiliriz.
- Kendi evimizden başlayarak çöplerimizi ayırabiliriz. Böyle yaptığımızda artık plastik yönetilebilir bir atık halini alacak ve ilgili paydaşların çalışmalarıyla doğaya zarar vermeden geri dönüşüm sürecinde işlenebilecektir.
İki belgesel önerisi
Bu çabalarımızın biz ve dünyamız için taşıdığı anlamı içselleştirebilmemiz için size Netflix’ten iki belgesel film önererek yazımı sonlandırıyorum.
1) Plastik Okyanus
2) Broken – Geri Dönüşüm Yalanı