DAĞHAN IRAK
daghan@daghanirak.com
@daghanirak
Bir yerlerde ruhani bir varlık var mı bilmiyorum ama varsa bazı insanları en çok nefret ettikleri şeye dönüştürerek sınıyor olmalı. Yıllar boyu tek parti rejimi, 28 Şubat, asker vesayeti, baskıcı devlet eleştirerek gezenler, bugün ülke tarihinin en despot uygulamalarının bir potpurisini yapmış vaziyette.
Parti-devlet rejiminin hikayesini başlatan ‘Şiir okudu diye mahkum oldu’ mağduriyeti, 20 yıl sonra döndü dolaştı, ‘Ahmak dedi diye mahkum oldu’ya dönüştü. O günün sanığı, bugünün hem yargıcı, hem celladı olanların elinde. Beraber yürünen o yollar, aslında döner kavşakmış meğer; 20 yıl sonra hikayenin sonu, başladığı yere geri geldi.
Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ın en korktuğu politikacı. Bu korkusunu saklamayı da hiçbir zaman başaramadı, hiçbir yenilgisini diline dolamadan yapamadığı gibi. Belki başka bir Karadenizlinin birdenbire ortaya çıkıp insanları peşine takabileceğine hiç ihtimal vermemişti, kendi biricikliğine o kadar çok inanıyordu belki de. Yıllarca Beşiktaş’ın, Kadıköy’ün, Şişli’nin, Beyoğlu’nun üstünde kurarak her gün yeniden fethetmeye kalktığı İstanbul’da, golü Beylikdüzü’nden yiyeceğini düşünemedi herhalde. İmamoğlu’na karşı yenilmemek için cunta liderlerinin bile cesaret edemediğini yapıp seçim iptal ettirdi, ikinci seçimde Fatih’i, Üsküdar’ı bile kaybetti. İstanbul seçimindeki gasp operasyonu dikkatli planlanmayıp ilçe ve belediye meclisi seçimleri de tekrar edilseydi AKP, İstanbul’un merkezinden tamamen silinebilirdi. Yıllarca Fethullahçılarla kol kola çalışmaktan olsa gerek, minareyi kılıfına uydurup CHP’ye Bâb-ı Âli’de istediği gibi at koşturma fırsatı tanımadılar. Ama Erdoğan, o ağır yenilgiyi hiç unutmadı, unutamadı.
Lâkin kazanmak, rakibini tanımakla başlar. Erdoğan ve çevresine yaklaştırdığı bir avuç doksozof fanatik, kendi yarattıkları otokrasinin içine o kadar gömülmüş vaziyetteydi ki İstanbul seçimini kime kaybettiklerini hiç anlayamadılar. Hâlâ da anlamış değiller belli ki. Mahkemeden çıkan ısmarlama karar bunu gösteriyor.
İstanbul seçimini İmamoğlu kazanmadı. Zaten İmamoğlu’nu Beylikdüzü dışında tanıyan da pek yoktu. Ama hem İmamoğlu hem de CHP, 2013’ten beri, yani Gezi sonrası dönemde ilk defa bir şeyi düzgün yaptı. Seçimin çatısını adayın değil, ilkelerin üstüne kurdu. İlkeleri adaya değil, adayı ilkelere uydurdu. Ekrem İmamoğlu, kökünü Gezi’den alan toplumsal ittifakın mesajını iyi taşıdı; kampanyasını şekillendirenler de o mesajı iyi okuyup yansıttı. ‘Her şey çok güzel olacak’, pekâlâ Gezi’nin duvar yazılarından biri de olabilecek kadar o ruhu temsil ediyordu. 2013’ten beri ilk kez insanlar umutlandı, ilk kez birbirine güler yüzle yaklaştı.
İmamoğlu’nun ikinci seçimi kazandığı akşama dair hatırladığım bazı kareler var, o dönemin ruhunu iyi anlatıyor. Esenyurt’ta meydanda Kürt halayı çekilirken Bayrampaşa’da eski Yugoslavya göçmenleri, Nada Topçagiç’in ‘Jutro Je’ şarkısıyla dans ediyor, Saraçhane’de ise ‘CHP teyzesi’ diye ti’ye alınan orta yaşlı kadınlar ‘Erik dalı gevrektir’ söylüyordu. Bu kadar birbiriyle alakasız, çoğu kez de mesafeli insan grubu, aynı olayı aynı coşkuyla en son ne zaman kutladı, hatırlamak bile zor.
2019 İstanbul seçimi, 2015 Haziran seçimiyle beraber, yakın Türkiye tarihinin en önemli demokrasi gösterilerinden biri, yalnızca sandığa sıkıştırılan çürük çarık demokrasimizin, o hâliyle bile bir geleneğinin olduğunu göstermesi açısından. ‘Her şey çok güzel olacak’ın arkasında birleşilip en iyimser tabirle şaibeli bir seçimde koca bir devlet aygıtı mağlup edilebildiyse halkın ortak umudu sayesinde oldu.
Ha, Ekrem İmamoğlu bu toplumsal ittifakın umudunun hakkını verebildi mi derseniz, veremedi. Yer yer kendini fazla büyük gördü, yer yer danışmanlarının saçma sapan fikirlerine fazla önem verdi. Halka verdiği sözü de kendisini oraya taşıyan toplumsal mutabakatı da unuttu. Her şeyi halka danışma sözüyle gelip ağır zamlar altında ezilen insanların akbilinin peşine düştü. ‘Her şey çok güzel olacak’tan, ‘Dedikleri vız gelir tırıs gider’e geçiş yaptı. Halkın adayı oldu, halkın başkanı olamadı. Aynı Erdoğan gibi, İmamoğlu da 2019 seçimini kimin kazandığını pek anlayamadı.
Ama ‘Fortuna audentes juvat’ demişler, yani ‘Talih, cesuru kollar.’ Parti-devletin ve onun vücut bulmuş hâli Erdoğan’ın, İmamoğlu’ndan intikam alma hırsı, kredisini hoyratça tüketen İstanbul şehir emininin karşısına bir fırsat daha çıkarmışa benziyor. Adaylık tartışmaları ve yamalı bohça Altılı Masa’nın iç çekişmeleri nedeniyle sönümlenen muhalif enerji, İmamoğlu’na bizzat Erdoğan’ın giydirdiği mağduriyet gömleğiyle alevlenecek gibi gözüküyor. Zira Saraçhane’deki de Bayrampaşa’daki de Esenyurt’taki de biliyor ki bu, Saray’ın işi.
Önümüzdeki süreç er ya da geç İmamoğlu’na cumhurbaşkanlığı kapısını açabilir. Ama İmamoğlu’nun unutmaması gereken şu: İstanbul’u kazanmasını kim sağladıysa cumhurbaşkanı olmasını da o sağlayacak, yani halkın ortak demokrasi talebi. O talebe sırtını dönmenin nelere mal olabileceğini yakın zamanda gördü, aynı hatayı bu kez yapmaması gerekiyor; tabii halkın çıkarını kendi kişisel çıkarından fazla önemsiyorsa… Önemsemeyenlerin elinden yeterince çektik zira…