ECE ZEREN AYDINOĞLU
ecezerenaydinoglu@gmail.com / @ZerenEce1
Günümüzde enformasyon kaynakları ve eğlence platformları teknolojiyle beraber değişiyor ve gelişiyor. Özellikle Youtube, içerik üretimi ve izleyici talepleri açısından uzun süredir çok fazla talep görmeye başladı. Youtube’da üretilen içeriklerin kalitesi tartışılsa da insanlar bu mecrada üretilen içerikleri ilgiyle takip ediyor. Dört yılı aşkın süredir Allianz Motto Müzik kanalında Noktalı Virgül programını yapan Yekta Kopan ile bu konuyu, dijital mecralar ve marka ilişkisini konuştuk.

Youtube’da birçok kişi tarafından takip edilen Noktalı Virgül isimli bir program yapıyorsunuz. Bize bu serüvenin nasıl başladığını anlatır mısınız? Neden spesifik olarak müzik?
Ben, kültür sanat yayını yaptığım dönemlerde kültür sanatın tüm dinamikleriyle iç içe olmaya özen gösterdim. Bu dinamiklerde müzik, sahne sanatları her zaman daha önde gelir çünkü verileri daha fazladır. Aynı zamanda dinleyici ve izleyiciyle iletişimi daha hızlı gerçekleşir.
Noktalı Virgül’e gelecek olursak; Allianz Motto Müzik, dünyada kendini müzikle konumlandırmış bir markanın Türkiye’deki dijital platformudur diyebiliriz. Hem sponsor Allianz cephesi hem de bu işin yapımcılık müessesesi Patika Yapım’ın yaptığı, ‘mottosu müzik olanların’ buluşma platformu. Motto Müzik’in yola çıktığı dönemlerde Patika Yapım’dan Timur Akkurt’un dostane yaklaşımı ve içerik konusundaki duruşu sebebiyle bu işi memnuniyetle kabul ettim.
Yıllarca kamusal alan yayıncılığında, o konfor alanının olanaklarıyla ve oranın ortak kabul görmüşlüğüyle çalışmış biriyim. “Bu ortak kabul görmüşlük nedir” derseniz; üretici (yazar, yönetmen, tiyatrocu, yapımcı vd.) burayı makbul olarak kabul eder, tüketici de “Televizyon’da yayınlandıysa bu içerik doğrudur” diyerek kabul eder. Dolayısıyla artık günümüzde herkesin bildiği gibi televizyon yayıncılığında her şey böyledir, sipariş iştir. Siz bu sipariş işi, ‘-mış’ gibi bir zihniyetle seyirciye aktarmaya çalışırsınız. Tabii ki bu işi samimiyetle yapmaya çalışanlar var. Biz de yıllarca böyle yapmaya çalıştık fakat dijital yayıncılık benim için de dört küsür sene önce Allianz Motto Müzik ile başladı.
‘Markalar, hikayeleri üstünden dünyayla iletişim kurduklarına tüketicilerini ikna etmeli’
Allianz Motto Müzik diyorum ama amacım reklam yapmak değil. Şuna açıklık getirmek isterim: Aslında bir realiteden bahsediyorum ve bunu önemsiyorum. Bu realiteyi, artık hepimizin üstündeki “Ay reklam yapmayalım” baskısı yüzünden yutmuş olduğumuzu da unutmayalım. Çünkü bu, diğer markaların da kültüre, sanata, bilime, spora, teknolojiye yatırım yapmasının, olumlu içerik üretmek için katkıda bulunmasının bir zeminidir.
Markalar bugün kendi hikayelerini oluşturmak istiyorlarsa, hikayeleri üstünden bu dünyayla ilişki kurduklarına tüketicilerini ikna etmek istiyorlarsa duruma böyle bakmaları gerekiyor. Artık bir markanın sürekliliğini koruması, bir zihin oluşturması için tüketicisiyle istediği evrende diyalog kurması lazım.
‘İyi içerikler gerçekten kalıcı, sürdürülebilir bir ekonomi oluşturabilir’
Aslında dijital platformların biraz daha özgür olduğunu söyleyebiliriz. Peki sizce ne kadar kalıcı?
Tabii ki çok özgür. Madem bunun yeri geldi, şunun da altını çizeyim. Allianz, bizim Motto Müzik’teki hiçbir içeriğimizin hiçbir cümlesine, saniyesine, kavramına karışmadı. Bütün bunları yaparken de hiçbir zaman, “Benim de ürünümü masaya koysak da bunu göstersek” demedi. Hatta ilk bir sene kendi adını bile kullanmadı. Önce insanlar buranın dürüstlüğüne, samimiyetine ikna olsunlar istedi.
Ben bunu, marka konumlanması açısından çok önemli buluyorum. Başka sponsorlar da başka kanallara, platformlara yatırım yapsınlar; güzel hukuk programlarına, ekonomi programlarına destek olsunlar. Bu ülkede biz ne hukuku biliyoruz ne ekonomiyi…
Bunları öğrenebileceğimiz platformlar oluştursunlar ve takipçi sayısı demeden, tıklanma oranı demeden öncelikle içeriği ve yapıyı düşünerek tüketicileriyle ve dünyayla organik ve diyaloglu bir ilişki kurmanın yolunu arasınlar.
Dijital platformların önümüzdeki zaman dilimi içindeki kalıcı ve inandırıcı etkisi kanımca ancak böyle olacak. Bu aşamada önemli olan, bizim ne yaptığımız değil, içeriğin tüketiciyle nasıl buluşturulduğu. Tabii ki evinde oturup sermayesi olmadan ‘iyi’ içerik oluşturan arkadaşımı da çok değerli buluyorum. İyi içerikler gerçekten kalıcı, sürdürülebilir bir ekonomi oluşturabilir. Bu durumda da sponsorların desteği çok önemli. Bazı sponsorlar çok takipçili hesapları tercih edebilir. Bu çok hızlı cevap veren bir şeydir, saygı duyarım, bu bir anlayıştır ama sürdürülebilir olduğunu düşünmem. Sürdürülebilir içerik her zaman dünyayla bağ kuran içeriktir.
‘Vahşi kapitalizm dünyayı bu hale getirenlerin dünyayla yüzleşmesini istiyor’
Ünlü fenomenlerle reklam yapmaktansa, dünyanın bugünkü sorunlarıyla ilişki kurduğuna tüketicisini samimi bir şekilde inandıran markalar, kapitalizm çarkının içinde yerlerini koruyabilecekler. Yani o vahşi kapitalizm dünyayı bu hale getirenlerin dünyayla yüzleşmesini istiyor artık. Markalar bunun farkında, yarın-öbür gün marka çalışanları, dünyadaki iyi reklamcıların kim olduğunu, ekonomik dengelerin ne olduğunu bilmekten çok Greta Thunberg’in kim olduğunu öğrenmek zorunda kalacaklar.
Dünyanın iklimi kaynakları, gelir adaletsizliği, hukuk adaletsizliği, dünyadaki uçluluk, ötekileştirme, ırkçılık tüm bunlar iyi yerlere doğru gitmiyor. Kararlılıklarını sürdürecek olanlar bununla hesaplaşan, bunu tartışacak kadar cesur olan ve kendi markasını, kendi ticari varlığını burada konumlandırabileceğimiz markalardır.
Bugün sosyal medyanın gücü bir markanın en azından bir aylık cirosunu bir günde çökertecek boyutta. Bunun örneklerini çokça yaşadık. Henüz bu konuda bir süreklilik olmasa da ‘x markasına boykot’ etiketi açıldığında bu, sosyal medya kullanıcısına inandırıcı gelirse, en azından bir süreliğine konsolidasyon oluyor. Aynı şekilde marka ikna ederse diğer açıdan bir konsolidasyon, bir bağlılık yaratılabiliyor. Dijital platformdaki içerikler bunun önemli bir paydaşı.
Yepyeni üretim modelleri, pazarlama modelleri geliştiriliyor, buradaki rol sahiplerinden biri de elbette ki markalar. Dijital mecralarda markaların da bu kültür üretimine katkısının görünür şekilde arttığı söylenebilir mi?
Tam da bunu söylemek istiyorum, “Motto Müzik dünyanın, Türkiye’nin en iyi müzik kanalıdır” diyemem ama içten, inandırıcı bir üretim yapıldığını söyleyebilirim ki bunun karşılığını da geçen dört yıl içinde aldı. Dört yıl önce hiç müzik piyasasında olmayan, bugün bilet alıp konserlerine gittiğimiz bazı isimler, Noktalı Virgül’de ilk müzik röportajlarını verdiler. Bazı isimler buradan bir seyirci, dinleyici kitlesiyle buluştuğunu açık açık söyledi. Şunu çok net söyleyeyim 15 yaşındayken bizi izlemeye başlayan genç arkadaşım, bugün üniversite ikinci sınıftayken seçimini Motto Müzik’ten edindiği bilgi ve sanatçı birikimiyle yapabiliyor. Bu beni çok heyecanlandırıyor.
Dijital platformlarda çok kaliteli içerik üretimleri yapılıyor ama bir yandan insanları rahatsız eden içerikler de çoğunlukta. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Açıkcası bu konuda eleştirel bir cümle kurmak için üretilen tüm içerikler konusunda bilgi sahibi olmam lazım. Fakat, ne kast ettiğinizi anlıyorum. Benim de karşıma geliyor o tarz içerikler ama derinlemesine analizini yapamam çünkü ben de YouTube’da kendi izleme tercihlerimi arzu ettiğim içeriklerden oluşturuyorum, bunlarda da harika şeyler var. Tabii sadece Youtube üstünden bir çerçeve oluşturmak, “Dünyanın en özgür paylaşım ortamı” diyerek yüceltmek hata olacağı gibi “Yahu içinde ne saçma şeyler var” demek de hata olur.
Bu, gerçekten de eğitimimizden, aile içi paylaşımımızdan sosyal diyaloglarımızdan oluşan bir bütün. Aslında tüm bunlarla birlikte daha ileri gidebiliriz yoksa “Twitter çok kötü herkes küfrediyor Twitter’ı boykot edelim” demek çok da doğru değil. Bunların dünyasını, yapısını anlamak gerekiyor. “YouTube çok fena orada kafalarında şişe kırıyorlarmış” demek yerine önce kafasında şişe kıran çocuğun o şişeyi kafasında niye kırdığıyla da hesaplaşmamız lazım.
‘İyi hava kötü havayı kovar’
Bir dönem televizyonda reality showlar vardı, orada da benzer içerikleri üretilirdi...
Evet, bir zamanlar reality showlarda insanlar neler neler yapıyordu. Bugün bir tane bile kalmadı. Dolayısıyla bunlar olacaktır, iyi hava kötü havayı kovar. İyi havaya verilen destek artarsa kötü hava yavaş yavaş dönüşecektir.
Şu anda bazı markalar daha rahat tüketileceği, daha eğlenceli olduğu düşünülen, “Yahu bu ülkede herkes zaten çok üzülüyor, biraz yüzlerini güldürelim, hadi kafanda şişe kır bu çok izleniyor” içeriğine yöneliyor ama buradaki temel konu şu: Meşhur şarkının da dediği gibi: “Türkiye’de beş dakikada değişir bütün işler.”
Sponsorların markayı doğru anlatabilmek için; daha doğru, daha sürdürülebilir, daha kalıcı, daha paylaşılabilen ve daha yarını düşünen bir içeriğe ihtiyaç duyduğunu anlamaya başladığında beş dakikada değişir bütün işler.
Benzer şeyleri yayınevleri için de söyleyebiliriz o halde?
Evet ama kendimizi buraya kilitlemek doğru olmaz. Tabii ki hızlı tüketim hamleleri olacaktır ama önemli olan, bu tartışmaları yapabilmek. Biz tartışmayı, bir şeylerin üstünde fikir teatisi yapmayı bilmiyoruz, başaramıyoruz, pek de istemiyoruz. Tüm bunlar olacaktır ama bunların olması iyinin yok olması anlamına gelmez. Buradaki sorumluluk; eğitim sistemi, okul öncesi eğitim yani aile eğitiminde. Siz evde kitap okumuyorsanız çocuğunuzdan da kitap okumasını bekleyemezsiniz.
Çocuğunuzu tüm gece televizyondaki tartışma programlarında birbirine bağıran, küfreden insanlara maruz bırakıyorsanız o çocuk büyüdüğünde bağıran çağıran biri olur. Siz evden itibaren yarını düşünen bir içerik düşünür ve tercihlerinizi ona göre yaparsanız, dünyanın yarınını düşünen bir içerik üretmeye başlarsanız iyi içerik çoğalır. Bunun da çığ etkisi olacağına inanmak zorundayım. Ben bile buna inanmazsam yarın için bir şey yapmama gerek kalmaz. Çünkü zaten hiçbir şey iyi gitmiyor. Görüyorsunuz tüm dünyada insan elinin değdiği her şey kuruyor. Bu durumda en azından bir başka insan elinin kuruttuğuna ben biraz can suyu verebileyim diye bir şeyler yapıyorum.
Siz Diken için bir şeyler yapıyorsunuz, bir başkası başka alanlarda iyi içerik üretme çabasında. Bu düşünceyi genel karar vericilerin, genel ekonomi sahiplerinin de dünyasına yayabilirsek ve iyi içerik üretimini, yatırım yapılabilir bir değer olarak anlatabilirsek, yayıncılıkta da dijital alanda da bir çarpan etkisi olacaktır.
‘İyi’ için daha çok çaba sarf edersek daha kaliteli ve sürdürülebilir içeriklerin artacağını söyledik. Siz içerik üretiminizde nelere dikkat ediyorsunuz?
Ben, her zaman yaptığım şeyi yapmaya devam ediyorum aslında. Dünyada ve Türkiye’de 2000’lerin başında elektronik kitap konuşulmaya başlandığında “Ah elektronik kitap geldi, artık kitaplar yok olacak” diyenler vardı. Böyle bir şey olmadı, aksine kitapların baskı sayısı arttı. Dolayısıyla “Televizyon artık ölecek çünkü dijital platformlar geldi, YouTube geldi” demek de doğru değil çünkü yayıncılık anlayışı değişiyor.
Diziler, filmler derken bugün streaming platformlarında birçok farklı içerik oluştu çünkü bunun da tüketicisi var ve bu tüketici de algoritmanın içinde. Dünya yavaş yavaş şunu görüyor; değerli olan sadece yüzde 50 değil, yüzde bir de onun kadar değerlidir.
Ben hep bildiğimi yapıyorum. Önemli olan platform değil. Sorun, “Ben elektronik kitaptan okuyamıyorum, ben kitabın kokusunu seviyorum” demek değil, sorun şu: “Sen okumak istiyor musun?”
Önce temel prensipte anlaşalım. Yayıncılığı da temel ilkeler içinde değerlendirelim. Senin amacın yayıncılık yapmak mı, ürün satmak mı? Önemli olan bilgiye ulaşmak. İçerik de böyle; doğru içerik, doğru yayıncılık ve ilkeler.
Dijital platformların en güzel yanı da insanların doğrudan size ulaşabilmesi, sizinle olumlu ya da olumsuz diyalog kurabilmesi.
Tabii, bu yönü çok güzel. Dijital platformlar için hep olumlu şeyler söyledim ama Noktalı Virgül yüzünden benden nefret edenler de var. Nefret eden kişi, önce nefret olarak söylediği şeyi daha sonra bir nedene oturtabilir ve bu da bir diyalogdur. Eleştiri kültürünün oluşmasına katkıda bulunur.
Son olarak bahsetmek istediğiniz yeni ya da devam eden bir proje var mı?
Aslında bir yıldır her hafta Hepsi Tv’de edebiyat üzerine yazar söyleşileri yapıyorum. O da çok cesur bir içeriktir çünkü bugün Türkiye’de kitap üstüne konuşan çok az yer kaldı. Orada da sadece edebiyat dünyasından isimlerle; yazarlarla, kapak tasarımı yapanlarla, editörlerle söyleşi yapıyoruz ama sadece edebiyatın içinde kalarak sohbet ediyoruz. Şimdiye kadar birçok isimle söyleşi yaptık, hepsi çok değerli isimlerdi. Ayrıca orası da aynı şekilde ne içeriğime karışıyor ne de sorularıma ki Hepsiburada tüm amacı dijital satış olan bir platform. Buna rağmen hiçbir şeye karışmadan böyle bir program zemini verdiler bana. Bu çok değerli benim için.