‘Defanstan çıkın, ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacağız.’ Din Şûrası’ndaki konuşmasının sonlarına doğru Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ‘tarihi’ çağrısı, Anayasa’nın cumhurbaşkanlığı ile ilgili maddesinin bir yeni ihlali olmasını bir yana koyalım, hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ‘ustalık’ dediği dönemin nihai güzergahını işaret ediyor:
Sünni egemenliğine ve onun hayat tarzı kodlarına dayalı, din eksenli, karar vericisi tek kişi olan bir ‘tek parti devleti.’ Çok derin sorunlara ülkeyi gebe hale getiren bu hedef tayini, artık gizlenen içeriğin ambalajdan çıkarılışının ve bir ölüm kalım kumarı oynarcasına toplumun önüne konmasının manifestosudur.
Allah bu noktadan sonra bu topluma sabır, enerji ve kolaylıklar versin. Işık ufukta eriyip gidiyor. Siyasi kararlarını gündelik ekonomik göstergelere göre veren çoğunluğun ‘kuzu sessizliği’ üzerinden kurgulanan, adına kimilerinin belki bu yüzden ‘sessiz devrim’ dediği, oysa bir ‘ağır çekim darbe’ olduğu su götürmeyen kumar, sınır tanımayan bir ‘kutuplaştırarak yönet’ felsefesine dayanıyor.
‘100 binden fazla din adamımız var” ve ‘Defanstan çıkın’ gibi sözlerle despotizmi davet eden, ‘son 200 yıl ve şahdamar’ gibi atıflarla bir yönetim tarzını kökten sorgulamaya açan bu anlayış dört koldan ‘yeni rejim’ inşaatına hız vermiş durumda..