MURAT SEVİNÇ
2023’ü cezaevinde karşılayan Şebnem Hoca’ya, Mücella Hanım’a, Osman Bey’e, Selahattin Bey’e, Can’a, Selçuk’a, Tayfun Bey’e, Çiğdem Hanım’a, Hakan Altınay’a, Mine Hanım’a, İlhan Sami’ye ve diğerlerine…
Son zamanlarda ne zaman öfkelensem, bilgisayarın başına sinirle otursam, birilerine sövmek istesem, birilerinden nefret ettiğimi düşünsem; cezaevindeki eş dostun, sevip saydıklarımın dört duvar arasından yazdıklarını, o yazılardaki üslubu, mahkeme salonlarında söylediklerini, kararlılıklarını, haklılıklarını hatırlıyor ve içimdeki her neyse bastırıp kendime geliyorum.
Bu bir moral yazısı değil, şöyle umutlu böyle neşeli olalım, hayır, şu halimize bakıp gülücükle karşılamak ne mümkün ne yararlı. Diğer yandan, bedbinlik ve kasveti koyultmak da marifet değil. Her şeyin, iyinin ve kötünün müsebbibi insan, işler kötüye gidiyorsa, iyiye götürecek olan da insan. Şükür ki bugüne dek insansız bir sistem, insansız bir kurum, insansız bir devlet icat edilmedi, edilemedi, biz ne yapar edersek, o. Ancak ağaçta yetişmiyoruz, bir topluluğun üyesi ve koşullarımızın ürünüyüz.
Kabul etmeli, yetiştiğimiz ve bir ömür tanık olduğumuz ‘o’ koşulların maşallahı var. Hiç kimse kendini bulamasın, sağlıklı düşünemesin, itiraz edemesin, bolca ezberlesin, usanmadan tekrar etsin, muhtelif düşmanlar icat edip muhayyel canavarlarla savaşsın, başına gelenlerin gerçek nedenlerini kavrayamasın, yaşadığına kader ve fıtrat desin diye işliyor, parçası olduğumuz çark. Buradan, bal tuttuğu parmağını yalayan, devletin malını yemeyi hak gören, köprüyü geçene dek ayıya başka bir şey diyen, korktuğu için anası ağlamayan birileri çıkıyor. Ve aynı yerden, kurallara uyan, insanca yaşam için mücadele eden, bir toplumda yaşadığının ve sorumluluklarının farkında, karşısındakine saygılı, hak yemeyen, adaleti gözeten, edepli, lümpenliğe ve haydutluğa prim vermeyen birileri de çıkıyor. Mümkün demek ki, o dişliye nüfuz etmek, başka bir yol aramak, bulmak mümkün. Marifet, bu yolun yolcusu olmayı istemek, daha iyi ve insanca olanı aramayı, eğer yorgunluksa, böyle bir amaç için yorgun düşmeyi göze almakta. Bunu yapacak, insana yaraşır olanı seçecek, bizden başkası yok.
Memleketin tarihinde ‘en hayati seçim’ ifadesi ilk kez işitilmiyor; zor seçimler, darbeler, idamlar, suikastlar, sürgünler, işkence, cezaevleri… ‘En kötüsü’ neydi, bilmiyorum. 12 Eylül’de yaşananlar daha mı hafifti, 12 Mart’ta, 1930’lar ve 40’larda, benim için iyiydi de gayrimüslim, Kürt, Alevi, sosyalist de hayırla mı yad ediyor acep, ya da, kötülükler arasında ‘daha’ ve ‘en’ olanı seçmek zorunda kalmak… Kim ister böyle bir yaşamı.
Peki, ‘en hayati seçim’ 2023’teki olsun, pek çok açıdan doğru bir iddia. Herhalde asıl mesele, yaşamlarımızın bir seçime böylesine bağlı hale gelmesine neden olan yönetim sistemi ve o sistemi çıtlatarak kullanan malum ideolojinin mensupları. Belki de yaşadıklarımızdan alınacak en önemli ders, geleceğimizin bilmem ne tarihinde yapılacak seçime bağlı olmadığı bir yapı kurmak için çaba harcama zorunluluğudur. Musibetten yurttaşlık bilinci doğsa fena mı olur, olmaz ve bana kalırsa doğuyor da.
2023’te hayal edebildiğimiz ve hayal dahi edemeyeceğimiz gelişmeler yaşayabiliriz, parti-devletin bugüne dek yaptıkları, yapacaklarının teminatı. Evet, yönetimin elinde büyük bir güç ve geniş imkânlar var. Evet, İstanbul’a kayyım atanabilir, kuvvetle muhtemel ve zaman zaman karamsarlığa kapılan muhalif yurttaş haksız sayılmaz. Diğer yandan, milyonlarca muhalif ve halinden hoşnut olmayan seçmen, karmaşık, renkli ve canlı bir toplum, kazanmak için çaba harcayan bir muhalefet bloğu da mevcut. İktidar güçlü, doğru olmasına doğru da, bu memlekette biraz moralsizlik ve yorgunluktan, görünen o ki biraz da telaştan, yönetenlere tam anlamıyla sahip olmadığı bir yetenek vehmedildiği de gerçek. Dilediği her şeyi yapabilecek kudrete sahip olduğu varsayılan iktidarın, örneğin İmamoğlu’na ‘tablo soruşturması’ açması, ya da bir bakanın ‘şunlar şunlar terörist’ diyerek kameralar karşısında bir-iki isim okuması, size üstün ve ürkütücü bir gücü mü, yoksa çaresizlik ve trajediyi mi çağrıştırıyor? Seçimin cepte olmadığına kuşku yok, muhalefetin her eyleminin ya da hatasının yurttaş fikrini/eğilimini bir anda değiştirmediğine kuşku olmadığı gibi. İyimserliğin fazlası nasıl olmayacak hayaller kurulmasına neden oluyorsa, kötümserliğin çoğu da derli toplu düşünmeyi güçleştiriyor.
Bir seçim yapılacak, çok zor olacak, Allah bilir neler göreceğiz ve eğer kaybetmek için yoğun çaba harcamazlarsa muhalefet partilerinin kazanma ihtimali yüksek görünüyor. Seçim sonrasında her şey çok güzel olmak zorunda değil, bu ülkede belli bir yaşa gelen herkes hiçbir şeyin hiçbir zaman çok güzel olmayacağını bilir. Buna mukabil, her şey her zaman biraz daha iyi olabilir ve bütün çaba daha iyisi için.
Umudu kaybedecek gibi olduğumda, cezaevindeki eş dostun direncini ve yazılarındaki, tutumlarındaki olgunluğu, çoğalttıkları umudu düşünüyorum. Nefreti, inatla reddedişlerini. Onları sıklıkla hatırlamayı herkese öneririm.
Önümüzdeki yıl, hepimiz, ama öncelikle hiç yoktan yılları çalınan arkadaşlarımız için güzel, sağlıklı ve özgür bir yıl olsun. Yinelemekte zarar yok, onlarla aynı insani ve toplumsal değerleri paylaştığım için onur ve mutluluk duyuyorum. Var olsunlar.
Son olarak, yaşasın Boğaziçi.
Öneriler
1.Elif Ergün, aylar önce tanıttığım bir kitap, ‘SS Subayının Koltuğu’ hakkında güzel bir yazı kaleme almış ve benim yazıma da selam etmiş. Tabağı boş göndermek olmaz, Elif Ergün’ün yazısını buraya bırakıyor ve kitabı mutlaka okumanızı öneriyorum.
2.Çoğu yılbaşı yazısında yaptığım gibi, çocuklar için, Danny Kaye’in Metropolitan Operası’ndaki nefis gösterisi.
3.Elif Gökçe Aras, Medyascope’ta 21 yazı sürecek bir diziye başladı. AKP’li yıllara içeriden bakış. Takip etmenizi öneririm. İlk yazı.